Seta'dan "Alman Gençlik Dairesinin Koruma Altına Aldığı Türk Kökenli Çocuklar" Paneli

Seta'dan "Alman Gençlik Dairesinin Koruma Altına Aldığı Türk Kökenli Çocuklar" Paneli
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Hizmet Uzmanı Fikret Yaman:- "2016'da Almanya'da 16 bin çocuk kendi isteğiyle koruma altına alınmak istediğini bildirmiştir. Türk kökenli koruyucu aile sayısının az olması nedeniyle koruma altına alınan ç

İSTANBUL (AA) - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından "Alman Gençlik Dairesinin Koruma Altına Aldığı Türk Kökenli Çocuklar" başlıklı panel düzenlendi.

SETA Brüksel Koordinatörü Enes Bayraklı'nın moderatörlüğündeki panelde konuşan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Hizmet Uzmanı Fikret Yaman, çocukların koruma altına alınma sorununun sadece Almanya ile sınırlı olmadığını ifade ederek, bu sistemin dünyada ciddi eleştirilere neden olduğunu söyledi.

Uygulamanın amacının "çocukları korumak" olduğunu ancak sonuçta "çocuklar gerçekten korunuyor mu yoksa zarar mı görüyor?" sorusunun yanıtlanması gerektiğini anlatan Yaman, şunları kaydetti:

"Çocuğun selametinin tehlikeye girdiği durumlarda ve çocuğun bu güvenlik sorununa ailenin müdahalesi olmaması durumunda Gençlik Dairesi müdahale ediyor. Çocuk güvenliğinin ne zaman tehlikeye girdiği konusunda birçok farklı görüş olması, çocuklara el konulması konusunu da tartışmalı hale getirmektedir. Şikayet bildirim mekanizmaları, herhangi bir istismar ve ihmal olması durumunda şikayet etmeyi zorunlu kılmaktadır. Fakat bu konuda da ihmal ve istismarın net bir tanımının olmaması durumu yine tartışmalı hale getirmektedir. Aile ve çocuk arasındaki dini veya kültürel farklılıkların çözümlenmemesi durumunda koruma mekanizması devreye girebiliyor. 2016'da Almanya'da 16 bin çocuk kendi isteğiyle koruma altına alınmak istediğini bildirmiştir."

Türk kökenli koruyucu aile sayısının az olması nedeniyle koruma altına alınan çocukların farklı kültür ve inançtaki ailelere verildiğine dair veriler olduğunu anlatan Yaman, "El konulan çocuğun akraba yanına verilmesi gibi alternatifler düşünülmüyor ve dikkate alınmıyor. Kültürel farklılık, tüm çocuk koruma sistemlerinin göz ardı ettiği bir unsurdur. Bu unsurun göz ardı edilmesi de olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Çocukların fiziksel olarak cezalandırılması yasaktır fakat kültürel her davranışın fiziksel cezalandırma kategorisine alınarak çocuklara el konulması da olumsuz sonuçlara yol açmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.

Çocuklarına el konulan göçmen ailelerin hakları konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığına vurgu yapan Yaman, şu ifadeleri kullandı:

"Aileler, kendi çabalarıyla birtakım çözümler bulmaya çalışıyor. Bu konuda daha sistemli bir çalışma yapılması gerekiyor. Çocuklara henüz bebekken el konulmasıyla çocukların dil, kültür ve yaşam biçiminde değişimler olabiliyor. İnsan haklarını ihlal eden bu müdahalelerin değişmesi ve çocuğun kültürünü, dilini koruyabilmesi gerekiyor. Koruma sistemindeki sorunlar hem çocuk hem de aileler açısından olumsuz sonuçlara yol açıyor. Hukuki açıdan ailelerin çocuklarını kendi inançları ve değerlerine göre yetiştirme hakkı bulunmaktadır. Bu sebeple koruma sistemindeki sorunların çözümünde bu hakkın göz ardı edilmemesi gerekiyor."

- "Çocuklar, Alman Gençlik Dairesi 'sopası'nı ailelerine karşı kullanıyor"

Sosyal pedagog Savaş Çalışır, çocuğunun Alman Gençlik Dairesi tarafından koruma altına alınması ile ilgili süreci detaylarıyla anlatarak, "Alman Gençlik Dairesinin Türklere yönelik ayrımcılık yaptığını düşünmüyorduk. Fakat tecrübeyle bizzat bunu yaşadık." dedi.

Çalışır, çocukların, Alman Gençlik Dairesi "sopası" ailelerine karşı kullandığını vurgulayarak, "Sosyal pedagoglar bizlerle iletişime asla geçmeden çocuğumuza el koyup Alman Gençlik Dairesine götürdüler. Çocuğa 'ders çalış' demek bile bir kısıtlama olarak görülüyor ve çocuğun ailesine karşı Alman Gençlik Dairesi 'sopası'nı kullanmasına sebep oluyor. Yasal olarak aile, çocuğuna istediği kültürü ve eğitimi verme hakkına sahiptir. Fakat Gençlik Dairesi personeli 'çocuğun istediği saatte eve gelebileceği' gibi argümanlarla çocuklara el koyabiliyor. Bu durum da çocuğun Gençlik Dairesini kullanarak istediklerini yaptırmasına ve ailenin çocuğunu terbiye etmesini zorlaştırmasına sebep oluyor." diye konuştu.

Almanya'da çocukların, ailelerinin nerede olduğunu öğrenmek için aramasını dahi şiddet olarak nitelendirerek Alman Gençlik Dairesine ihbarda bulunduğunu belirten Çalışır, şunları anlattı:

"2015 Eylül ayından sonra durumumuz daha da kötüleşti. Göz göre göre çocuğumuz elimizden alındı. Dolayısıyla çocuğumuzun neler yaşadığını, yaşayabileceğini düşünmek zorunda kaldık. Çocuğumuzu korumak için Alman vatandaşlığından çıkararak Türkiye'ye dönüş yaptık. Fakat kızımız Alman Gençlik Dairesini harekete geçirdi. Alman Gençlik Dairesi çocuğu getirmemizi istedi ve biz de velayet hakkının bizde olması dolayısıyla geri götürmeyeceğimizi söyledik.

Fakat bize dava açıldı. Avukatımız mahkemede Alman Gençlik Dairesinin yetki alanını aşmaması gerektiğini söyledi. 50 dakika süren mahkemede nihai kararı sonraya bırakma kararı verildi. Mahkeme, çocuğun velayet hakkının ailesinde olması gerektiğine karar verdi. Dolayısıyla çocuğu bize verdi. Eğer biz çocuğumuzu Türkiye'ye getirmeseydik velayet hakkı bizden alınacak ve çocuğumuza tamamen el konulacaktı. Çocuğumuz şu an burada çok başarılı, iyi bir şirkette de çalışıyor. Çocuğumuzu orada tutmayıp Türkiye'ye getirerek çok doğru bir karar aldığımızı düşünüyorum."

- "El konulan çocukların Almanlaştırılığına dair veriler var"

SETA Araştırmacısı Zeliha Eliaçık da SETA tarafından hazırlanan "Alman Gençlik Dairesinin Koruma Altına Aldığı Türk Kökenli Çocuklar" raporuna dair bilgiler paylaştı.

Raporu hazırlarken medyaya yansıyan haberleri ve az sayıda yapılan çalışmaları kullandıklarını anlatan Eliaçık, "Alman Gençlik Dairesi tarafından el konulan çocuklar meselesi, Türk gençlerin Almanya'daki kurumlarla karşılaştığı sorunları ortaya koyması açısından son derece önemlidir." dedi.

Ellerinde kaç çocuğa el konulduğuna dair net istatistikler olmadığını belirten Eliaçık, şöyle devam etti:

"2018'de 52 bin küsur çocuğa Alman Gençlik Dairesi tarafından el konulmuş, bu çocukların 28 bin 204'ü yabancı uyruklu çocuklardır. Mülteci hareketliliği dolayısıyla el konulan çocuk sayısı giderek artmaktadır. Fakat verilen bu rakamlarda da kaç Türk kökenli çocuğa el konulduğu bilinmemektedir. 2015'ten itibaren Alman Gençlik Dairesi personelinin yetkileri genişletiliyor.

Bu sebeple Türk aile yapısını ve kültürünü bilmeyen personel de çocuklara el koyabiliyor. Ağır ihbar olması durumunda herhangi bir soruşturma olmadan direkt olarak çocuklara el konuluyor. Hukuki süreç daha hızlı işliyor bu durumda. Türk kültürünün bilinmemesi dolayısıyla çok basit sebeplerle çocuklara el konulduğu görülmektedir. Örneğin; bayram ziyaretinde anneannenin torununu fazla sevmesi 'taciz' olarak nitelendirilebiliyor. Ya da annenin bebeğini ayakta sallaması şiddet olarak görülüyor."

El konulan çocukların bir süre sonra Almanlaştırıldığına dair verilerin olduğuna da dikkati çeken Eliaçık, şunları anlattı:

"Çocuğun selametini destekleyici bir vazifesi olan kurum tarafından yapılan çalışmalar sonucunda çocuğuna el konulan aileler, çocuklarının giderek Almanlaştığını ve asimilasyona uğradığını öne sürüyor. Almanya'da koruyucu aile meselesi sürekli ön plana çıkarılmakta fakat yurtlarda kalan Türk kökenli çocuklarla ilgili herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Türkiye bu konuda birtakım çalışmalar yapabilir. Almanya'da Türk STK'larına bu konuda oldukça iş düşmektedir. Türk çocuklar ve gençler için yurtlar açılabilir. Türk aileler maalesef çocuklarına el konulduktan sonra ancak konsolosluklara başvuruyor ondan sonra çalışmalar yapılıyor."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.