FOTOĞRAFIN DUAYENİ "REHA BİLİR"

FOTOĞRAFIN DUAYENİ "REHA BİLİR"
Eczacılık mesleğinin yanısıra çektiği fotoğraflarla ün yapmış, özellikle Konya’yı uluslararası platformlarda başarıyla temsil eden, ulusal ve uluslararası arena da yüzün üzerinde aldığı ödüllerle ve uzun yıllar fotoğrafçılığın

gelişmesine hizmet vermesi sebebiyle Afiap, Esfiap ve Hon.FBPS gibi unvanlara layık görülen Reha Bilir evinin kapılarını bize açtı ve samimi bir söyleşi yaptık.

Hasan Durucan'ın Röportajı

Reha Bilir kimdir?

Benim zor cevap verebileceğim sorulardan bir tanesi aslında Reha Bilir kimdir? Çünkü benim kendimi anlatabileceğim kelimeler sınırlıdır. Eczacı yani o kadar diyebilirim. Fotoğrafı da hobi olarak sürdürüyorum. Aslında yaptıklarımı söylemeyi sevmiyorum. Bunlar zaman içerisindeki birimkimlerdir.

 

Bilir’i başarıya götüren nedir?

Tutku herhalde yani insanın sosyal yaşamında yaptığı işlerin dışında hayatını renklendirmek için hayatına katmak istediği birçok şey olabilir. Olta balıkçılığı olabilir, sinemaya gitmek, maç izlemek olabilir, hafta sonu arkadaşlarıyla oturup keyf yapmak olabilir. Ben fotoğrafa gönül verdim ama hani diyorum ya yıllar önce bir isim vardı Konya’da, şimdi adı bile duyulmuyor. O da o zaman fotoğraf çekiyordu o da o zaman ödüller alıyordu ama devam ettirmediği için kayboldu gitti. Onun için bu hobiyi severek yapmak, sürekli içerisinde olmak, takip etmek gerekir. Birde ben çevremle birikimleri paylaşmayı çalışıyorum. Belki bunlar getiriyor ama uluslararası anlamda kişisel ilişkiler de önemli diye düşünüyorum.

3-061.jpg

Ülkemizde fotoğrafa olan ilgi ne düzeyde?

Eğer bunu fotoğraf çeken kişi sayısı olarak soruyorsan baya bir var. Buna selfieleri de dahil etmek gerekir ve herhalde Türkiye’nin yüzde sekseni fotoğraf çekiyordur. Birde şimdi gezi olanağı çok rahat oldu. Otobüsler var, yollar daha rahat, uçak yolculukları var, insanlar bir yerden bir yere çok rahat gidip gelebiliyorlar ve gittikleri yerde fotoğraf çekiyorlar. Ama tabi çok sayıda fotoğrafçı fotoğraf çekiyor diye fotoğraf sanatı kalitesinin üst düzeyde olması anlamına gelmez. Eğer sanat fotoğrafının seviyesini soruyorsanız bu bence unvanlara bağlıdır. Yani kurumlar unvan veremiyor olsa, FİAP gibi unvanlar olmasa fotoğraf çeken hele ki uluslararası yarışmalara katılan bence hemen hemen hiç olmaz. Çünkü Türkiye’de ki yarışmalara insanlar para ödülü var diye katılıyorlar. Yurtdışı yarışmalarda da unvan alabilmek için üzerlerine para ödüyorlar. Yani Afiap olabilmek için en az bin beş yüz lira para ödemeniz gerekecek. O unvanı alabilmek için o insanlar o parayı ödüyorlar. Bunu değerlendirebilmek için aslında uluslararası bir yarışmanın değerlendirilmesin nasıl olduğunu da görmek gerekir. Çünkü sergileme adı altında kabul edilen fotoğrafların hangi koşullarda sergiye kabul edildiğini bilmek lazım. “O sergiye alınan fotoğraflar sanat fotoğrafı mıdır, sanatsal değeri var mıdır yok mudur yoksa insanlar puan alsın diye verilmiş fotoğraflar mıdır?” gibi bütün bunları bilmek gerekir. Yurt dışına baktığınız zaman bireysel olarak sergi açan fotoğrafçılar var. Jüri üyesi olarak giden fotoğrafçılarımız da var ama bunlar çok fazla sayıda değiller. Federasyona burada belki de büyük işler düşüyor. Ülke fotoğrafını uluslararası alanda tanıtmak adına daha iyi ilişkilerin olması lazım ama ne yazık ki Türkiye’de bu ilişki yok diyebiliriz. Benim hep söylediğim bir şey var; sanat tamam, sanatçı olacak, fotoğrafların sanatsal değeri de olacak ama diğer taraftan da kişisel ilişkilerinizi de çok iyi götürmeniz gerekiyor. Ülke adına da ilişkilerin iyi gitmesi gerekiyor. Onun için Türk fotoğrafının dünyada ki yeri kurumsal anlamda çok güçlü değil fakat bireysel fotoğrafçılarımızın uluslararası alanlarda aldıkları ödüller, başarılar var. Yalnız bu ödüller bir fotoğrafçıyı uluslararası alanda ünlü fotoğrafçı diye tanıtmaya yetmez. Çünkü ödül alan da dünyada milyonlarca insan var. Onların arasından sıyrılıp daha öne geçmesini sağlayacak bir şeyler yapması gerekir.

Konya adına yeni projeleriniz var mı?

Zihnimde sürekli yeni fikirler oluşuyor. Bu genelde Sille Sanat Sarayı adına daha fazla oluyor. Bugün yine birkaç konu vardı, gelecek yıldan itibaren şunları başlatalım filan diye. Hatta şunların da farkındayım; Türkiye’de birçok kurumun, derneğin ya da topluluğun benim ortaya koyduğum fikirleri takip edip onlarında aynı yolda tekrarladıklarını görüyorum. Bu elbette iyi bir şeydir. Kafamda proje olarak birçok şey var. Yapılabilecek, yapılması gereken birçok şey var ama tek başına olacak şeyler değil. Özellikle ekonomik anlamda gücünüzün olması gerekiyor. Eğer Konya’da ki Belediyeler, Valilik, Kaymakamlıklar gibi kurumların desteği olursa bu projeler hayata geçer. Projeyi benim düşünüp Konya için uygun olur demem yeterli değil. Ayrıca dediğim gibi tek başıma ekonomik gücüm yok. Ama kendi adıma düşündüğüm şeyler var. Örneğin bir Konya Fotoğraf kitabı çıkarmayı düşünüyorum. Bunun hazırlıklarım var, fotoğraflar çekiyorum ve eksik kalan çok az bir yerim kaldı. Onu da yapabilirsem Konya fotoğraf kitabını çıkarmayı planlıyorum. Bunun gerçek anlamda bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Ben yurt dışına gittiğimde insanlar bana ikramda bulunduklarında kendi kentlerinin kitaplarını hediye ediyorlar. Ben onu buraya getirdiğimde ve paylaştığımda o kenti çoğaltmış oluyorum. Ama ülkemizden oraya giderken Türkiye’nin tanıtımı adına götürebileceğim bir kitap yok. Konya’nın tanıtımı için götürebileceğim bir yayın da yok. Bunun bir eksiklik olduğunu biliyorum ve proje olarak kafamda şimdilik bu kitap var.

1-088.jpg

Tanımayanlar olsa da yine birçok kişinin sizin eczacı olduğunuzu biliyor. Fotoğrafçılık alanında da birçok önemli işlere katkıda bulundunuz. Bu bitmeyen enerjiyi neye borçlusunuz?

Fotoğrafı seviyor olmak, bağlı olmak diyebilirim. Ben yaklaşık on yıldır fotoğraf yarışmalarına katılmıyorum. Yani dünya üzerinde uluslararası alanda katıldığım yarışmalar var ama yılda bir veya iki kere çok özel durumlarda katılıyorum. Eğitim seminerleri veriyorum, çevremdeki insanların eğitim seminerlerinden sonra elde ettikleri başarılar ve onun kazandırdığı mutluluk, o paylaşım ortamları diyebilirim. Bir festival düzenledik, yaklaşık iki yüz kişiden fazla insan Türkiye’nin her yerinden geldi. Sille Sanat Sarayı olarak 175 üyemiz var ve bugün beş üye başvurumuz daha vardı. Akın akın insanlar talepte bulunuyor. Bu insanları bırakamıyorsun. Sille Sanat Sarayı’nı bırakıyorum diyemezsin çünkü artık durum kitleselleşti. Bunları ve o insanların mutluluğuna şahit olunca enerji alıyorsun. Tamamen çevremdeki insanlarda gördüğüm o paylaşımın verdiği mutlulukla enerji yansıması oluyor.

 

Eczacılık mı fotoğrafçılık mı diye seçmek zorunda kalsaydınız tercihiniz ne olurdu?

Eczacılık mesleğim ve ben yaşantım için parayı oradan kazanıyorum. Fotoğraftan para kazanmak zor ve Türkiye’de bir fotoğrafını ancak iki yüz liraya satabiliyorsun. Ve oradan aldığın parayla oturup bir yılımı geçindireyim diyemezsin. Yani böyle bir seçim yapmak zorunda kalsaydım elbette mesleğimi seçerdim. Ama fotoğraftan da vazgeçemem; çünkü hayatımın çok büyük bir bölümünü alıyor. Zorlayıcı bir soru aslında ve seçim yapmam da zor olur. Kısaca para kazanmam gerekecekse eczacılık, hayattan zevk almak adına yapacaksam fotoğrafçılık derim.

2-078.jpg

Fotoğraf denildiğinde zihninizde ne canlanır?

Birebir çekilmiş fotoğraf değil; kurgu, öykü, mesaj, düzenleme gibi bir kompozisyon aklıma geliyor. Var olan bir konunun daha farklı bir şekilde hazırlanıp organize edilip sunulmuş halidir. Güzel çekilmiş çok fotoğraf var ama sanat yok içerisinde. Bunun için önce insanların sanat nedir bilmesi gerekir, sanat tarihi okuması gerekir ve fotoğrafı da sanatsal olarak değerlendirmesi gerekiyor. Benim aklımda fotoğraf deyince sanatsal düzenlemeler canlanıyor.

 

Fotoğrafın ötesinde daha geniş bir yelpazade sormak istiyorum. Herkes sanatçı olabilir mi?

Fotoğraf çeken birçok insan var. Belki de bir milyon civarında elinde iyi bir fotoğraf makinesiyle ben fotoğraf sanatçısıyım diyen insan var. Resim yapan da birçok insan var ve karşısına oturduğunuz zaman resminizi birebir çizebilir. Bu sanat değil, resim yapma yeteneğidir. Ya da gitar çalan bir insan Rodrigo’nun Concerto’sunu çok güzel çalabilir. Ama buda sanat değildir. Güzel yorumlayabiliyordur ama bestesi var mı ona bakmak lazım sanatçı diyebilmek için ve yaptığı beste evrensel alanda tutunabiliyor mu? Bunlar bakmak lazım ki sanatçı diyebilelim. Ciguli de bu ülkede sanatçı diye anıldı, Barış Manço da sanatçıydı. Zeki Müren’in iki yüzün üzerinde bestesi var ama Ajdar’da bu ülkede sanatçı diye anıldı. Fotoğraf sanatında da fotoğraf çeken birçok insan var ve bunlar birebir olanı çekerken tıpki ressam örneğinde verdiğim gibi birebir olanı çizebiliyorken fotoğrafçının elinde teknik bir makine var ve birebiri çok kolay kaydedebiliyor. Şimdi birebir mi sanat yoksa fotoğraf sanatçısının kendisinden bir şeyler katabilerek var olanı var olduğundan farklı göstermesi mi sanat? Farklı bir bakış herkesin gördüğünden farklı görmek sanatçının değerini ortaya çıkarır. Sen elindeki makineyle herkesin gördüğünü kaydettiysen o sanat değildir, herkesin göremediğini gösterebilmek sanattır.

 

Reha Bilir’in en büyük hayali neydi?

1977 yılında ilk ödülümü aldığımda babam bana “Sana dünyanın en iyi fotoğraf makinesini getireceğim, sen bu işi seviyorsun” demişti. Ve hakikaten Yashica fx2 fotoğraf makinesini alarak bana dünyanın en iyi makinesini getirmişti. Bir gün ben de Tv’ye çıkıp fotoğraf üzerine söyleşi yapacağım diye ona söz vermiştim. Aradan zaman geçti, tabi o bir ütopya idi belki de o yaş için bana göre ama dünyanın birçok ülkesinin Tv’sinde fotoğraf üzerine söyleşiler yaptım, tartışmalara katıldım ve yine dünyanın birçok ülkesinde fotoğraf eğitimleri verdim. Benim bundan sonra ki beklentim fotoğraf eğitimi verdiğim kişilerin aldığı ödüllerin beni çok mutlu ediyor olmasıdır. Ben fotoğrafa nasıl başladığımı her şekilde anlatıyorum, bir gün birisinin de kalkıp ben fotoğrafı Reha Bilir sayesinde sevdim ve onun sayesinde bu noktadayım demesi benim en büyük hayalimdir.

 

Sille sanat Sarayı’nı kurmanızda ki amaç neydi? Ve şuan o amaçlara hizmet edebiliyor musunuz?

İnan Hasan’cım ben Türkiye’de en çok derneğe üye olup en çok dernekten atılan kişiyim. Beş derneğe üye oldum dört dernekten atıldım. Benim fotoğraf tutkum var, fotoğraf adına paylaşımları seviyorum, bunun için çaba harcıyorum ama dernek yönetimleriyle daha doğrusu yöneticilerle anlaşamıyorum. Çünkü kişilerin kıskançlıkları ve çıkar beklentileri devreye giriyor. Bende bir topluluk oluşturacağım ama dernek olmayacak, içerisinde yöneticiler olmayacak; sadece fotoğraf üretip fotoğraf konuşacağız, fotoğraf paylaşacağız ve böyle gelişecek. Hatta bunu sadece Konya’da değil, Türkiye’de bir topluluk olacak diye tasarladım. Biz Sille Sanat Sarayı’nı 2011 yılında on bir kişiyle kurduk. Eşim Şadiye hanımda o on bir kişiden bir tanesidir. Polisevinde bir akşamüstü toplantı esnasında arkadaşlardan bir tanesi “Neden Konya dışında ki insanlar bu topluluğa üye olsunlar?” diye sordu. Çünkü Türkiye’de olan bütün derneklerin yaptıklarından daha ötede bir şeyler yapacağız, daha farklı projeler ortaya koyacağız. Uluslararası alanda etkinliklerimiz olacak ve dolayısıyla insanlar buraya üye olmak isteyecekler dedim. Şaşırdılar, biraz garipsendiler hatta pek kabul etmekte istemediler. Dört yıl geçti aradan ve şimdi 51 ilden üyelerimiz var ve toplam üye kabul komisyonundan geçen 175’te üyemiz var. 15 ülkeden 22 üyemiz var, 51 ülkeden de 163 üyemiz var toplam da 175 üyesi olan topluluğuz. Bu Konya’nın dışına taştı, Türkiye’yi kapsadı ve şuanda da onun üzerinde üyemiz üye kabul komisyonunda bekliyor. Dünyanın en çok bilinen fotoğraf topluluklarından bir tanesi olduk. Fiap kendi Paris’teki merkezini kapattıktan sonra dünyadaki beş noktayı kendi ofisi olarak belirledi. Bunlardan bir tanesi de Sille Sanat Sarayı’dır. Aslında doğruyu söylemek gerekirse benim beklentilerimin ve hayallerimin de üzerine çıktı. Bunun Türk fotoğrafı adına iyi bir adım olduğunu düşünüyorum. Benim kurduğum bir topluluk olması nedeniyle şahsım adına bunu söylemek belki pek doğru değil ama Dünyanın en çok bilinen, tanınan fotoğraf topluluklarından biri Sille Sanat Sarayı oldu. Öyle ki Taylant’dan, Vietnam’dan, Hindistan’dan, Umman’dan Sille Sanat Sarayı’na üye olmak için başvuru yapan insanlar var. Bu konuyu biraz açmak istiyorum. Türkiye’den üyemiz var ama birçok insan da Sille Sanat Sarayı’na kıskançlıkları sebebiyle saldırıda bulunuyorlar. Eğer misalen Danimarka’da bir fotoğraf topluluğu varmış; uluslararası etkinlikler yapıyor, iki ayda bir üyeler ve kursiyerler arasında yarışma yapıyor, unvan veriyor gibi bir şey olsaydı tıpkı insanların FIAP’a ünvan almak için müracaat ettikleri gibi herhalde bizim ülkemizden de akın akın insanların Danimarka’da ki fotoğraf topluluğuna üye olmak için çaba harcadıklarını görürdük. Aidat öderler, unvan alabilmek için ekstradan para bile öderlerdi. Ama bu ülkemizde olunca ne yazık ki Türkiye’den çelme yiyorsun. Türkiye’den de çok destek var, bunu atlamamam gerekiyor ve bunun için de Sille Sanat Sarayı’nın bütün üyelerine teşekkür ediyorum. Çünkü onlar var diye Sille Sanat Sarayı var. Ve bu bir kişinin yapabileceği bir iş değil. Onların bu topluluğun adını anarak verdikleri katkılar var, yarışmalarımıza, etkinliklerimize katkılarıyla destekleri var. Onların sayesinde Dünyada bilinen bir güç haline geldik ve benimde hayallerimi aştı.

 

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum