Meşe Adam, Edirne Vampiri, Kırmızı Nene, Ege Şeytan Üçgeni...
Ardahan’ın orman köylerinde, Edirne’nin kenar mahallelerinde, Boğaz’ın köşklerinde, Ilgaz Dağı’nda neler oluyor? Türkiye’nin en esrarlı 16 noktasıyla tanışın
213
Büyükada’nın sır evi
Büyükada’da, tepede, ıssız bir ev. Ada halkı, orayı Alman generalin evi olarak biliyor. Şu an içinde kimse yaşamıyor. Koruluğun içinde tepeye yürüdükten sonra tuhaf bir bahçe kapısıyla beraber dökük halde bir kulübe çıkıyor karşınıza. Bir zamanlar orayı Osmanlı ordusunda görev yapan bir Alman general kullanmış. Şimdi metruk halde olmasının sebebiyse Ada halkının evin civarında duyduğu korkutucu (ve bazen yabancı dilde) sesler... Perili olduğuna inanılıyor.
313
Anadolu’nun ilk roketleri neden Kırşehir’de?
1272’de dönemin ileri gelenlerinden Nureddin Cacabey tarafından inşa ettirilen Cacabey Medresesi’nde matematik ve astronomi eğitimi veriliyordu. Yapı, güneş sistemi sembolleri, aydınlık feneri ve gözlem kulesi ile dikkat çekiyor ama onu benzersiz kılan yanı batı, kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde yer alan ve ‘roketleri’ temsil eden sütunlar. Ateşleme ve fırlatma aşamalarındaki bu ‘roket sütunlar’ Anadolu’da başka bir yapıda yok. Ne amaçla yapıldığıysa halen sır.
413
Gaziantep’e kim geldi?
Türkiye’nin birçok yerinde megalitler (bir yapı ve anıt oluşturmak adına kullanılan büyük taşlar) mevcut. Kimileri bir mezara işaret ediyor ama çoğunluğun ne amaçla ve kim tarafından dikildiği belli değil. Megalitler, söylencelere de yol açıyor. Gaziantep’te yaklaşık 50 sene önce rastlanan bir hikâyede, megalitlerin yanından geçmekte olan bir köylü taşların üzerinde iki yaratık görür. Aşağıdaki yukarıda durana ayna benzeri bir cisimle bakmaktadır. Üzerlerinde de parlak kıyafetler vardır. İkisi birden, aniden ortadan kaybolurlar.
513
Edirne’nin minare boyu zıplayan vampirleri
Pek bilinmiyor ama vampir korkusu, ‘cadı’ diye tabir edilmekle beraber Osmanlı halklarında da var. Bu konularda kitaplar yazmış araştırmacı Giovanni Scognamillo, vampir efsaneleri için “Balkanlar üzerinden Türkiye’ye geldi” diyor. Gerçekten de Balkanlar Osmanlı toprağıyken vampirler resmi yazışmalara dahi girmiş. Bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Tırnova şehrinin kadısı Ahmet Şükrü Efendi’nin İstanbul’a yolladığı 1883 tarihli şu mektup Takvim-i Vekayi gazetesinde yayımlanmış: “Tırnova’da cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahir’e dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: ‘Üzerimize sanki manda çökmüş sandık’ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu.
613
Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş, yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş, ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre, bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı ‘Bu cesetleri yakmak gerek’ dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu.” Bugün Trakya’da vampir öyküleri halen anlatılıyor; kimi yerlerde vampirlerin görüldüğüne dair tanıklıklar var. Kadı Ahmet Şükrü’nün mektubundan tam 125 yıl sonra, 2008’de Edirne’nin iki mahallesi Gazimihal ve Menzilahir’de ‘çatıdan çatıya uçan, minare boyunda zıplayan’ bir yaratıktan korunmak amacıyla mevlit okutulduğu gazetelerde yer aldı
713
Paşa karısının hayaleti
Rumelihisarı’ndan Boğaz sularına bir şahin gibi bakan Yusuf Ziya Paşa köşkü... Bu muazzam yapı civar halkı tarafından hiçbir zaman tekin bulunmadı. Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın başyaveri Yusuf Ziya Paşa’nın yaptırdığı köşkün yapımına 1910’da başlandı; I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden dolayı bitirilemedi. Halk, inşaatı 1993’e kadar yarım kalan köşkün perili olduğuna inanıyordu. Restorasyon çalışmaları başladığında, işçilerin köşkün aynalarında Paşa’nın karısını gördüğü, hatta piyano çaldığını işittikleri anlatılıyor. Binayı bugün kullanan Borusan’ın internet sayfasında bile yapı ‘Perili Köşk’ olarak tanıtılıyor.
813
Urfa’nın girilmez kervansarayı
Urfa’da söylenceler ve açıklanamamış olaylar neredeyse sınırsız. Bunlardan birini yöre hakkında çalışmalarıyla tanınan Berrin Türkdoğan, halktan naklederek anlatıyor: Adını yakınlardaki bir kervansaraydan alan Çarmelik Köyü’nde üç kardeş değirmen yapmaya karar veriyor. Kervansarayın boş odalarından birini kullanmaya karar veriyorlar. Değirmen çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra üç kardeşin de rüyasına yüzü belli olmayan bir kişi girerek onlara “Burada ticaret yapmayın yoksa başınıza büyük bir felaket gelecek” diye bağırıyor. Kardeşler değirmene köy halkından birkaç kişiyi de götürmeye başlıyorlar. Nöbet tutulan böyle gecelerden birinde korkunç bir gürültü duyuluyor ve değirmentaşı ikiye bölünerek duvarı yıkıp üç kardeşin üzerine düşüyor. Üçü de ezilerek can veriyor. Diğer köylülere ise hiçbir şey olmuyor. Şeyho ailesi adı verilen bu kardeşlerin ölümünden sonra yöre halkı kervansarayı koruma altına alıyor (Aynı kervansarayın taşları bir cami yapımında kullanıldığında, caminin ilgili kısımlarının çöktüğü de ayrıca anlatılıyor.)
Trabzonlu bela karakoncolos
Gündüzlerin en kısa olduğu 25 Aralık – 6 Ocak arasında ‘yaşadığı yeraltı dünyasından çıkarak insanlara zarar vermeye çalışan iblislere’ Karadeniz kültüründe karakoncolos deniyor. Bölgedeki Rum yerleşimlerinde ortaya çıktığı düşünülen bu inanışa, Doğu Karadeniz’de halen sıklıkla rastlanıyor.
913
Türkiye’nin en gizemli yolu
Dağ yolunun Kızsenir Köyü mevkiinde, araçlar, vites boşa alınsa da aniden hızlanabiliyor. Sebep henüz belli değil.
Kastamonu - Ilgaz karayolu
Ardahanlı Meşe Adam
Karakoncolos’un Ardahan’ın orman köylerindeki versiyonu. Yarı insan yarı hayvan görünümlü, insanlarla konuşabilen bu yaratıkların evleri basıp erkek çocuklarını öldürdüğüne inanılıyor.
Reenkarnasyon köyleri
Yeniden hayata geldiğine (reenkarnasyon) inanan insanlara en çok buralarda rastlanıyor.
İskenderun, Arsuz
Kırmızı Nene
Kırsalda seyahat
edenler tarafından sık sık görülen kızıl saçlı bu yaşlı kadının yolculara hiç bitmeyen yemek sunduğu rivayet ediliyor.
Birçok Anadolu köyü
1013
Her sene bir gün yok!
İncirli civarlarındaki bu metruk köşkün senede bir defa gözden kaybolduğu anlatılıyor.
Bakırköy İstanbul
Ege’de Bermuda Şeytan Üçgeni
Midilli – Sakız Adası – Karaburun arasındaki üçgen alanda (Bermuda Şeytan Üçgeni’ne benzediği söyleniyor) UFO’ların Türkiye’deki diğer yerlere göre daha sık görüntülendiği iddia ediliyor.
Karaburun
1113
Havaya yükselen tabut
İstanbul, Beyazıt’ta Kâtip Sinan Camii... Alametifarikası kubbesinin kenarında duran sanduka. Peki neden orada? Söylenceye göre, camiye adını veren, hayırsever Kâtip Sinan, ölümünün ardından caminin sağ tarafında bulunan mezara yerleştirildi. Ertesi sabah camiye gelenler, tabutun kubbenin kenarına geldiğini dehşet içinde fark etti. Bu olay üç gece aynı şekilde cereyan edince, bugünkü sanduka hazırlandı.
1213
Dünyanın bütün sırları Şanlıurfa’da
Arkeoloji dünyasının en önemli keşfi... Göbeklitepe öyle bir yer ki, sırları tam olarak ortaya döküldüğünde dünya tarihinin belki de yeniden yazılması gerekecek. 12 bin yıl evvel bu çapta bir dini organizasyon nasıl var oldu? Dönemin insanları neden ıssızlığın ortasına, çevresinde bir yerleşim olmayan bir mekâna neden bir tapınak inşa etti? Bundan 12 bin yıl evvel tarım, astronomi biliniyor muydu? Bilinen her şey Şanlıurfa’da değişebilir.
1313
Donuktaş’ı kim neden yaptı?
Tarsus Çayı’nın doğusunda bulunan Donuktaş iç ve dış hatları ile tam bir dikdörtgen. Kalın duvarlarının uzunluğu 115 metreyi buluyor. Donuktaş’ın Asur Kralı Asurbanipal’in mezarı olduğuna inanılıyor. Jüpiter Tapınağı diyenler de var. Dışarı ile hiçbir bağlantısı yok. Ana kütlenin hemen ortasında yer alan duvarın dibinde bir delik mevcut. Bu delik mağaramsı bir yere açılıyor. Söylenceye göre yörede evlenen çiftler bu delikten girip bir başka noktadan çıkıyormuş. Ama eskiler, yaklaşık 40 yıl önce oraya giren bir çiftin bir daha hiç çıkmadığını da anlatıyor.