ZENGİNİ, FAKİRİ ANLAYABİLMEK

Uğur Özteke

Şehir olarak dört gözle sabırsızlıkla beklediğimiz kar durumu iyi olana o güzel, garibe de o soğuk yüzünü gösterdi. Şükürler olsun bu yalan dünyada güzeli çirkini, zengini fakiri, sağlıklısı hastası bir denge ve döngü içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz işte.

Bugün sorunları problemleri yazmayacağım. Kar sonrası kendi insanımızın tutum ve davranışı dünyaya bakışı ile kendimizce kısa bir analiz yapmaya çalışacağım.

Cumartesi akşamı başlayan kar yağışı pazar sabahı şehir merkezinde görünmese de yüksek yerlerde ve farklı mahallelerde gözünü açan insanlarımızı korkuttu. Çünkü yerde 10 santimden fazla kar vardı. Ve günün ilk ışıkları ile soğuk dona çekiyordu.    

Bu ilk karda şehri yönetenler Valimiz Yakup Canbolat’tan Belediye Başkanlarımıza, polisten Belediye çalışanı işçilere kadar herkes hazırlıklı ve tedarikliydiler.

Ne olur bu konuda kimse olumsuz düşünmesin “ne karı yağdı da ne yaptılar?” demesin. Çünkü şehrin yüksek kesimlerindeki semt ve mahallelerinde iyi kar vardı ve geceden itibaren yollar açıldı.

Darısı hayırlısı ile bundan sonraki yağışlar için olsun.

Bugün önce güzel birkaç insandan söz etmek istiyorum. Çünkü iki haftadır beklettiğim birkaç portre var.

REKTÖR ABDURRAHMAN KUTLU HOCA’NIN SAYGINLIĞI

Geçtiğimiz hafta içinde bir hasta ziyareti için Başkent Hastanesi’ne gitmiştim. Asansörü beklerken görevliye “Abdurrahman Hoca geliyor mu?” diye sordum. Bu hastaneye ne zaman ziyaret için gitsem hiç atlamadan Abdurrahman Hoca’yı sorarım. Görevli “Burada olması lazım” deyince kısa ziyaret sonrası direkt aşağıya indim ve hocanın makamına doğru yöneldim. Hoca makamda imiş uzun bir ayrılık sonrası hocayı gördüm. Elini öpmek istedim, öptürmedi. Abdurrahman Hoca çok ciddi bir rahatsızlık geçirmişti ve uzun süreli bir tedavi görmüştü. (Tedavi hâlâ sürüyormuş). Kısa çaylı sohbette hocanın gözlerinin içi gülüyordu. Eskileri yâd ettik. Ve kendisini daha fazla rahatsız etmeden ayrıldım.

Aynı gece; gündüz ziyaret ettiğim hastanın yakını arayınca tekrar hastaneye gittim. Boş duramam lüzumsuzum ya. Görevli gelinceye kadar danışmadaki arkadaşa selam verip hastane iyi filan derken “Abdurrahman Hoca da gelip gidiyormuş” dedim. Danışmadaki genç “Evet Abdurrahman Hoca buranın direği” diyerek hocaya öyle övgülü cümleler söyledi.

Şaşırdım. Evet açık söylüyorum şaşırdım. Neyse görevli geldi yukarı çıktım indim. Eve giderken direksiyonda düşünüyordum, “Demek ki hangi makamda olursan ol. Durumunun konumunun ne olursa ol. İnsanlığından ve adamlığından taviz vermez isen seviliyorsun ve sayılıyorsunuz”. 

BAHATTİN DÜZGÜN DİYE

BİR YİĞİT TANIDIM

Konya’da Konya sanayisinde top yekün olmasa da ferdi ya da kurumsal olarak çok iyi işler yapılıyor. Konya sanayisi çok güçlü amenna, ama bu güç gerçekten birkaç deli(!) yürekli insanın lokomotifliğinde gidiyor.

Ben de sizler gibi ELFATEK diye bizden bir şirketin ismini basından duyuştum. ELFATEK son olarak güvenlik güçlerinin Doğu ve Güneydoğu’da terör örgütü PKK’ya karşı yürüttüğü mücadelede yepyeni bir cihaz üretmiş ve ANKEBOT adı verilen bu cihaz uluslararası basında bile yer almıştı. PUSULA Yayın Grubu’nun A takımından çalışma arkadaşımız Ulaş İnbaşı ile geçen günlerde “bir de biz Bahattin Bey’i ziyaret edelim. Bu çalışmaları millet gibi basından değil yerinde görelim” dedik ve ziyarete gittik.

Biz yarım saatliğine gitmiştik ama heyecandan yerinde duramayan tertemiz bir Bozkır efesi Bahattin Bey ile yaklaşık üç saat birlikte olduk. Bahattin Bey’i dinlendikçe bir yandan gaza geliyor, bir yandan böylesine girişimci bir ruh ve muhteşem şirketin garipliği karşısında donup kalıyordum.

Bahattin Bey’den ayrılıp sanayiden şehre doğru gelirken gördüklerim duyduklarım ve ortadaki acı gerçek ile yıkılmış bir durumda idim.

Eskiden bu tür genç yürekleri kaybetmiştik. Artık sahip çıkıyoruz sanıyordum. Ama galiba yine yanılıyordum.

KİM NE DERSE DESİN, BİR YAŞAYAN EFSANE FEYZULLAH ERTAŞ

Bu güzel şehrin bilinen ama görmezlikten gelinen çok kıymetli değerleri vardır. Şimdi yazacağız yine birileri hop oturup hop kalkacak. Sayın Feyzullah Ertaş’ı Haşim Bayram Hocalı Kombassan Holding’in tarih yazdığı günlerde tanımıştım. O günlerden bugünlere geliyoruz. Feyzullah abimizi hiçbir yerde göremezsiniz. Çünkü onu da gönlüne küstürdük.

“Şimdi durup dururken nereden çıktı Feyzullah Ertaş?” diyenlere;

Feyzullah Bey iyi ve sıkı bir Akören milliyetçisidir. Sadece benim bu konuda bildiklerim şu kadarcık (!).

Akören için kim şu eksik dedi ise orada Feyzullah Ertaş vardır. Mesela ilçenin hemen girişinde 70 bin metrekarelik bir alana badem ağaçlarından oluşan hatıra ormanı yaptırmıştır.

Yine bölgeye May'dan su gelmesi için gereken finans desteğini sağlamış, mezarlıkların içi ve duvarların tadilatı ve bakımını, şu anki Bekir Bozdağ'ın Akören’de görev yaptığı merkez camiinin komple restorasyonunu gerçekleştirmiş, Meslek Yüksek Okuluna ve okul öğrencilerine her dönem  maddi manevi destek olurken yine mesela bizim merkezdeki Konya Lisesi için yaptıkları, yıllarca Dağ Sarnıcı şenliklerine sponsorluklar, Kur’an kurslarına yardım, dahası Konya’nın neresinde akıllı, okumak isteyen ama gücü olmayan tüm çocukların ve ailelerinin sessiz yanında olmuştur.

Vallahi Feyzullah abi ile böyle sütunlar değil kitaplar yazarım.

Ama bu şehirde kendi insanına sahip çıkmamak, bırakın sahip çıkmayı çamur atmak, burun kıvırmak, dudak bükmek bir adım ötesinde dedikodu yapma hastalığı var ya Allah cümlemizi ıslah etsin şehir bu yüzden Feyzullah Bey ve Feyzullah Bey gibi isimlerden hâlâ istifade edememektedir. Yazık çok yazık.

ZENGİNİ VE FAKİRİ İLE BİZ

Kar da olsa yerler don buz da olsa biz dün sabah yine erkenden yollardaydık. Şehir merkezinde önümdeki süper lüks otomobil dikkatimi çekti. Otomobilin arka camı tamamen karla kaplı idi. Merak ettim. “Bu sürücü arkasını görmeden nasıl gidiyordu ki?” diye. Bir süre takip ettim ve bir kırmızı ışıkta bu aracı yakalayıp soluna durdum.

Aracın üç bir yanı karla kaplı idi. Ön camında sadece sürücünün olduğu kısım açıktı.

Ve direksiyonda gencecik yakışıklı bir şahıs vardı. Yaşlı biri olsaydı, ya da bir hanımefendi bu durumu çok görmezdim. Ama genç arkadaş altındaki son model o otomobile binerken aracının camlarını silmeyi ya da bindikten sonra eritme ihtiyacını bile düşünmüyor belki de ihtiyaç duymuyordu. Çünkü altında araç ne kar ne don ne de buzu takardı !!!

Görüntü de çok zengindi ama galiba biraz tembeldi(!)

Neyse öğlene doğru biraz kenar semtte bir küçük esnaf ile sohbet ediyordum. Laf döndü dolaştı kara kışa geldi. Esnaf abimiz “Kar geç bile kaldı” deyince ben de gayri ihtiyari bu garip esnafımıza “Abi Allah olmayana fakir fukaraya ecir sabır versin. Amele hangi inşaatta çalışacak, seyyar nerede kime ne satacak?” deyince esnaf abimiz birden diklendi “O ne demek kardeşim. Eşi dostu komşusu sahip çıkacak. Devlet sahip çıkacak” …

Hemen muhabbeti kısa kesip U dönüşü yaptım ve dükkandan ayrıldım.

Cebimizdeki para ile zengin olabiliriz, ya da gönlümüzün zenginliği ile çevremize ışık saçarız. Ha garibizdir; anadan atadan yoktur. Bir kader vardır fukaralık. Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin sağ eli sol ele muhtaç etmesin ama bu da bu dünyanın bir çizgisidir. Ama sadece hafta içi gördüklerim hafta sonu yaşadıklarım ile her türlü zengini de her cenahtan fakiri de anlamak mümkün değil gibime geldi doğrusu.

 

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Ne denli yükselirsek yükselelim uçmayı bilmeyenler için o denli küçük görünürüz.

 NE ZAMAN ADAM OLURUZ? 

Akşam saatlerinde trafiğin en yoğun olduğu saatlerde Zafer Sanayi’nin önünde trafik polislerine rağmen birileri kırmızı ışıkta geçmediği zaman daha iyi ADAM oluruz.

       

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.