44 günlük savaşın yıl dönümü: Güney Kafkasya'da yeni dengeler ve fırsatlar

44 günlük savaşın yıl dönümü: Güney Kafkasya'da yeni dengeler ve fırsatlar
27 Eylül 2020'de başlayan ve Azerbaycan'ın kesin zaferiyle sonuçlanan 44 günlük savaşın ardından varılan anlaşma, çatışmaları durdurması bakımından önemli ancak kalıcı barışın sağlanması için geniş bir barış planına ihtiyaç olduğu da aşikâr.

Tam bir sene önce 27 Eylül 2020 sabahı Ermenistan’ın devam eden provokasyonlarının ardından Ermenistan ile Azerbaycan arasında yeniden savaş başladığında dünya genelinde çatışmaların seyrine dair belirsiz bir hava mevcuttu. İster bölge uzmanı ister siyasetçi ister diplomat isterse de sıradan yurttaş olsun, çoğunluk aynı soruyu sormaktaydı: Ermenistan ile Azerbaycan arasında her zamanki ateşkes ihlallerinden birisi ya da kısa süreli bir çatışma mı yaşanıyor yoksa bu kez farklı bir süreç mi işleyecek?

Aslında bu sorunun sorulması çok da yersiz değildi. Zira sadece son 12 yıl zarfında Mart 2008’de, Ocak ve Eylül 2009’da, Haziran, Ağustos ve Eylül 2010’da ve Kasım 2014’te yoğun ateşkes ihlalleri yaşandı. Nisan 2016’da ve Temmuz 2020’de ise yaşanan çatışmaların yoğunluğu ve verilen kayıpların ağırlığı dolayısıyla iki ülke kamuoyu ve uluslararası toplum yeni savaş beklentisi içerisine girse de 4-5 günde çatışmalar zayıflamış ve eski seyrine dönmüştü. Dolayısıyla başlayan çatışmaların uzun süreli bir savaş şeklinde devam edip etmeyeceğine ilişkin farklı senaryolar gündeme geldi. Önemli bir kesim savaşın çok kısa sürede Rusya’nın devreye girmesiyle sona ereceğini iddia etti.

Savaşın başlaması ve ilk sonuçları

Temmuz 2020 provokasyonu ile amacına ulaşamayan Ermenistan’ın yoğun bir biçimde silahlan(dırıl)ması yeni bir tahrik hazırlığının habercisi olarak görüldü. Sadece Temmuz 2020’deki çatışmaların ardından Rusya ve diğer bazı ülkelerden Ermenistan’a bin tondan daha fazla askeri mühimmat, ayrıca Orta Doğu’dan yaklaşık 300 PKK/YPG üyesi terörist taşındığı resmi kaynaklarca açıklanmıştı. Bu bilgiler askeri mühimmatın ve teröristlerin geçtiği ülkeler tarafından da doğrulanmıştı.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 25 Eylül 2020 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na seslenirken, Ermenistan’ın dış askeri destekle büyük bir provokasyona daha hazırlandığı konusunda uyarıda bulunmuş, uluslararası kuruluşları bunu önlemeye davet etmişti. Fakat ne BM ne Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu Eşbaşkanları ne de diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlar etkili adımlar attı ve nihayetinde savaşın başlaması sürpriz olmadı. Azerbaycan, Ermenistan’ın provokasyonlarına bu kez son verme kararlılığını ortaya koydu. BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Azerbaycan, topraklarındaki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesini öngören 822 (30 Nisan 1993 tarihli), 853 (27 Temmuz 1993 tarihli), 874 (14 Ekim 1993 tarihli) ve 884 (11 Kasım 1993 tarihli) saylı kararlarını uygulamak, toprak bütünlüğünü sağlamak üzere meşru müdafaa hakkı çerçevesinde karşı saldırı başlattı.

Savaşın yeniden başlaması üzerine İlham Aliyev 27 Eylül’de önce ulusa sesleniş konuşması yaptı, ardından Güvenlik Konseyi’ni topladı. Çok sayıda yabancı ülke her iki tarafa ateşkes çağrısı yaptı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres başta olmak üzere uluslararası kurumlar ve yetkilileri, yabancı devlet ve hükümet başkanları iki ülke liderleriyle yaptıkları görüşmelerde sorunu barışçıl yollarla çözme çağrısında bulundular. Türkiye Azerbaycan’ı tam ve açık bir biçimde destekleyerek bunun hem kardeşlikten, bir millet-iki devlet olmaktan hem de uluslararası hukukun temel ilkelerinin yerine getirilmesine yönelik beklentiden kaynaklandığını ifade etti. 29 Eylül’de toplanan BMGK de tarafları acilen çatışmaları durdurmaya ve sorunu barışçıl yollarla çözmeye davet etti. Azerbaycan savaşı durdurmak için ise tek koşulun Azerbaycan toprakları üzerindeki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesi olduğunu ifade etti. Ermenistan yönetiminin işgali hemen sona erdirmesi ya da hiç olmazsa sona erdirmek için makul bir takvim sunması gerektiği ifade edildi. Bu olmadığı takdirde Azerbaycan’ın, tüm topraklarını işgalden kurtarıncaya ve toprak bütünlüğünü tam olarak sağlayıncaya kadar savaşacağı vurgulandı.

Savaşın ilk aşamasından itibaren Azerbaycan, işgalci Ermenistan üzerinde büyük bir üstünlük sağladı. Topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarırken karşı tarafa çok ciddi kayıplar verdirdi. Azerbaycan ordusu ve kamuoyu savaşın başından sonuna kadar psikolojik üstünlüğü elinde tuttu.

Ermenistan beklediği dış askeri desteği Azerbaycan’ın aldığı önlemler ve Türkiye’nin dengeleyici rolü dolayısıyla alamadı. Özellikle savaşın en kritik aşamasında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde Türkiye’nin kırmızı çizgilerini aktararak, “Bunlar aşılırsa babamızın oğlu olsa gözümüz görmez” ifadelerini kullanması Azerbaycan yönetimi tarafından da çok ciddi bir dengeleyici unsur olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ulusa seslenişinde ve yabancı televizyon kanallarına açıklamalarında birkaç kere “Türkiye olmasaydı Ermeni yanlısı güçler, ülkeler soruna müdahale ederek bize ciddi sıkıntı yaşatabilirlerdi” ifadesini kullandı ve Türkiye’ye teşekkür etti.

Savaşı durdurmaya yönelik çabalar ve 10 Kasım Bildirisi

27 Eylül’de savaşın yeniden başlamasının ve yıkıcı etkilerinin hissedilmesinin hemen ardından bazı devletler ve uluslararası kuruluşlar taraflara ateşkes çağrısı yaptılar. Ateşkes konusunda üç kez (10 Ekim, 17 Ekim ve 26 Ekim tarihlerinde) Rusya, Fransa ve ABD’nin arabuluculuğu ile uzlaşmaya varıldı. Fakat esasen çatışmalar hiç durmadı. Ermenistan’ın “yeni toprak işgali için yeni saldırılar” söylem ve politikası, çatışma bölgesinden uzak sivil yerleşim yerlerini hedef alması, Azerbaycan’ın ise BMGK’nin dört kararı başta olmak üzere uluslararası kuruluşların soruna ilişkin aldıkları kararların uygulanması ve kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarma konusundaki ısrarı, tarafların ortak noktaya gelme ihtimalinin zayıf, tam aksine çatışmaların taraflardan birinin zaferiyle sonuçlanması ihtimalinin yüksek olduğunu göstermekteydi.

Savaş, uluslararası hukuka göre tamamen haklı gerekçeleri olan, 1990’ların başındakinden daha güçlü ve kararlı ancak bu kez aynı zamanda Rusya karşısında Türkiye’nin dengeleyici rolünü de gerektiği kadar hisseden Azerbaycan’ın askeri ve psikolojik üstünlüğüyle devam etti. Son iki günde özellikle sorunun kaderinde kilit noktalardan biri ve kimilerine göre en önemlisi kabul edilen, aynı zamanda özel bir sembolik anlam yüklenen Şuşa’nın Ermenistan işgalinden kurtarılması ve Azerbaycan ordusunun Hankendi’ye birkaç kilometre yaklaşmasıyla savaşın kaderi artık belli olmuştu.

9 Kasım günü Azerbaycan’da herkes savaşın kısa sürede Ermenistan’ın tam askeri yenilgisiyle sona ereceğini beklerken akşam saatlerinden itibaren ilginç gelişmeler dizisi başladı: Önce bir Rus helikopterinin Ermenistan-Azerbaycan sınırında Azerbaycan’dan ateşlenmiş bir füzeyle düşürülmesi, Ermenistan’dan (Ermenistan ordusu ya da ülkedeki başka bir güç tarafından) Şuşa’ya ve Bakü’ye iki büyük füze fırlatıldığı ve füzelerin havada imha edildiği iddiası, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan tarafından sosyal medyada paylaşılan “ağır koşullarda barış anlaşması” imzaladıklarına ilişkin haberin ardından içinde ciddi sürprizler de bulunan Barış Bildirisi’nin imzalanması.

Rusya’nın arabuluculuğuyla Azerbaycan ile Ermenistan arasında 10 Kasım 2020’de imzalanan bildiriyle sona erdirilen süreç Azerbaycan tarafında önemli ölçüde zafer, Ermenistan tarafında ise ciddi ölçüde hezimet (ve ihanet) olarak değerlendirildi. Azerbaycan tarafında toprakların tamamen kurtarılmadan durulması ve Rus barış gücünün bölgeye adeta oldu-bittiyle yerleşmesi tepkilere neden olsa da kamuoyunun önemli kısmı gelişmeleri olumlu karşıladı. Buna karşın, Ermenistan tarafında iktidar, savaşı sona erdirmeye yönelik bu adımla çok kötü durumdayken tamamen yok olma riskini ortadan kaldırdıklarını (yani, kötünün iyisini tercih ettiklerini) iddia etti. Sonraki süreçte Ermenistan’da çok ciddi siyasal, toplumsal ve askeri krizler yaşansa da Paşinyan iktidarı erken seçimleri de kazanarak konumunu muhafaza etti.

10 Kasım tarihli Ortak Bildiri her ne kadar savaşı durdurması ve savaş sonrasındaki belirli bir sürece ilişkin plana sahip olması bakımından önemli bir belge olarak görülse de kalıcı barışın sağlanması için savaş sonrası düzenin tüm ayrıntılarını aksettiren geniş bir barış planına ihtiyaç olduğu aşikâr. Nitekim savaşın üzerinden 1 yıl, 10 Kasım Bildirisi’nin üzerinden yaklaşık 10 ay geçmesine rağmen hala barış anlaşması imzalanmamış durumda.

Kapsamlı ve kalıcı barış için zemin hazır

Azerbaycan 10 Kasım Bildirisi'nin hemen ardından olumlu bir vizyon sergileyerek barış inşa etmenin önemine dikkat çekti. Azerbaycan’ın yaklaşımına göre Ermenistan dahil olmak üzere tüm bölge ülkeleri birbirlerinin toprak bütünlüklerine ve egemenliklerine saygı esasında ilişkileri normalleştirmeli, bölgeyi barış, refah ve iş birliği bölgesine dönüştürmek için tüm olanaklar kullanılmalıdır. Bu doğrultuda Zengezur koridoru dahil olmak üzere tüm bölgesel ulaşım olanakları canlandırılmalı ve yenileri inşa edilmeli.

Azerbaycan yönetimi bu çerçevede işgalden kurtarılmış tüm topraklarda mayın temizleme, durum tespit ve yeniden yapılanma çalışmalarına başladı. Bölgede 3 havaalanının yapılması planlandı, 5 Eylül 2021 itibarıyla Fuzuli Havaalanının yapımı tamamlanarak ilk uçak seferi gerçekleştirildi.

Ermenistan’daki savaşı yeniden başlatma çabalarına ve bu çabalara verilen dış desteğe karşı Azerbaycan-Türkiye ortaklığı güçlendirildi. Ağdam’da kurulan Türkiye-Rusya Ortak Gözlem Merkezi ile Rus barış gücünün bölgedeki varlığı dengelendi ve ayrıca tarihi öneme sahip Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi ile ilişkiler müttefiklik boyutuna taşındı. Türkiye ve Azerbaycan Ermenistan ile ilişkilerin yukarıda ifade edilen çerçevede, uluslararası hukuka ve iyi komşuluk ilkelerine uygun bir şekilde gelişmesine yönelik beklentilerini defalarca ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mevkidaşı Aliyev bölgesel iş birliği için “Altılı” (Azerbaycan, Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, İran ve Rusya) iş birliği modelini sürekli gündemde tutuyor.

Sonuç olarak, 44 günlük savaş ve elde edilen zafer sadece Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması, BMGK’nin ilgili dört kararı başta olmak üzere uluslararası kuruluşların kararlarının uygulanması sonucunu doğurmadı, aynı zamanda Ermenistan dahil olmak üzere genel olarak Güney Kafkasya ve çevresindeki üç ülkeyi de kapsayacak iş birliği açısından imkanlar ortaya çıkardı. Bu imkanların değerlendirilmesi yönünde Azerbaycan ve Türkiye’nin ısrarlı davetleri diğer ülkeler tarafından da olumlu karşılandığı takdirde refah ve iş birliği bölgesi inşa etmek mümkün olacak. Aksi takdirde, özellikle Ermenistan bölgedeki sorunlar ve düşmanlıklar üzerinden çıkar sağlamaya çalışan dış güçlerin oyunlarına alet olmaya devam ederse, bundan tüm bölge, fakat özellikle de Ermenistan zararlı çıkacak.

[Azerbaycan Devlet Gümrük Akademisi Daire Başkanı olan Araz Aslanlı aynı zamanda Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) Başkanıdır]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.