Sünnetli Şehirden Hızır’a Doğru…

Mustafa Balkan

Kendini kültür ve medeniyet açısından gayet donanımlı kılan şehrimizin yetiştirdiği nâdir kültür adamlarının başında gelen Konya Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Güçlü Bey ve kitap âşığı Mustafa Sinan Ümit ile bu Kurban Bayramını Doğu Türkistan’daki Müslüman kardeşlerimizle birlikte geçiren gönül insanı Muammer Yavuz’la birlikte ziyaretler gerçekleştirdik.
“Yarım elma, gönül alma” diyen atalarımızın sözüne uyarak önce Kutsal topraklardan yeni dönerek Hac farizasını yerine getiren şâir-yazar İsmail Detseli abimizin Lâlebahçe’deki evinin kapısını çaldık bir Cuma günü. Mahdumunu evlendirir evlendirmez özel bir hac şirketiyle Konya’dan Medine-i Münevvere’ye ve Mekke-i Mükerreme’ye uçan İsmail ağabey, zemzemini bir güzel içip Medine hurmalarını midemize indirdikten sonra başladı anlatmaya…
Hac farizasını çok ulvî duygular içerisinde ve ibadetle geçirdiğini kendine has üslûbuyla anlatan İsmail abiyi en fazla duygulandıran ve anlattığında bizi de meraklandıran bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Şâirimizin Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ederken yedi şaft yapacağı sırada kalan üç şaftta sağlık sorunları nükseder. Kalan şaftları tamamlamak için kendisine yardım edecek bir Türk arar. Oraya bakar buraya bakar sonunda çantasında “Türkiye” yazısı olan arkası dönük bir gençle karşılaşır. Sen Türk’sün değil mi der. Evet ben Türküm diyen gence, şaftı beraberce tamamlama ricasında bulunan İsmail abi, bu gencin iyiliksever davranışlarından son derece etkilenir. 
Genç ilk önce İsmail abiye; nereli olduğunu söyler. Şâirimiz “Konyalı” olduğunu söyledikten sonra genç adam da Konya’da okuduğunu dile getirir. Bu sefer İsmail abi gence; “-Sen nerelisin yavrum” diye sorduğunda gencin verdiği cevap enteresandır: “-Benim nereli olduğumu ne yapacaksın amca.. Ben yukarıların adamıyım!” 
Bu söz ve o gencin davranışları karşısında 4-5 gün çok düşündüğünü ve son derece tesiri altında kaldığını söyleyen İsmail abinin konuşmasına doktorumuz, “Yoksa Hızır Aleyhisselam olmasın…” diyerek son noktayı koyar.

***
İsmail abinin gönlünü aldıktan sonra Meram Eski Yol’daki Güzel Evler’de ikâmet eden Konya Büyükşehir Belediyesi Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Ahmet Köseoğlu’na “geçmiş olsun” ziyaretinde bulunduk.
Ahmet Bey, bilindiği üzere Anamur’da tatilde iken kalp krizi geçirmiş ve derhal Alanya’daki Başkent Hastanesi’ne kaldırılarak operasyonla kalbini sıkıştıran damarlara stend takılarak tekrar hayata ve sevdiklerine kavuşmuştu. Olan biteni bütün safhalarıyla birlikte bize anlatan Sevgili Köseoğlu’nu en çok ne etkilemiş biliyor musunuz? 
Ambulansla getirildiği o hastanede tek başına kalmanın yalnızlığı Ahmet Bey’i oldukça tesir altına almış. “Evde tek başına” diye bir film aklıma geldi. Ahmet Bey, milletvekillerinden tutun kendisinin sağlık durumuyla ilgili olarak yüksek yerlerden hastanenin telefonla aranmasına karşın geçici de olsa bir gün “Hastanede tek başına” kalmanın ıstırabını yaşamış.
Evet biliyorum: “Yalnızlık Allah’a mahsustur.”

***
Ziyarette şunu müşahede ettim. Bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki, tanıdığım Ahmet Köseoğlu gitmiş, yerine bambaşka bir “Ahmet Köseoğlu” gelmiş! 
Gerçekten şehircilik ve “şehir planlaması” adına yapılanlar için eleştirilerde bulunan ve şehrin ranta kurban edilmemesi gerektiğine dair sözler sarfeden ve bunu ifade ederken de Konya’da kurulan Uydu Kentlerin ranta kurban ediliyor olması karşısında öz eleştiri de yapan Ahmet Bey, piyasaya yeni çıkan Lütfi Bergen’in “Şehir Sünnettir” eserinden son derece etkilendiği söylenebilir. Ben burada devreye girerek kıymetli yazarımızın TYB Konya Şubesi tarafından Konya’ya davet edilerek şehir ve estetik üzerine güzel bir konferans verdiğini söyledim. 
Lütfi Bey’in o sohbette, “İlkel toplum diye bir toplum yoktur. Her toplumun kendine göre bir kültürü vardır. Geliştirip geliştirmemek o topluma bağlıdır. Her medeniyet kendi kültürünü toplumun ihtiyacına göre inşâ eder. Müslüman bir toplumun olmazsa olmazı ise mescid, pazar ve kadı (hukuk)dır. Yani kardeşlik hukuku ve kardeşlik birliğidir” dediğini de hatırlattım.
Bu ziyaretle Ahmet Köseoğlu ile aramızdaki kardeşlik hukuku ve birliğini de pekiştirmiş olduk. Her sene gelişerek büyüyen koskoca şehrin basın-yayın ile halkla ilişkilerini yürütmek elbette her adamın harcı değil. Bunu en iyi şekilde yerine yetirmeye çalışan insanların başında gelen Ahmet Köseoğlu, Halil Ürün’den bu tarafa en tecrübeli insan. 
Ahmet Bey’de gözlemlediğim değişim şöyle özetlenebilir:
“Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…” 

MEMLEKET 13 YAŞINDA…
Üçüncü ziyaretgâhımız Memleket gazetesi oldu. İlk senelerde emeğimin olduğu Memleket gazetesini çıkaran Âdem Âlemdar, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ilk mezunlarından. Dile kolay aradan 13 yıl geçmiş.  Epey sohbet ettik. Kurban Bayramı’nda Balkanlar’a iyilik dağıtmaya giden Âdem kardeşim, aynı zamanda benim dünür başım. 
Seyahati çok seven Âdem Bey bize, Balkanlar’da yaşananlarla ilgili o kadar çok şey anlattı ki, sizlerle hangi birisini paylaşsam… 
Üsküp’deki Müslüman kardeşlerimizin, 15 Temmuz akşamı Üsküp’deki Türk Büyükelçiliği önünde 60 bin kişi olarak toplandıklarını da Âdem Bey’den öğrendik. Arnavutluk’un tamamen Paralel Yapı’nın eline geçtiği ve kaçan FETÖ’cülerin ilk uğrak yerinin burası olduğunu da. 
Memleket’ten yaşının uzun olması temennisiyle ayrıldık.

AZİZİM DİYOR Kİ…
“Her gün bir yerden göçmek ne iyi/ Her gün bir yere konmak ne güzel/ Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş..” 
Hz. Mevlâna. 


 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.