"Truva Atı Sendromu Barışı Zedeleyebilir"

"Truva Atı Sendromu Barışı Zedeleyebilir"
AGİT Müslümanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Özel Temsilcisi Doç. Dr. Bülent Şenay:- "Politikacıların söylemlerine bakıldığında konuyu bilmeyen bir kişi, Avrupa’nın ‘Müslüman işgali’ altında olduğunu sanabilir. Avrupa’da göçmenlerin heps

ROMA (AA) - ECENUR ÇOLAK - Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Müslümanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Özel Temsilcisi Doç. Dr. Bülent Şenay, Avrupalı siyasetçilerin halka göçmenlerin hepsini Müslümanmış gibi yansıttığını belirterek, "Burada sayısal ve demografik yönden bilinçli bir saptırma var. Bu, Truva Atı politik söylemi, İslamofobik retoriği beslemek için kullanılıyor." dedi.

Avrupa’da yükselen aşırı sağ ve İslamofobi konularında AA muhabirine değerlendirmede bulunan Şenay, "Son dönemde mülteci ve göçmen olayıyla İslamofobi belki yeni bir şekil aldı ama esas sebebi göçmenler değil. Esas sebebi bütün iddiaya rağmen AGİT’in önemli bir bölümünü oluşturan Avrupa kültür dünyasında ‘ötekiyle bir arada yaşamanın’, çok kültürlülüğün yeterince yerleşmemiş, benimsenmemiş olması." diye konuştu.

Geçen yıl Polonya’daki bağımsızlık günü yürüyüşünde, "dışı İslam, içi intihar bombacısı" olarak resmedilen Truva atının, "Batının bir türlü ötekiyle uzlaşan bir kültür geliştirememesinin" bir örneği olduğunu aktaran Şenay, buna "Truva Atı Sendromu" adını verdiğini kaydetti.

Göçmen ve sığınmacı meselesinde sayıların şişirildiği ve tehdit unsuru olarak kullanıldığına dikkati çeken Şenay, "Politikacıların söylemlerine bakıldığında konuyu bilmeyen bir kişi, Avrupa’nın ‘Müslüman işgali’, ‘İslam işgali’ altında olduğunu sanabilir. Avrupa’da göçmenlerin hepsi Müslümanmış gibi anlatılıyor. Halbuki Avrupa’ya gelen göçmenlerin yarısından biraz fazlası Müslüman, diğerleri gayrimüslim. Burada sayısal ve demografik yönden bilinçli bir saptırma var. Bu, Truva Atı politik söylemi, İslamofobik retoriği beslemek için kullanılıyor." ifadelerini kullandı.

Polislerin çoğu ülkede Müslümanlara yönelik saldırıları adi vaka olarak kaydettiğini ve bu yüzden de İslamofobi suçunun ilgili yargı kurumlarına yansımadan soruşturma aşamasında kaybolduğunu bildiren Şenay, şunları kaydetti:

"ABD ve Avrupa’daki Siyonist İslamofobik şebekelerle aşırı sağcı İslamofobik kuruluşlar arasında yakın bir iş birliği var, bu çok çarpıcı bir mesele. Dolayısıyla Batı, sayıca azımsanamayacak konumdaki Müslüman topluluklara, Müslüman vatandaşlarına yönelik nefret suçlarında siyasi iradesini ortaya koymazsa, kültürel şiddetin önüne geçilemez. Truva Atı Sendromu barışı zedeler. Bu durum, Avrupa’nın bir arada yaşama iddiası bakımından çok zararlı. Çözüm olarak hoşgörüsüzlük ve ayrımcılığa, nefret suçlarına karşı AGİT meclis kararlarının uygulanması gerekiyor. Eğitimde ve yargıda, ciddi hamleler yapılması lazım. Bir arada yaşama, bir medeniyet projesidir, retorik olmamalıdır. İrfani kültürün, sosyal ve siyasi basiretin öncelenmesi gerekiyor."

Şenay, Batı ülkelerinin göçmenlerin geldiği coğrafyalardaki askeri-politik ihtiraslarını dış politika açısından gözden geçirmesi gerektiğini de ifade etti.

Mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine de değinen Şenay, seçimlerde aşırı sağın öne geçmesi halinde yaşanacak muhtemel bir yönetim değişiminin endişe verici olacağını söyledi.

- "Avrupa, ideolojik bir mutasyonla karşı karşıya"

Toplumsal Bütünlük için Avrupalı Müslümanlar Girişimi (EMİSCO) Sözcüsü Veysel Filiz ise Avrupa'daki bazı ülkelerde Türkiye karşıtlığının arka planında İslamofobi bulunduğuna işaret etti.

Bazı ülkelerin tarihi nedenlere bağlı "paranoya" yüzünden bazılarının ise AB bağlamında güçlü bir Türkiye istemediği için karşıtlık yaptığını anlatan Filiz, "Avrupa, ideolojik bir mutasyonla karşı karşıya ve kendini oluşturan değerlerle artık tamamen ters düşmüş bir duruma geliyor." dedi.

Avrupa'nın geçen yıllar içinde değerler bakımından geri gittiğini aktaran Filiz, İslamofobi ve bu tür söylemlerin önce normalleştiğini, sonra da kurumsallaştığını kaydetti.

Bazı ülkelerin başörtüsü ve helal kesim gibi değerlere karşı kararlar aldığını hatırlatan Filiz, şöyle konuştu:

"Geldiğimiz noktada, İslamofobik arka planı olan yeni Avrupa popülizmi, İslam karşıtlığını ve Müslüman düşmanlığını bir kültür haline getirdi. Bunun iki temel aktörü var, biri medya diğeri de siyaset. Medya bunu kınamayarak ve bu söylemleri yayarak güçlendirdi. Popülist siyaset de Avrupa'daki krizlere karşı çözüm üretmektense toplum içindeki uçları güçlendirerek aşırı sağcı, ırkçı ideolojiyi siyasetin merkezine aldı. Geleneksel partiler de normal şartlarda buna karşı koymaları gerekirken, bu söylemlerden bir kısmını kendi politikalarında yaygınlaştırdılar. Bugün bu bakımdan çok önemli bir ideolojik mutasyon kararı verilmesi gerekiyor. Avrupa ya hümanist değerlerine dönecek ya da tamamen 1933'ten sonraki sürecin aynısını yaşayarak Müslümanları hedef alan, saldıran, nefret suçunu normalleştiren bir döneme girecek ki 21. yüzyılın başında karanlık bir Avrupa riski bütün Müslümanları hedef almakta."

AP seçimlerinde popülist-İslamofobik akım güçlü bir grupla parlamentoya girerse bunun AB oluşumunu ters düz edecek bir gelişme olacağına işaret eden Filiz, bu noktada da Avrupa'daki Müslümanlar için garantör ülke konumunda olan Türkiye'nin gelişmeleri yakından takip etmesi gerektiğini vurguladı.

Avrupa'nın Mısır'daki darbe, Türkiye'de Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi gibi konularda sınav veremediğinin altını çizen Filiz, AB'nin bu hususlarda samimi olmadığı, ikili oynadığı için popülist akımları güçlendirdiğine ve aslında kendi kendini dağıttığına dikkati çekti.

Kaynak:Anadolu Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.