“Yüreğim ağır yaralı derinden”

Erol Sunat

Şair demiş ki; Yüreğim ağır yaralı derinden / Yanmaz artık istesem de yeniden / Çok yaralar sardı kalbim ama / Bu yara kapanır mı bilemem...”

Yüreğimiz gerçekten ağır yaralı!

Dahası delik deşik…

Sarmadığı yara kalmayan o kalp yok artık!

Bu ağır yara kapanır sanıyorlar!

Geçer gider her şey sanıyorlar!

Kalkar, toparlanır, sineye çeker sanıyorlar!

Yara değil mi, küllenir! Yara değil mi, kapanır!

Sen yaraları kapatmakta mahirsin!

Bu yarayı da kapatırsın!

Sen bugüne kadar ne yaralar gördün?

Bu biraz daha derin!

Lakin sen yaparsın, kapatırsın bu yarayı da diyorlar!

Bilmiyorlar ki, o yara kapatan gitti!

Bilmiyorlar ki, deniz bitti!

Bilmiyorlar ki, yağmur dindi!

Ne demiş aşık, yolun sonu görünüyor şiirinde?

“Bana ne yazdan bahardan, bana ne borandan kardan / Aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor”

“Bu dünyanın direği yok, merhameti yüreği yok / Kılavuzun gereği yok yolun sonu görünüyor”

“Geçtim dünya üzerinden, ömür bir nefes derinden / Bak feleğin çemberinden yolun sonu görünüyor”

Yolun sonu nedir bilir misiniz?

Yol buraya kadar demek!

Şöyle olacak, böyle olacak deniyor ya sürekli…

İşte o geldik yolun sonuna diyenler, yüreği ağır yaralı olanlar, dedi diyeceğini, duyan yok galiba!

*****

Şu son yıllar, daha da yordu herkesi, gençleri dahi yaşlandırdı, saçlarına karlar yağdırdı.

Sorumluluklar öyle yaman vurdu ki, insanların feleği şaştı.

Nerde o elimizden tutanlar? Nerde o haliniz ne diye soranlar? Nerde o haber alır almaz yanımıza koşanlar?

Neredeler?

Sevgimize sağır olanlar, sadece sağır değiller, görmüyorlar da…Kör değiller amma görmek istemiyorlar, bilmek istemiyorlar!

Yanımızdan geçip giden onlar değil mi? Hem öyle bir hızla geçip gidiyorlar ki, sesimiz ve halimiz ulaşmıyor hiçbirine!

Sevgimizle dalga geçmeye başladılar!

Sevgimize ne kadar kıymet verdikleri ortaya dökülmeye başladı!

Sevgimizin değerini ne kadar bildikleri de!

Onlar ki, bir zamanlar sevgiden, sevmekten dem vuruyorlardı.

Çaresiz dertlere düştük, teselli edenimiz bile olmadı! Geçtik teselliden ne var halinizde ne olmuş ki, benzeri laflar yağdı!

Sevgimize sağır olanlar, neler demediler neler! Sonra da yanlış anlaşıldık, aslında öyle demek istememiştik, laflarımız çarpıtılıyor, yanlış anlaşılıyor demeye gelen bir dizi cümle!

Ardından da kum saatli tavsiyelere varıncaya kadar bir yığın öneri!

*****

Yüreklere ağır gelen o kadar çok söz var ki…

Artık yürek kaldırmıyor!

Taşıyamıyor!

Dayanmıyor!

Sevgimize sağır olanların yanında davul çalsanız duymuyorlar.

Onlar duymadıkça, aldırmadıkça, umursamadıkça, alakasız cümleler kurdukça, soğuk espriler yapıp, çamlar devirdikçe, her geçen gün yüreğimize ne kadar ağır geldiklerini anlıyoruz!

Bu ağırlık çekilecek gibi değil!

Yürek oldukça hassas!

Hele ki konu sevgi ise…

Sevgisine saygı yoksa, anlayış yoksa ne yapar yürek?

Gereğini!

Taş basar bağrına!

O yüreğe ağır gelenle ayırır yolunu!

Bu karar bir günde alınan ya da verilen bir karar değil elbet!

Türk Milleti sevmek nedir bilir!

Sevda nedir bilir! Sevildiğini de bilir, sevilmediğini de…

Sevgiye sağır olmak, sevgiyi hiç hissetmemek, sevgiden sevenden haberi olmamaktır.

Sevgisizliğin en üst perdesidir. Sevgiyi bile bile görmezden gelmektir!

*****

Sevgiye sağır olan, bir de bakarsınız ki, yüreğinize ağır gelmeye başlamış.

Bir bakmışsınız yürek kaldırmıyor!

Bir bakmışsınız yürek çoktan o noktadan, o kapıdan, o yoldan, o cenahtan tasını tarağını toplamış ayrılmış.

Sadece görüntüsü kalmış!

Kaldı sansın! Duruyor sansın! Bırak aldansın! Bırak öyle olduğuna inansın demiş bir kere!

Yürek bir bırakırsa, pir bırakır, geri de gelmez, geri de dönmez!

Yakar geçer gemileri!

Sen sevgiye sağır ol!

Sen vefasızlık yap!

Sen, ben sevmesem de beni sever, vazgeçemez de!

Çantada keklik say! Tapusu bende de! Sağır olmaya devam et!

Gelme, gitme, kapıyı açma!

Bir şey olsa, ben geldim deme!

Ne derdin var demeyi dahi esirge!

Daha da o yüreğe ağır gelme öyle mi?

Buna can dayanır mı?

O kalbin, bu kalp seni unutur mu diyecek hali de yok ya!

*****

Yüreğimiz ağır yaralı derinden… Sevgi göstermelik, ilgi göstermelik! Ne içtenlik var ne samimiyet!

Bu nasıl sevmek?

Bunun adı ne?

Son yılların”-muş” gibi, “-mış” gibi, “-miş” gibi yapmasına denk düşüyor.

Seviyormuş gibi yapmak bunlardan bir tanesi...

Yürek sevilmediğini yüzden anlar, sözden anlar, gözden anlar!

Lafın çalımından, gidişatından, dolaşmasından, imasından, muhatabının mimiklerinden anlar!

Ve sonra der ki;

Bırak sevgine sağır, yüreğine ağır olanları olduğu yere!

Bırak ki boşu boşuna ne ömrüne ne gönlüne yük olmasınlar, yük etme!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.