Ustanın Hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde taş ustalarıyla tanınan ve bilinen bir şehir varmış. Bu şehirde işine sadık, herkesin takdir ettiği, sevdiği ve saydığı çok kıymetli bir taş ustası yaşarmış.

Ustanın yanında küçük yaştan beri, çıraklıktan bu işe başlamış, herkesin usta diyebileceği meziyetlere sahip iki kalfa varmış.

Kalfaların birisi ne kadar sakin, sessizse, diğeri konuşkan, lafazan, her şeye karışan, ustasının ikazlarına rağmen gurur ve kibrinden geçilmeyen biriymiş.

Usta hiçbir zaman kalfalarını aynı işe birlikte göndermezmiş. Her ikisinin de yaptığı işler şehirde anılırmış.

Usta, uzun yıllar önce bu iki genç daha henüz çırakken, ben demiş zamanı geldiğinde yerimi ve dükkanımı birinize bırakacağım. Diğeri ise bu şehirde durmayacak, nasibini bir başka yerde arayacak. Genç kalfalar, bu konuyu hiçbir şekilde gündeme getirmezler, ustalarına sormazlarmış.

Ancak şehir bu meseleyi bildiğinden, usta elini kime verecek, kime dükkanını ve işini emanet edecek diye merak ederlermiş. Aradan birkaç yıl daha geçmiş.

Usta bir gün, her ikisini çağırmış, bugün demiş işe gitmek yok, çünkü kararımı açıklayacağım. İki gençten kibirli olanına dönmüş, dükkan ve ustalık senin demiş. Ben de uzak bir diyardan davet aldım oraya gidiyorum. Arkadaşında, ilk kervanla, memleketin istediği şehrine gidebilir. Bugünden

itibaren her ikinizde usta oldunuz. Ustalık beratlarınız burada.

Kibirli kalfa, ustanın elini öpmüş. Arkadaşıyla kucaklaşmış vedalaşmış.

Usta ve şehri terk edecek olan kalfası ayrı ayrı kervanlara katılıp şehirden ayrılmışlar.

Kibirli usta, hemen yanına dört yeni kalfa almış.

Bundan böyle demiş, bu şehrin taş işçiliğini biz yapacağız. Her birinizi özellikle seçtim. Ben eski ustam değilim. Benimle birlikte usta olan hoşgörülü usta da değilim.

Hata istemem. Hatayı affetmem. Bundan böyle bir fiyat belirleyeceğiz. Ustam paraya değer vermezdi.

Diğer usta arkadaşımda öyle.

Biz bir geçer fiyat diyeceğiz, ondan geri adım atmak yok. Bende sizde çok zengin olacağız çok. Kalfalar emrin başımızın üstüne ustam demişler.

Çok geçmeden bir müşteri gelmiş dükkana. Ustam demiş kendime taştan bir konak yaptırmak dilerim. Senin ustalığını da eskiden beri takdir ederim. Ne istersin?

Usta, on bin altın demiş. Benim sanatımın ve sanatkarlığımın değeri budur. Adam çok fazla demiş, senin ustan bunun dörtte birine yapardı. Diğer arkadaşın olsaydı, o da ustan gibi düşünürdü. Senin özelliğin ne demiş.

Kibirli Usta, bundan sonra böyle demiş, Ustam bu dükkanı bana teslim etti. Dün öyleydi bugün böyle, sen bilirsin.

Şehirde ki zenginler, yeni konaklar, bedestende yeni dükkanlar yaptırmak için, birbirleriyle rekabet etmek adına gelmişler kibirli ustaya. Usta kısa bir zaman sonra, çok zengin olmuş. Ünü ve namı payitahta kadar ulaşmış. Sultan kendine bir saray yaptırmak için taş ustaları arasında bir yarışma tertip etmiş.

Kibirli usta beni demiş bu memlekette, bir tek kişi geçerdi. O da ustam. Ustamda çok uzak bir diyara gitti. Anlayacağınız bana kimse rakip olamaz!

Kalfaları, ustam demişler senin diğer usta arkadaşın var ya… O da gerçekten çok iyi bir ustaydı. O yarışa katılırsa ne olur? Usta valla demiş, beni ancak Ustam geçer. Bu şehirde dünya kadar konak yaptık, Vali Paşaya saray yaptık. Çok tecrübe edindik. Vali Paşamıza Mimarbaşı oldum. Merak etmeyin.

Kibirli usta, Vali Paşanın huzuruna çıkmış, Paşam demiş, sizden bir muradım olacak, ben Bedestenin Ağasının kızına talibim. Sizden ricam onu Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle bana istemeniz. Ustamız diğer arkadaşımla beni yanına aldığında ikimizin de anası babası yoktu. Biz ikimizde hem öksüz, hem yetimdik. Ustamız bizi hem okuttu. Hem de taş işleme sanatını bize öğretti.   

Vali Paşa, Bedesten Ağasının dükkanına varmış. Ağa Vali Paşayı kapılarda karşılamış. Baş başa kaldıklarında, Vali Paşa durumu açmış.

Bedesten Ağası, Paşam demiş, kızıma danışmam lazım. Akşam danışayım. Mimarbaşını tanırız. Öyle bir damadım olsun isterim lakin, benim kızımın gönlüne sözüm geçmez.

Vali Paşa ayrıldıktan sonra hemen evine gitmiş. Kızını çağırmış yanına. Bak kızım demiş. Seni Vali Paşa Mimarbaşına istedi. Sen hem onların ustasını hem bu diyardan ayrılan diğer ustayı, hem de Mimarbaşını tanırsın. Bu diyardan giden öteki genç usta, bizim konağımızı yapmıştı. Hülasa durum bu. Birde şunu bil ki, istemediğin bir izdivaca asla evet demem. Şimdi söyle ne diyorsun?

Kız, babam demiş, ben bu diyardan giden ustaya sevdalandım. O da beni çok sevdi. Gitmeden önce de, benimle konuştu. Beni bekler misin dedi. Ustaları var ya, senin arkadaşın, o da onunla geldi, babanla konuşacağım, düğününüzü bizzat ben yapacağım dedi. Seninle konuştu mu?

Evet demiş Bedesten Ağası. Senin durumunu bilmediğim için cevap vermemiştim.

Ertesi gün Bedesten Ağası, Vali Paşanın huzuruna çıkmış Paşam demiş, kızımın gönlü bir başkasındadır. Nasipse onunla baş göz edeceğim.

Mimarbaşı konuyu az biraz araştırınca, kızın arkadaşına sevdalandığını öğrenmiş. Yarışmayı kazanıp bu kızı tekrardan isteyeceğim diye ahdetmiş.

Bir ay kadar sonra, memleketin her tarafından ustalar gelmiş Payitahta. Mimarbaşı oldukça iddialıymış. Vezirlerden birkaçı da onu destekliyorlarmış. Yarışmadan bir gün kadar önce diğer usta gelmiş Payitahta. İki arkadaş buluşmuşlar. Kibirli usta, küçümseyerek bakmış arkadaşına.

Bir kenara çekmiş, hem demiş bu yarışmayı kazanacağım, hem de Bedesten Ağasının kızını elinden alacağım. Hiddetle çekmiş gitmiş!

Herkes Sultanın sarayı için yaptıkları planları bir heyetin huzurunda açıklamaya başlamışlar. Heyet kendi arasında uzun süren bir değerlendirme yapmış.

Sultan bütün yarışmacıları huzuruna çağırmış. Vezirlerden birine bir kağıt uzatmış. Kazananı açıkla Vezirim demiş.

Vezir kağıdı almış, Sultanımızın yeni sarayını yapacak olan Mimar, Ustaların ustasının yetiştirdiği iki ustadan biri olan demiş ki, kibirli ustanın gözleri parlamış. Vezir devam etmiş ve diğer ustanın adını açıklamış.

Sultan ayağa kalkmış ve demiş ki, kazanan Mimar, benim adıma birçok diyarda saraylar, köşkler yaptı. Beni ve memleketimizi o diyarlarda temsil etti. Hiçbir zaman paraya pula tamah etmedi. Şımarmadı. Gurur ve kibre kapılmadı. Ustası da, bende ondan razıyız.

Kibirli usta, bak sen demiş, demek ki, usta beni şehirde bırakmış, onu da almış yanında götürmüş, Sultanın emrine vermiş, diye derin düşüncelere dalmış.

Aradan on gün kadar geçmiş, Sultan, ustayı ve yarışmayı kazanan genç ustayla o şehre gelmiş. Vali Paşa, Mimarbaşı ve şehrin eşrafı karşılamışlar Sultanı.

Sultan, Mimarbaşı demiş, duydum ki, yaptığın konaklar, köşkler için fahiş fiyatlar talep edermişsin. Kendince para etmeyecek işleri almaz, insanları da, sen benim istediğim parayı veremezsin, senin gücün yetmez, yetse de, ben senin evini yapmam diye aşağılarmışsın. Ustan seni belki çok daha iyi olur diye denedi. Kendi başına bıraktı. Sen sanatını ve sanatkarlığını kötüye kullanmışsın. Ustanın benim yanımda hatırı büyüktür. Onun ricasıyla seni cezalandırmıyorum. Al adamlarını ilk kervanla bu şehri ve bu memleketi terk et!

Mimarbaşı adamlarını almış, gitmek üzere olan bir kervana katılarak, uzak bir diyara doğru yola çıkmış. Bir daha onu ne gören olmuş, ne de adını sanını anan. 

Sultan bu olaydan hemen sonra, Bedesten Ağasını çağırmış. Ağa yerlere kadar eğilmiş Sultanın huzurunda buyurun Sultanım demiş emrinize amadeyim.

Sultan, ben demiş Ustamla birlikte buraya hayırlı bir iş için geldim. Yeni Mimarbaşımı bu şehirden evlendirmek isterim.

Şehir şehire, Usta ustaya, Vali Paşa Vali Paşaya, kalfa kalfaya, kibirli kibirliye, ahali ahaliye, eşraf eşrafa, Ağa Ağaya benzer demişler.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

 

  

 

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.