SP'de aylık divan toplantısı yapıldı

SP'de aylık divan toplantısı yapıldı
Saadet Partisi Ekim ayı Divan toplantısını yaptı. Toplantıda Saadet Partisi İl Teşkilat Başkanı Hüseyin Saydam konuştu.

Saadet Partisi İl Teşkilat Başkanı Hüseyin Saydam konuşmasında şu ifadeleri kullandı: 

Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili, Çanakkale ve İstanbul boğazları olmak üzere Avrupa’yı Asya’ya bağlayan stratejik bir noktada bulunmaktadır. İlkokuldan beri bizlere öğretilen bu basit bir tanımdan bile anlaşılacağı üzereülkemizin ne derece stratejik bir öneme haiz olduğu apaçık bellidir. Diğer taraftan başka anlamlar yüklemek gerekirse Rusların yüzyıllardan beri sıcak denizlere inme hayalleri, bütün dünyanın gözü üzerinde olan ve hem Bizans’ın hem de Osmanlınınmerkezi durumunda olanİstanbul gibi bir şehrin hala batının hayallerini süslemesi, şimdi Ortadoğu denilen tarihte Mezepotamya diye anılan birçok medeniyetin yaşadığı ve vazgeçilmez bir enerji kaynağı olan petrolün en fazla rezerv olduğu bir bölgenin yanı başında bulunmamız, diğer taraftan Siyonistlerin dinlerinde vaad edilen Fırat ile Nil arasında kalan toprakların bir kısmının bizim sınırlarımız içinde bulunması veayrıca üç semavi din içinde kutsal sayılan Kudüs şehrine de çok yakın olmamız bulunduğumuz toprakların önemini kat be kat artırmaktadır.

Irkçı emperyalizm ve onu ayakta tutan Avrupa Birliği, NATO, Birleşmiş Milletler gibi birtakım oluşumlar bu coğrafya üzerindeki emellerine ulaşmak için azami gayret sarf etmektedirler. Bundan tam 100 yıl önce Osmanlıyı yıkmak ve bu topraklar üzerindeki emellerine ulaşmak için bir Sırp veliahtının Avusturya prensini öldürmesiyle patlak veren ufak bir meseleyi bahane edip,s onra da tüm dünyayı kana bulayacak bir savaşı çıkartmışlardır. Osmanlıyı tekrar eski gücüne kavuşturmak, kahraman olup tarihe geçmek isteyen, o günkü hırslı ve batıdan medet uman işbirlikçi idareciler vasıtasıyla da bu ateşi Osmanlı topraklarına çekmeyi başarmışlar ve bizi hiç hesabımızda olmayan bir savaşın içine sokmuşlardır. Önce önümüze Sevr işgal planı konmuş, Milli Mücadele sonunda bizim imanlı evlatlarımızı tankla, topla, silahla geçemeyeceklerini anlamışlar Sevr’de yapamadıklarını, Lozan’da önümüze farklı şekilde getirmişler ve çeşitli entrikalarla yutturmuşlardır. Tabi ki bu hata bizlere çok pahalıya mal olmuş ve olmaya devam etmektedir. Çünkü Lozan’da kabul ettirilen Hayum Nahum Planı ülkemizi adım adım buraya kadar getirmiştir. Sahi neydi bu Hayum Nahum Planı?

40 yıldır Rahmetli Erbakan Hocamızın her basın toplantısında, her TV programında anlattığı ve biz Milli Görüşçülerin de her fırsatta her yerde anlattığımız, anlamayanlar için bugün tekrarında fayda gördüğümbu planı tekrarlamak istiyorum. Çünkü hala anlamayanlar var ki çareyi başka yerde arayıp duruyorlar.

Hepimizin de bildiği üzere Kurtuluş Savaşı sonunda taraflar Lozan’da toplanmış belirli bir görüşme sonunda görüşmeler kilitlenmiş ve hatta kopma noktasına gelmiştir. Bu da taraflar açısından yeni bir savaş demektir. Fakat batılı devletler savaşla bu milleti geçemeyeceklerini anlamışlar ve tam bu noktada Mısır Hahamı olan Hayum Nahum devreye girmiş masadan kalkılmamasını bu savaşı başka bir şekilde kazanacakları noktasında batılı devletleri ikna etmiştir. Bu yeni plana göre Türk milletini;

  1. Aç bırakacağız
  2. İşsiz bırakacağız
  3. Borca esir edeceğiz
  4. Dininden ve değerlerinden uzaklaştıracağız
  5. Kolay lokma yapacağız, parçalayacağız ve sonra da yutacağız, denilmiştir.

 

Bu plan Lozan’dan bu tarafa adım adım işlemektedir.

 

 

  1. Aç bırakacaklardı bıraktılar.
  2. ugün yeni Türkiye’de Türkiye nüfusunun yüzde 15,4’ü açlık sınırının altında gelirle yaşıyor. Nüfusun yüzde 74’ünün aylık geliri ise yoksulluk sınırının altında kalıyor.Özellikle bu son 10 yılda zenginle fakirin arasındaki uçurum korkunç artmıştır. Yalnızlaf cambazlığını iyi bildiklerinden zenginin parasını da fakir sayısına bölerekten milli gelirimizin 15000 $ olduğundan filan bahsetmektedir. Onların hesabına göre her ferdin 15 000 $ geliri var ama gerçekte baktığınız zaman millet açlıkla yoksullukla boğuşuyor.

 

  1. İşsiz bırakacaklardı, bıraktılar.

3-4 gün önce yayınlanan TUİK verilerine göre İşsizlik oranı %9,8 seviyesinde gerçekleşti. Bu da daha 3 ay öncesinin verileri. Yani Temmuz ayının verileri.Bugün ne durumda Allah bilir. Bundan iyi olmadığı kesin. Tarım dışı işsizlik filan denilerek bir takım laf cambazlıklarıyla da bu oranlar düşük gösterilmeye çalışılmaktadır. Tarlada çalışan gündelik iş bulup bulmayacağı belli olmayan insanlar bile işi var gösterilmektedir. İşin ilginç olan tarafı bu verilere göre esas işi olması gereken insanlar en fazla işsiz. Dikkat edin TUİK verilerine göre 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı %18,2.

Şimdi burada bir de görünmeyen istatistiklere yansımayan bir işsizlik daha var. Nitelikli işgücünün olmayışı da ülkemizin önünde ayrı bir sorun olarak durmakta. Özellikle son on yılda eğitim sisteminin yaz boz tahtasına dönmesiyle nitelikli eleman yetişmez olmuş, bu da işgücü açısından işverenle işçi arasında bir uyumsuzluğa sebep olmuş, işveren eleman bulabilmek için gazetelere sayfa sayfa ilan verirken işçi de iş bulamamaktan dert yanmaktadır.

  1. Borca esir edeceklerdi hem vatandaş olarak hem devlet olarak gırtlağımıza kadar borcun içindeyiz.

Ekrana da yansıyan tabloda görüldüğü üzere hem devlet, hem özel sektör hem de vatandaş bir borç sarmalının içine sokulmuştur. Bu gördüğünüz tabloda özellikle AKP dönemi ele alınmıştır. Çünkü bu son 12 yılda tüm Cumhuriyet tarihinde yapılan borçlanmanın kat be kat büyük borçlanmaları yapılmıştır. Borçlanma noktasında AKP’nin uluslararası dereceleri bile vardır.

 

Devlet olarak zaten korkunç bir borçlanma ile karşı karşıya iken dikkat ederseniz özellikle bu dönemde vatandaşımız da %8000 lere varan bir şekilde borçlandırılmıştır. Özel sektörün borcu 2002 de 43 milyar$ iken bugün %500 lere varan artışla 2013 rakamlarına göre 267 milyar $’ a ulaşmıştır. Dış borç 2002 de 130 milyar $ iken 2013 sonu itibari ile 388 milyar $ a ulaşmıştır. Yani tablodan da anlaşılacağı üzere Hayum Nahum Planı tıkır tıkır işlemektedir.

 

 

2002

2013

ARTIŞ

Protestolu Senet Sayısı

498.000

1.091.000

%119

Protestolu Senet Tutarı

816 MİLYON

7 MİLYAR 494 MİLYON

%818

Kamu Brüt Dış Borç Stoku

64.5 MİLYAR $

116 MİLYAR $

%80

Brüt Dış Borç Stoku

130 MİLYAR $

388 MİLYAR $

%200

Özel Sektör Dış Borç Stoku

43 MİLYAR $

267 MİLYAR $

%520

Kamu Brüt Borç Stoku

257 MİLYAR $

624 MİLYAR $

%143

Tüketici Kredileri

3.3 MİLYAR $

181.7 MİLYAR $

%5380

Tüketici Kredisi Stoğu

2.8 MİLYAR TL.

231.1 MİLYAR TL

%8232

Tüketici Kredisi Kullanan Sayısı

1.3 MİLYON KİŞİ

11.2 MİLYON KİŞİ

%776

Tüketici Kredisi Kanuni Takip

45 MİLYON TL.

1 MİLYAR 766 MİLYON TL.

%3862

 

 

  1. Dinimizden ve değerlerimizden uzaklaştıracaklardı uzaklaştırdılar. Bugün şu yaşadığımız toplumda faiz bir dünya gerçeği olmuşsa, zina alenen işlenen bir fiil olmuş ve yasa kapsamında suç olmaktan çıkartılmışsa, en basit sebeplerle insanlar birbirini öldürür olmuş, uyuşturucu okul önlerinde satılan bir çocuk oyuncağı, bonzai çocuk diyeceğimiz yaşta insanların günlük kullandıkları bir hap olmuşsa, çocuklar ana babalarını keser olmuş, boşanmalar artmış, aileler dağılıyor ve bu çok basit bir olay halini almışsa Hayum Nahum planı hedefe ulaşmak için bir maddesini daha gerçekleştirmiş demektir.  

 

Şimdi planın 5. Maddesine gelmişler ülkemizin etrafını adım adım çevirmişler ve yüzyıllar boyu beraber yaşadığımız kardeşlerimizi de oyuna dahil ederek ülkemizi parçalayıp bölme noktasına kadar getirmişlerdir. Son sahnelenen oyun bu planın bir parçasıydı. Daha önce gezi olaylarıyla bir denemesini yaptıkları ülkede iç karışıklık çıkarıp ülkeyi kaosa sürükleme planlarının ikinci bir denemesini yaptılar.

 

Buraya kadar her şey normal. Herkes görevini ifa ediyor. AB, ABD, İsrail ve bunlara hizmet için kurulmuş bütün organizasyonlar dünya hâkimiyeti için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bize ilginç gelen tüm bu olan bitenler gözümüzün önünde cereyan ederken Müslüman toplumların başında olan idarecilerinde hiçbir önlem almayıp herkesle beraber izlemeleridir. Hatta izlemeyi de geçtik onlarla bir olup bu coğrafya üzerindeki işgal planlarına alet olmalarıdır.

 

Seçim zamanı geldiği zaman Rahmetli Erbakan Hocamızın resimlerini asanlar, ağızlarını açtıkları zaman “Yolun yolumuzdur” diyenler yıllarca bu anlatılanları ya dinlemediler ya da dinledikleri halde bile bile ülkemizi bu ateş çemberinin içine sürüklemektedirler. Madem Erbakan Hocanın yolu yolunuzdu, 40 yıl boyunca Hocamızın söylediği İslam Birliği için neden bir adım atmadınız? Bütün coğrafyayı kana bulayan ABD ile biz nasıl müttefik oluruz? Aynı şekilde üzerinde yaşadığımız coğrafya üzerinde emelleri olan, hayvan hakları dendiğinde güya bütün dünyayı ayağa kaldıran ama söz konusu Müslümanlar olduğunda kılını bile kıpırdatmayan ahlaksızlıkta zirve yapmış, hır fırsatta haçlı birliği olduklarını ifade eden AB’ye girmek için bu çabanız niye? Olan olayları dönen dolapları görmüyor musunuz? Önce Afganistan ve Irak, sonra Libya şimdi Suriye işgal ediliyor. Ve bunlar işgal edilirken bu adamlar her fırsatta bunun Haçlı seferi olduğunu söylediler. Bunları duya duya böyle bir ittifakın içinde nasıl yer alırsınız? Tekrar uyarıyoruz. Bunların hesabını veremezsiniz.  Derhal bu işten vazgeçin! Aslınıza dönün. Dünya ve üzerindekilerin hepsi geçicidir. Makamlar geçicidir. Mevkiler geçicidir. Aslolan mazide hoş bir sada bırakmaktır.

 

Tarih bu olan bitenleri kaydetmektedir. Kimin nerede nasıl durduğu belli bir süre sonra daha iyi anlaşılacaktır. Nasıl biz bugün 100 yıl öncesini daha net görebiliyor, kimin kızıl sultan, kimin ulu hakan, kimin işbirlikçi, kimin makam ve mevki uğruna memleketi ne hale getirdiklerini görebiliyorsak, Almanlarla mı olsun, yoksa Ruslarla mı olsun diyen mandacı zihniyeti görebiliyorsak,o günde bu işe çanak tutan gazeteci, aydın, yazar, çizer, vakıf, dernek kim varsa bundan yüzyıl sonra da birileri bizim arkamızdan aynı notları vereceklerdir. Kimsenin kuşkusu olmasın herkes tarihe geçecek. Önemli olan tarihte anılırken kimin tarafında anıldığınız. Ulu Hakan olarak anılmakta var, işbirlikçi olarak anılmakta var.

 

Millet olarak hepimiz ağır bir imtihandan geçiyoruz. Burada imtihandan geçen sadece siyaset değil. Burada özellikle Medya ve STK’lar da bir imtihanı vermektedirler. Ve tarih mutlaka bunları da yazacaktır. Parti olarak biz şu hususlardan şikayetçiyiz. Ülkede bir muhalefet boşluğundan bahsediliyor ama özellikle ülke geleceği için her zaman hakkın yanında yer alan Saadet Partisi ve görüşleri görmezden geliniyor.

 

Muhalefet boşluğu noktasında ya bu Sivil Toplum Kuruluşları tanımının yeniden yapılması ya da şu anda mevcut STK’ların resmi ağızla değil de vatandaşın ağzıyla konuşmaları gerekmektedir.  Ekonomik, sosyal, ahlakiolarak vatandaş şu anda öyle bir buhranın içindeki herkes kendi derdine düşmüş, derdini bile anlatamaz hale gelmiş. Yalnız bu durumu bilen bunu söylemesi gereken STK’lar söylemedikleri gibi bir de mutluluk hormonu salgılamaları sanki memleket güllük gülistanlık gibi göstermektedir. Esnaf zor durumda, sanayici zor durumda, eleman sıkıntısı had safhada, aileler dağılıyor, ahlak kalmamış, hırsızlık sıradan bir olay, yolsuzluk beyefendilerin mesleği haline gelmiş, ama TV ve gazete haberlerine bakarsanız uçuyoruz kaçıyoruz bizi kimse tutamıyor. Tabii bu açıklamaların bir kısmı hükümet kanadından yapılıyor olsa da büyük bir çoğunluğu mesleki odalar ve bir takım STK’lar tarafından pompalanıyor. Son dönemde öyle bir hal aldı ki kimse söylemesi gerekenleri söylemiyor. Özellikle belli noktalarda söz sahibi olması gereken birtakım oda ve STK’ların hiç sesi çıkmıyor. Sivil Toplum Kuruluşu dediğimiz organizasyon muhaliftir. İdarenin daha iyi şeyler yapabilmesi için görüş ve önerilerde bulunurlar ve idareye yön verirler. Ama nerde? Yanlışlığı söylemedikleri gibi bir de yapılan yanlışlara bir takım fetvalar bulunup işin üstü örtülmekte. Ahlaksızlık üzerine özellikle AB uyum yasaları çerçevesinde bir sürü kanun çıkıyor güya İslamcı dediğimiz STK ların hiç sesi çıkmıyor. Yarın tarih bunların hepsini yazacak. Çocuklarımıza torunlarımıza iyi bir gelecek bırakmak zorundayız. Gemisini yürüten kaptandır anlayışıyla bizi rotamızdan saptırıp yanlış bir limana götüremezsiniz. Bu yol zor da olsa fırtınalı da olsa biz doğru hedefe doğru limana gitmek zorundayız ve kendi çabalarımızla bu gemiyi sağ salim doğru limana yanaştıracağız inşallah.

 

İkinci bir husus da özellikle gerçekleri ve doğruları söyleyen Saadet Partimiz yoğun bir medya ambargosuna maruz kalmaktadır. Partimiz ısrarla milletin gözünden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Birkaç gazete ve TV haricinde görmezden gelinmekteyiz. Paramız pulumuz olmayabilir ama herşey para değil. 45 yıldır söylediklerimiz ve yaptıklarımız ortada. Gündelik menfaatler uğruna yapılan yanlışlıklar, gerçekleri görmezden gelmek, yapılan yanlı yayınlarla toplumu yanlış yöne sevketmek Allah muhafaza yarın ülkeyi başka maceraların içine sürükleyebilir. O zaman kazandığınız paranızın pulunuzun hiçbir değeri yoktur. Gerçeklerin üzerini örtemezsiniz. Güneş balçıkla sıvanmaz. Biz hesaplarımızı da buna göre yapmadık zaten. Varlığımız bizi görmezden gelen yandaş medyanın varlığına da borçlu değil. Hak mutlaka galip gelecektir. Tüm imkânsızlıklara rağmen daha önce nasıl kazandıysak bu sefer de kazanacağız. Sizin için de milletimiz için de ve tüm dünya içinde Yaşanabilir Türkiye’yi, Yeniden Büyük Türkiye’yi, Yeni Bir Dünyayı kuracağız inşallah.

 

Yeryüzüne bir geliş gayemiz var. İnancımıza göre biz yeryüzünde imtihan için bulunmaktayız. Herkesin bir görevi var. Herkes rolünü oynayacak. Birileri kaybedecek, birileri kazanacak. Birileri yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak kan dökecek, biz Milli Görüşçüler, Saadet Partililerin görevi ise yeryüzünü imar ve ıslah etmek. Biz görevimizi yapacağız. Canla başla çalışacağız. Yeryüzünde hak ve adalet tesis edilinceye kadar takatimizin sonuna kadar çalışacağız. Gevşemek yok, üzülmek yok.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.