Arap aşiretler Dürzi'lere karşı topraklarını savunuyor

Suriye'nin güneyindeki Süveyda ilinde, Bedevi Araplar ve aşiret güçlerinden oluşan ittifak ile bazı Dürzi gruplar arasındaki çatışmalar, kentin batı ve kuzey hatlarında sürüyor.

Süveyda ilinde, Şam yönetiminin yerel gruplarla anlaşıp önceki akşam bölgeden çekilmesine karşın, anlaşmaya karşı çıkan Dürzi lider Hikmet el-Hecri grubunun Bedevi Araplara yönelik zorla yerinden etme eylemleriyle çatışmalar yeniden başlamıştı.

Bedevi Araplar ile aşiret güçlerinin sabaha kadar süren saldırılarında Hecri grubu kent merkezine çekilirken öğle saatlerinde karşı saldırılarla Hecri'ye bağlı güçler kentin kuzey ve batı yönlerinde dış kesimlere doğru 4 kilometre ilerledi.

Hecri güçleri çatışmalar sırasında dron ve keskin nişancıları yoğun şekilde kullanıyor.

Lojistik, mühimmat ve gıda ikmalinde düzensizlikler yaşayan Bedevi Araplar ve aşiret güçleri, TSİ 15.00 sularında Hecri grubuna karşı kentin batı kesimlerinde yeni saldırılar başlattı.

- Süveyda'daki çatışmalar ve İsrail saldırıları⁠

Suriye'nin güneyindeki Süveyda ilinde 13 Temmuz'da Bedevi Arap aşiretleri ile bazı Dürzi silahlı gruplar arasında küçük çaplı çatışmalar başladı.

Bölgeye sevk edilen Suriye güvenlik güçlerine, bazı Dürzi grupların saldırılarında onlarca asker öldü.

Güvenlik güçleri ile yerel silahlı bazı Dürzi gruplar arasındaki çatışmaların büyümesinin ardından taraflar arasında ateşkes sağlandı.

Ateşkes kısa sürede bozulurken İsrail ordusu, Suriye güvenlik güçlerini hedef alan saldırılar düzenledi.

İsrail hava kuvvetleri, 16 Temmuz'da Suriye Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi, Genelkurmay Başkanlığı ve Savunma Bakanlığını vurdu.

Süveyda'da aynı gün hükümet ile yerel gruplar arasında ateşkes yeniden sağlanırken İsrail savaş uçakları Şam ve Dera'ya saldırılar düzenledi.

Anlaşmanın ardından bazı Dürzi silahlı grupların Bedevi Arapları zorla yerlerinden çıkarmaya başlamasıyla iki taraf arasında dün çatışmalar yeniden alevlenirken güvenlik güçleri müdahil olmadı.

Güvenlik güçlerinin çekildiği Süveyda'da, çatışmalar ve İsrail'in saldırılarında, yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

Çatışmalar nedeniyle gıda, elektrik ve su temin edilemeyen bölgede insani kriz yaşanıyor.

"SURİYE’NİN TAMAMI DEVLETİN HİMAYESİNE GİRENE KADAR KAHVE İÇMEK BİZE HARAMDIR"

Suriye’deki Arap aşiretleri, Süveyda'da Dürzilerle çatışan Bedevilerin seferberlik ilan etmesinin ardından tüm iller devlet yönetimine geçene kadar kahve içmeyeceklerini belirterek, "İntikam alınana kadar kahve içmek bize haramdır" dedi.
Suriye'nin güneyindeki Süveyda'da Dürzi silahlı grupların Bedevilere yönelik saldırısıyla başlayan çatışmalar devam ediyor. Bedevilerin seferberlik ilanının ardından Suriye’deki bazı Arap aşiret mensupları, tüm iller devlet yönetimine geçene kadar kahve içmeyeceklerini duyurdu. Aşiret mensubundan biri elindeki kahveyi yere dökerek, "Herkesin huzurunda söylüyoruz. Başta Süveyda olmak üzere Suriye’nin tamamı devletin himayesi ve bayrağı altına dönene kadar kahve içmek ve kahve öğütme geleneği bize haramdır" dedi.
Kahve yasağı, Bedevi Arapların saldırıya uğradıklarında uyguladıkları geleneklerden biri olarak biliniyor ve intikam alınana kadar kahve içilmiyor.

Hükümete "Süveyda'ya giden savaşçıları engellemeyin" çağrısı
Suriye'deki Arap aşiretleri, ayrıca Bedevilere yönelik saldırılar nedeniyle seferberlik ilan etti. Bu adımın Bedevi aşiretlerine destek amacıyla atıldığı belirtildi. Yapılan açıklamada, "Biz, Suriye aşiretlerinin evlatları olarak Süveyda ilinde Bedevi aşiretlerine karşı işlenen katliam ve soykırım suçlarını büyük bir endişeyle takip ediyoruz. Bu saldırılar, masum halkın yerinden edilmesine ve göç etmesine yol açtı" ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada ayrıca, hükümetten Süveyda'ya giden Arap savaşçıların hareketini engellememesi veya müdahale etmemesi istendi. Kadınları, çocukları ve yaşlıları hedef alan saldırılara karşı koyulduğu, mazlumları savunma hakkının kullanıldığı belirtilen açıklamada, "Bu savaşçılara karşı alınacak herhangi bir önlem, katliamların failleriyle açıkça iş birliği anlamına gelir. Böyle bir durumda tüm ahlaki ve tarihi sorumluluk, bu kararı alanların omuzlarında olacaktır" denildi.