Takozlara Dikkat!

Ziya Uysal

        Toplum içinde öyle insanlar var ki tahsilli, bilgili ve her türlü imkanla donatılmış da olsa YAPICI ve olumlu bir insan olmayı bir türlü başaramıyor. Bunlar iş bitirmekten adeta üzüntü duyuyor, engel çıkarmaktansa zevk alıyorlar. Böyle biri, bir de kamuda görevliyse, hele bir de işiniz sadece ondan bitecekse yandınız! Mevzuatlar sırf onlara kalsa her halde hayat dururdu.

        Bunlara ne yapılırsa yapıcı hale gelirler, onu bilmiyorum. En azından ilerlemenin önünde TAKOZ olamayacakları görevler verilebilir. Ama ne mümkün, beklenenin tam aksine bunların çoğu aşırı temkinli olduğundan, çoğu üst yönetici, riske girmemek için tam da böylelerine yetki veriyor! Vatandaşın işi zorlaştırılıyormuş, yokuşa sürülüyormuş, olacak işler olmaza çıkarılıyormuş, bunlar önemli değil! Nasıl olsa yoruma açık, arkasına sığınılacak bir kanun veya yönetmelik bulunur. Yeter ki tenkit edilecek bir yanlışlık yapılmasın. Bu durumda müfettişler de hata bulamaz çünkü iş yapmayanın yanlışı da olmaz. Oysa en büyük hata görevini hakkıyla yapmamaktır. Peygamberimiz, “En iyi Müslüman, insanlara en faydalı olan Müslümandır” ve  “Halka hizmet Hakka hizmettir” buyuruyor.    

         Maaş artışları, milli gelir artışıyla doğru orantılı olarak yapılırsa bu tür insanlarda da  “MİLLİ GELİR ARTSIN” diye belki bir çaba meydana gelebilir. Ya da şimdi “Neme lazım” diyen diğer görevliler, bu sebeple onlara ”Bu kadar da abartma!” diyebilir, bunu bir denemeli.

         Bir de ibrikçibaşılık yapanlar var. Hikayesini halkımızın çoğu iyi bilir: Osmanlı Saray WC sinin temizlik ve düzeninden sorumlu kişiye ibrikçi başı deniyormuş. Bir gün saray görevlilerinden biri hızla gelmiş, WC nin ana girişinde sıralı ibriklerden birini kaptığı gibi WC lerden birine koşmuş. İbrikçi başı da arkasından koşmuş ve adamı kapıda yakalamış. Kolundan tutup, onu geri getirmiş. O ibriği bırak, şu ibriği al, demiş. Adam alelacele dediğini yapmış ve tekrar içeri koşmuş. Meğer adamın bağırsakları bozulmuş, acelesi varmış.

         Çıkarken ibrikçi başına, o ibrikle bu ibriğin bir farkı mı var, diye sormuş. İbrikçi başı,     “ İbriklerin hiçbir farkı yok, ama biz de burada eşekbaşı değiliz her halde, ibrikçibaşıyız” demiş.   

        Her yerde ve her devirde ibrikçi başılar olmuştur. Ama bizim kamu kurumlarındakiler gittikçe azalacak yerde sanki her gün biraz daha çoğalıyor. Her halde bu konuda da bir eğitim vermek veya bu hikayeyi tamim gibi her yıl yayınlamak gerekecek.                        

         Ya da kamu kurumlarındaki çalışan sayısını sürekli arttırmak yerine, rekabet ortamı yaratarak, – istismara fırsat vermeden - işleri özel sektöre bırakmak ve ona güvenmek gerekecek. Çünkü kamu çalışanları arasında, daha çok ve daha kaliteli hizmet vermek için bir yarış, bir rekabet yapıldığı hiç görülmemiştir. Dünyanın her yerinde kamu kurumları tekel durumunda, otoriter ve dayatmacıdır. Daha çok ve daha kaliteli hizmet için kamu kurumları arasında bir rekabet ve yarış mümkün olamadığı için de TAKOZLARA, bu gün git yarın gel diyenlere, saate bakanlara, arazi olanlara, mevzuatçılara ve benzerlerine gün doğuyor.

           “Siz dışardan, biz içerden, bu kadar uğraşıyoruz da bir türlü yıkılmıyor” dedirtecek kadar sağlam olan Osmanlı İmparatorluğu bile yıkılmıştır. Biz yeni bir devletiz. Ama buna rağmen bizi yıkmak için dışardan uğraşanların sayısında bir azalma yok. Aman dikkat! Hiç değilse içerden onu da yıkmaya uğraşmayalım. Değil işleri savsaklamak, bu ülke için biz sadece elimizden geleni değil, daha fazlasını da yapmak zorundayız. Allah, vatandaşın işi görülsün diye çabalayanı da, bunu hiç düşünmeyeni de biliyor. Bu ülke için güzel insanımız canını ortaya koyarken, normal görevini bile yapmaktan imtina edenlerden, bunun için sürekli bahane üretenlerden Allah razı olmaz! Onlara aziz şehitlerimizin ahı bile yetiyor ama farkında değiller. Ramazan-ı şerif, bütün halkımıza mübarek olsun.

 

ULU ÇINAR

 

Bir Ulu Çınar vardı Aktepe’de

Yukarıdan heybetlice bakardı

O vakur duruşuyla yükseklerde

Buram buram Türk tarihi kokardı

 

O bir soy ağacıydı bölgesinde

Gövdesi Oğuz, bir dalı Karaman

Kıssalar anlatırdık gölgesinde

Ertokuş Gaziden, Derviş Yunustan  

 

Bir ulu çınar vardı Aktepe’de     

Olanca heybetiyle dağlar gibi

Kanla tarih yazarken cephelerde 

Can veren Mehmetlere ağlar gibi

 

O Mehmetler ki hem şehit, hem diridir

Uğruna can verdikleri değerlerin

Bizden hesabını sorsalar yeridir

Kadri bilinmiş mi diye her birinin

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.