Yaşadığımız coğrafya sevgi ve barışa aç zamanlar geçirmiş. Bu açlık bambaşka bir açlık.
Sevgi ve barış için yol yürümek ise kutlu bir yolun yolcuları arasında olmak şerefini bahşediyor insanlara.
Bu şeref herkese nasip olmamış elbet.
Bu yolun yolcuları arasına katılmak için, yüzyıllar önce insanlar;
Hoca Ahmet Yesevi’nin peşine takılmışlar…
Mevlâna’nın peşine takılmışlar…
Yunus Emre’nin peşine takılmışlar….
Hacı Bektaş-ı Velinin peşine takılmışlar…
Hacı Bayram-ı Velinin peşine takılmışlar…
Emir Sultan’ın peşine takılmışlar.
Ne diyordu Yunus?
“Ben gelmedim dâvi için / Benim işim sevi için / Gönüller dost evi için /Gönüller yapmağa geldim”
Yaşlı dünyamız sevgi ve barışa küs…
Kapılarını kapatmış o kapının ardına saklanmışlarla dolu.
O kapılar başlarına yıkılıyor, anlamıyorlar. Sevgisizliğin kol gezdiği coğrafyalarda ölüm var, vahşet var, kan ve gözyaşı var.
Barış içerisinde kavga olmadan, savaş olmadan yaşayıp gitmek gibi bir güzelliği ıskalamanın faturasını ağır ödüyor dünyamız.
İnsanın insana zulmetmesi gibi gayrı ahlaki, gayri vicdani, gayri insani ne varsa gözümüzün önünde…
*****
Eskiler ahir zamana kaldık derlerdi…
Bizler sevgi olmadan barış olmadan, bu duyguları, yaşamadan tatmadan ne diyeceğiz?
Sevgi ve barışın yoluna düşmek gibi bir hayali var insanların.
Bu hayal uğruna, sönen ve söndürülen hayatların ve hayallerin haddi hesabı yok.
Kime yanalım, kime ağlayalım?
Doğu Türkistan’dan, Orta Doğuya, Gazze’ye, oradan Afrika kıtasına açlığa, yoksulluğa, zulme, zalimliğe sevgi olmadan barış olmadan dur demenin imkânı yok.
Merhametsizlerin, vicdansızların ders alacağı yok, ders çıkaracağı yok…
Sevgi ve barışa giden yollara kurulan tuzaklar o kadar çok ki…
Tuzak kurmadım diye yemin eden yalancılar, ben de isterim sevgi olsun, barış olsun diyen göz boyayıcılar dünyanın her tarafındalar.
*****
Mevlâna, “Şimdi öldüm say da barış benimle; zaten teslim oluşta ölülere benzeriz biz.” diyor. "Ayırmak değil bizim işimiz, birleştirmektir." diye yüzyıllar ötesinden bir olmanın önemine vurgu yapıyor.
İnsanlık, bir olmayı, beni tanı, bana bağlan, dediğimden çıkma, ben ne dersem aynen uy, dur dediğimde dur, gel dediğimde gel, git dediğimde git, sevgi de bu, barışta bu havasında…
İnsanlar ara yerde bir şeyi pas geçiyorlar, unutuyorlar.
Ölümü.
Yine Mevlânâ, “Gel de birbirimizin kadrini bilelim; çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden.” diyor.
Bu ansızın ayrılmanın ne anlama geldiğini bilen var mı?
Ya da şu olur, bu olur diyebilen?
Dünyaya gelirken ve giderken hiçbir şeyin sahibi olmayan, olamayan bizler, işte geldik gidiyoruz diyemiyoruz.
Birbirimizi sevemiyoruz.
Tutturmuş olduğumuz hasımlıklar, düşmanlıklar, kinler, garezler, nesillere aktarılıyor.
Dava ne?
Dünyanın sahibi olmak?
Bu rüyayı o kadar çok insan gördü ki…
O gördüğü rüya ile çekip gittiğinde, mezarına öbür tarafta harcasın diye hazineler gömülenlerin mezarını mezar soyguncuları talan etti. Dünya malı öyle ya da böyle dünyaya geri döndü.
İnsanlık, hıncını ve öfkesini, sevgiye yıktı, barışa yıktı. Sevgi ve barış yolunu baltalamaktan geri durmadı.
*****
Sevgi ve barışa açılan yollarda kol kola, omuz omuza giden insanlar olsaydık ne kaybederdik?
Bırakın kaybetmeyi…Sevgi kazanırdı…Barış kazanırdı…
Sevgi dilimizde, barış güvercinleri omzumuzda, zeytin dalını taç yapıp koymuşuz başımıza.
Lakin, dilimiz başka, kalbimiz başka…
Gönüller yapmaya…Gönül almaya…Bu dünya hepimize yeter demeye…Sevgi ve barış yolunda yürümeye niyetimiz yok. İstekli de değiliz.
Usulen sarf ettiğimiz cümleler, laf olsun, torba dolsun misali. Sevgiden uzak, barıştan uzak demesinler babından birkaç kelimeden ibaret.
Düşelim yola diyen, yalnız kalıyor.
Mazeretlerin, gerekçelerin ise haddi hesabı yok…
Ne mi yapılıyor?
Mesaj çekiliyor.
Bu güzel ve kutlu yürüyüşünüze katılmak isterdim amma…Elimde olmayan nedenlerden dolayı katılamıyorum.
*****
Ne diyordu o güzel şarkı?
Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap, zavallı kalbim ne kadar harap…
Sevgi ve barışın yolunda yürümek, bazılarımıza göre, serseri mayınların döşendiği, sevgi ve barışın o yolun yolcularıyla ne zaman havaya uçacağı bilinmez bir yol.
Sevgi ve barışın yolunda yürümek istediler, sevgi havaya uçtu, barış entübe…
Malum entübelerden kurtulma şansı neredeyse sıfır.
Bütün bunlara rağmen, olumsuz anlatımlara rağmen, dünyayı huzura kavuşturacak yegâne alternatif sevgi ve barıştan geçiyor.
Bu yolun yolcuları dünyanın her tarafında yılmadan yürüyorlar. Onları bir dinleyen, bir anlayan, bir destek veren, yetti artık bu saçmalık diyen birileri bereket ki her daim var.
*****
Bizim coğrafyamız, sevgi ve barıştan nasiplenen bir coğrafya. Bu coğrafyaya gönderilen gönül dostlarının her biri, gönülleri imar etmek için koşup gelmişler.
Bu topraklar sevgisiz de kalmaz, barışsızda…Ne olur ne biter bilemeyiz lakin, eninde sonunda sevgi hâkim olur, barış galebe çalar gönüllere…
Mevlânâ ve ailesi yine Konya yollarındalar.
Yarın 3 Mayıs. 796 yıl sonra sevgi ve barış için, Karaman’dan çıktılar geliyorlar, sevgiye ve barışa…
O yol ki sevgi yolu, barış yolu…
Dünden çok daha fazla ihtiyacımız var sevgiye ve barışa…