Başbakan Davutoğlu Strazburg'da

Başbakan Davutoğlu Strazburg'da
Davutoğlu, AKPM Genel Kurulu'na hitap etti: (7)- "Anayasanın ruhunda Avrupa Konseyi'nin temel ilkeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temel unsur olacak. Bunu size bir garanti olarak, teminat olarak söylüyorum. Dünyanın evrensel demokratik değerlerine a

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Anayasanın ruhunda Avrupa Konseyi'nin temel ilkeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temel unsur olacak. Bunu size bir garanti olarak, teminat olarak söylüyorum. Dünyanın evrensel demokratik değerlerine aykırı tek bir madde anayasamızda bulunmayacak." dedi.

Strazburg'da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na hitap eden Davutoğlu, soruları yanıtladı.

Türkiye'deki yeni Anayasa çalışmalarının hatırlatılarak, "Türkiye'nin yeni anayasasının Avrupa Konseyi standartlarına uygun olacağını taahhüt eder misiniz?" sorusu üzerine Davutoğlu, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından Avrupa Konseyi'nde Türkiye'nin üyeliği askıya alındığında, o dönemde daimi temsilcinin yaptığı hüzünlü konuşmayı hala hatırladığını söyledi. Davutoğlu, "Neredeyse ağlayarak, Avrupa Konseyi'ne dönüp 'Bizi yalnız bırakmayın, bizi otoriterizme terk etmeyin.' diye çağrıda bulunmuştur. Şimdi ben bugün yaklaşık 36 yıl sonra burada bu makamda her şeyiyle özgür, Avrupa standartlarında, demokratik bir hukuk devletinin Başbakanı olmaktan onur duyuyorum." diye konuştu.

- "12 Eylül Anayasası'na 'Hayır' oyu kullandım"

Başbakan Davutoğlu, 12 Eylül döneminde üniversite öğrencisi olduğunu, hayatında ilk oyunu darbe sonrası hazırlanan anayasa referandumunda kullandığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Askeri yönetimlere, darbecilere karşı olduğum için gururla gittim, 'Hayır' oyunu zarfa koydum, sandığa attım. 12 Eylül darbe rejiminin bir anayasasına 'Hayır' demiş bir öğrenci hareketi lideri olarak, bugün Başbakanı olduğum ülkenin bütün bu darbe hukukunu geride bırakması, darbe hukukunu ayaklar altına alması benim en büyük idealimdir ve mutlaka gerçekleştirilecektir. Bizim anayasa reformumuz, partimizin şu anki çıkarlarını ya da bizlerin makamlarını düşünerek üzerinde çalıştığımız bir reform değildir. Aksine Türkiye'de bir daha darbe şartları gerçekleşmesin, bir daha hiçbir vesayet ülke üzerinde kara bulut gibi dolaşmasın diye sivil, özgürlükçü bir anayasa yapmayı hedefliyoruz.

Anayasanın bir ruhu vardır, bir de iskeleti. Ruhu, temel insan hak ve insan hürriyetleridir. İnsan onurunu esas almayan hiç bir anayasa kalıcı olamaz. 12 Eylül Anayasası da kalıcı olmayacaktır. Bizim referansımız, daha önceki anayasanın aksine devleti esas alıp milleti tanımlayan, otoriteyi esas alıp vatandaşı tanımlayan bir anayasa değil, milleti esas alıp, vatandaşların hukukunu ve insan onurunu esas alıp devleti tanımlayan bir anayasa yazmak. Anayasanın ruhunda Avrupa Konseyi'nin temel ilkeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temel unsur olacak. Bunu size bir garanti, teminat olarak söylüyorum. Dünyanın evrensel demokratik değerlerine aykırı tek bir madde anayasamızda bulunmayacak. Ayrıca, Türkiye'nin gerek kendi kültüründen gelen 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' felsefesi gereği evrensel değerlere dayalı bir ruh oluşturacağız. İskelet ise yönetim sistemidir. Bu, parlamenter sistem de olabilir, başkanlık sistemi de olabilir. Eğer ruh iyi oturmuşsa hangi iskeleti ona biçerseniz biçin bu yapı ayakta durur. Önemli olan ruhu korumak."

- "Yetki kimdeyse sorumluluk onda olmalı"

Davutoğlu, bugün demokratik olgunluğa sahip parlamenter sistemler, başkanlık sistemleri de bulunduğunu, buna karşın otoriterleşen parlamenter sistemler, başkanlık sistemleri de olabildiğini anlatarak, şöyle devam etti:

"Türkiye'de özellikle 12 Eylül'ün çarpık anayasasından kaynaklanan ve seçilmiş başbakanı kontrol etmeye dayalı bir cumhurbaşkanlığı. Asker kökenli bir cumhurbaşkanı anlayışına dayanan ve bu sebeple de kontrol, yetki ve sorumluluk açısından büyük dengesizlikler ihtiva eden bugünkü yönetim sistemini değiştirmemiz gerekiyor. Yetki kimdeyse sorumluluk onda olmalı. Ama maalesef geçmişte Türkiye'de cumhurbaşkanlarının mutlaka asker kökenli olacağı varsayımına dayalı olarak, bütün sorumluluklar başbakana, bütün yetkiler ve frenleyici mekanizmalar cumhurbaşkanının kontrolüne verilmiştir. Şimdi Türkiye bütün bu evreleri geçti."

Suhuletle, sakin bir şekilde önce kendi içlerinde, sonra parlamentoda ve halk arasında tartışarak, Türkiye'de yetki ve sorumluluk dengelerini sağlayan, check-balance kontrol mekanizmalarını güçlendiren yeni bir anayasa hazırlanacağını ifade eden Davutoğlu, "Geldiği evre itibarıyla bizim için başkanlık sistemi daha uygundur ama her şeyi tartışmaya açığız. Tartışmayacağımız tek şey, bu anayasanın ruhunun insan hak ve özgürlüklerine dayalı olmasıdır. Onun dışında her şey tartışılabilir. Türkiye, inşallah önümüzdeki dönemde, sivil, milli iradenin süzgecinden geçmiş, hiçbir vesayet unsurunu taşımayan, insan onurunu esas alan bir anayasayı hayata geçirecektir. Ben bundan eminim." değerlendirmesini yaptı.

- Ertuğrul Kürkcü'nün sorusu

Başbakan Davutoğlu, Ertuğrul Kürkcü'nün, "PKK gerillası ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin girdiği müdahaleler nedeniyle 300 kişi hayatını kaybetti, sivillerin hakları ve özgürlükleri güvenlik operasyonlarında ihlal edildi. Suriye savaşından kaçan mülteciler için Türkiye hala güvenli bir ülke mi? Suriye'deki bu çatışmayı nasıl sona erdireceksiniz?" şeklindeki sorusunu İngilizce sormasını eleştirdi. Davutoğlu, "TBMM'yi temsilen Avrupa Konseyi'nde bulunan bir milletvekili olarak sayın Ertuğrul Kürkcü'nün her şeyden önce oy aldığı Türk ve Kürt vatandaşlarına saygı gereği, en azından burada, bu özel günde çalışma dilini Türkçe olarak ilan eden Avrupa Konseyi'nde, Türk Başbakanına Türkçe hitap etmesini tercih ederdim. Eminim ki kendisine oy verenler de bundan daha memnun olurlardı." diye konuştu.

Devletlerin vatandaşlarına karşı güvenlik ve özgürlük sağlama görevi bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, güvenliği sağlanamayan vatandaşa özgürlük verilemeyeceğini, özgürlüğü kısıtlanan vatandaşa güvenlik sağlamanın da anlamının kalmayacağını söyledi.

Kamu düzeninin olmadığı yerde demokrasinin yaşayamayacağının altını çizen Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Şimdi Sayın Kürkcü, Cizre'de, Silopi'de yaşıyor olsaydı, hani 'gerilla' diyerek kendince meşruiyet kazandırmaya çalıştığı PKK'lı teröristlerin kazdıkları çukurların yanlarından geçerek, mayın döşedikleri yolların arasından geçerek okula gitmek zorunda kalan bir çocuğu olsaydı ya da bir yakını, bir günde 10 terörist roketin atıldığı Cizre Hastanesinde tedavi görüyor olsaydı ya da Kızılay'da otobüs bekleyen sıradan insanların üzerine yürüyen o canlı bombanın katlettiği kişilerden birinin akrabası olsaydı herhalde PKK'ya gerilla diye bir tabir değil, 'alçak bir terör örgütü' derdi."

Son seçimde halkından yüzde 49.5 oy almış bir Başbakan olarak burada bulunduğunu belirten Davutoğlu, halkına, "Türkiye'nin her köşesinde güvenlik olacağı, her vatandaşın özgür olacağı" sözünü verdiğini aktardı.

Davutoğlu, "Kim yaparsa yapsın, ister DEAŞ ister PKK ister DHKP-C, kim yaparsa yapsın, eğer sokaklara mayın döşerse, eğer damlara keskin nişancılar yerleştirirse, eğer bomba yüklü arabalarla vatandaşlarımın üzerine saldırırsa onu durdurmak benim asli görevimdir ve bu mücadele siz isteseniz de istemeseniz de her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kendini güvenli hissedene kadar sürecektir." ifadelerini kullandı.

Çözüm Süreci 2013 Mayıs ayında ilan edildiğinde, "Silahlar terk edilsin, siyasi mücadele başladı." çağrısının yapıldığı nevruzdan sonra eğer silahlar bırakılsaydı, bugün farklı şeyler konuşulacağını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ama, terör örgütü silahları terk etmeyecek, mayın döşemeye devam edecek, canlı bombalarla benim vatandaşımı katledecek, siz dönüp desteğini ve meşruiyetini halktan almış bir Başbakana, 'Bu operasyonlar ne zaman bitecek?' diyeceksiniz. Her vatandaşım güvende ve özgür olana kadar ve kamu düzeni Türkiye'nin her köşesinde ikame edilene kadar bu mücadelemiz sürecek. Ama Türkiye'de her şey konuşulabilir. Siz, TBMM'de istediğiniz şekilde, istediğiniz ifadede bulunabiliyorsunuz, herhangi bir sınırlama geliyor mu size? Sorularınızın bu gerçek cevabı bu satırların arasındadır. Türkçe dinleyip, anlamayı bilseydiniz, sorularınızın cevabının bu satırlarda olduğunu görürdünüz. Türkiye, demokratik bir hukuk devletidir. Bunun için de mücadelemiz de sürer, özgürlükleri de teminat altına alırız.

Suriye'de hangi mülteciye sorarsanız sorun Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında kendini huzurda hissettiğini bilir. Suriyeli mültecileri siz değil, Suriyeli mültecilere gidenler bilir. Hiçbir Suriyeli mülteci, Türkiye'de kendini, güçsüz, zayıf, tehdit altında hissetmiyor. Al bayrağın altında huzur bulmak için Türkiye'ye geliyorlar. Türkiye'yi kimse Suriye'ye döndüremeyecek. Türkiye, kendi demokratik yolunda, çizgisinde kararlı şekilde devam edecek. Bu terör bitecek ama Türkiye'deki demokratik hukuk devleti geleneği ebediyete kadar sürecek."

(Bitti)


Kaynak:Anadolu Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.