ZOR GÜNLERDEN, BAŞARIYA

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Onu son yıllarında tanımıştım. “Tevazu, ilim, nezaket, duruştaki asalet bir insana bu kadar da güzel mi yakışırmış” dedim. Tanıdıkça “bütün bu sıfatlar bu adama yakışır, hak ediyor” dedim. Birçok başarı hikâyesi okudum. Kimi yoksul yetişmiş, kimi okumadan zekâsı ile ilmi tespitler yapmış, kimisi ise haylazlıktan başarı hikâyeleri yazmıştır. Buda onlardan biri ancak okunmaya değer buldum.

Öğretim üyesi bir arkadaşımızın kayınbabası idi. O da bir profesördü. Bir profesör olana kadar nasıl geldiğinin hikâyesini ölümünden sonra öğrendim. O başarının arkasında neler vardı, neler yaşamıştı, hangi sınavları geçmişti; aklın zor aldığı, nefsin zor kabulleneceği bir hayat tarzı idi rahmetlinin ki.

Büyük şehirlerden birine yakın bir köyde doğmuştu. Köyde ne yapılırdı ki, ya çiftçilik, ya çobanlık. Bunların ikisini de yapmıştı. Okuma yazmayı kendi kendine öğrenir, eline geçen her türlü kitabı okur, sakin ve sessiz bir hayat sürerdi. Osmanlı tebaasından olan dedeleri, 77 Rus harbinde Rumeli’den göçmüştü. Zor oyunu bozmuş, “yokluktan varlığa geçişte, israfı, sahiplenmeyi” büyüklerinden öğrenmişti. Çocukluğu yoksullukla geçti ama onurluydu. Giyecek ayakkabısı, sırtına atacak yeleği, korunacak ceketi bile yoktu. Bu yokluğa rağmen keskin zekâsı ile kolay fark ediliyordu. Farkediliyordu ama ailesinin imkânı sınırlıydı. Tek isteği okumak, bunun için köyüne yakın şehre gitmek, yöre tabiriyle adam olmaktı.

Keskin zekâsını keşfeden komşulardan birisi onu şehre götürdü. Sakinliği ve terbiyesi onun sanki yolunu belirlemiş, hafız olsun isteniyordu. 1950’li yılların başı olmasına rağmen, dini eğitimlerde kargaşası devam ediyordu. Yılmadı, hafızlığa başladı. Hafızlığını 6 ayda tamamlamıştı. Yine tavsiye üzerine yatılı sınavlara girdi, birincilikle yatılı okula kaydoldu. Verilen dersleri çabuk kavrıyor, hıfzediyor, akranlarına fark atıyordu. İlk, orta, lise bir çırpıda bitti. Daha ileriye gidecek ne gücü ne de yardımcısı vardı. Bu arada kendi kendine Arapça, Osmanlıca ve Fransızca öğreniyordu.

Yardımcısı Allah’tı. Rabbiyle dost olmuştu. Kapılar bir bir açılıyordu. Eline bir mektup tutuşturdular ve o devirde İstanbul efendilerinden birine gönderdiler. İstanbul’a üç arkadaş olarak ucuz olsun diye vapurun en altında yarı fiyatına geçtiler. Nerde şimdiki gibi lüks vapurlar ve beğenilmeyen koltuklar.

Mektup sahibi hatırlı bir zattı, aracı vasıtasıyla sahipsizlerin sahibi, garibanların dostu idi. İmtihan için İstanbul efendisi olan Zat onları bir cami odasına yerleştirdi. Hatırlı insan kalmaları için yer, yemeleri için lokanta gösterdi. Her şeyi yeme-içme hakları vardı ama üçü arkadaş da edebinden ve alışkanlık yapmaması açısından sadece çorba içiyorlardı.  İslam enstitüsünü birincilikle kazandı.

İnancı, imanı, Allah vergisi keskin zekâsı, disiplini ve çalışkanlığı onun başarı yollarını birer birer açıyordu. İyi de bir edebiyat ve tarih bilgisi vardı. Edebiyat dersinin birinde hocalarından biri tahtaya yazdığı bir cümlenin Osmanlıcasını istemiş, kimse tam olarak yazamamıştı. Edebi ve terbiyesi ile öne çıkmayı sevmediğinden “ben yazabilirim, hocam” diyememişti.  Arkadaşlarından biri bu delikanlının yazacağını hocasına söyledi ve sıkılarak da olsa cümlenin Osmanlıcası bir hat üslubuyla yazıldı. O anda şansı döndü. Hocası çekinden fakat zeki delikanlıyı asistan olarak almayı teklif etti. İslam enstitüsünü zaten birincilikle bitirmişti.

Sonraları, çalışma ve başarılar yanında nezaket, üslup, şiir, edebiyat sevgisi birbirini takip etti. Esas bilim dalı hadis ilminde de önde idi. Hiç Fransa’ya gitmemiş, hiç kurs almamış ancak Fransızca, Arapça ve Osmanlıca şiirleri tercüme ediyor, hadislerin kaynağına iniyordu. Sağlam ve anlaşılır üslubuyla yakın çevresine ve dostlarına kurslar verecek kadar da gönül adamıydı.

Emekli olmuştu. Emekliliğinde de hizmete devam etti. Arkadaşları bunca güzel Fransızcasını daha ilerletmesi için hiç görmediği Fransa’ya bilet almışlardı. Onların bu jestini ilminin karşılığı olarak gördüğü için kabul etmedi. Günümüzde kaç kişide görülür böyle bir edep ve saygı zirvesi.

Erol hocamı birkaç defa görme ve sohbetini dinleme şansı buldum. Müthiş bir hafıza ve yorumlama yeteneğine şahit oldum. Dinlerken hiç bıkmadım. Rabbim de onu cennetinin en makbul yerinde misafir etsin. Âmin.  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.