Bursa Pazarı'nın hikayesi ÖZEL
1938 yılı. Hacı Mustafa Ekim, Kadınhanı’da küçük bir ticarethane açtı. Ticarethanede o zamanın yaşam koşullarına hitap eden manifatura malzemeleri ağırlıkta olmak üzere kuru gıda, at arabası malzemeleri, çiftçilerin yoğunlukta kullandığı bir kısım demir aksamına kadar çeşitli ürünler satılıyordu. Hacı Mustafa Ekim’in oğulları büyüdü, birer yetişkin oldu. Artık ilçe dar gelmeye başladı. Ve 1953 yılında Eyüp Sabri Ekim Konya’ya gelerek Uzun Bedesten’de küçük bir dükkan tuttu. İş artık tamamen manifatura üzerine kuruldu. Özcan Ekim’in ağzından Bursa Pazarı;
Bursa Pazarı’nın temelleri ne zaman atıldı
Temelimiz Kadınhanı’da atılmış. Dedem Hacı Mustafa Ekim, 1938 yılında Kadınhanı’da bir dükkân açmış. O dükkânda manifatura başta olmak üzere, o günün şartlarında ilçede vatandaşın neye ihtiyacı varsa onları ulaştırmaya yönelik. Bu dükkânda at arabası malzemeleri de var, bazı ufak tefek demir malzemeler de hatta kuru gıda bile var. Çünkü Kadınhanı Konya’ya yakın olsa da insanlar gereksinimlerini ilçe içerisinden karşılıyor. Bir şekilde halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir dükkan.
Bu faaliyetin Konya’ya taşınması nasıl olmuş?
Dedem Hacı Mustafa Ekim işleri sürdürürken babam Eyüp Sabri ve amcam Halil İbrahim de yetişmiş, büyümüş. Babam 1953 yılında Konya’ya gelerek o zamanki Uzun Bedesten’de bir dükkan açmış. Bu sefer sadece manifatura üzerine. Küçük bir dükkan. Bundan bir yıl sonra amcam da aynı bölgede bir başka dükkan açmış. İşleri ayrı ayrı kendi bünyelerinde sürdürmüşler. Amcam da uzun yıllar bu işle meşgul oldu. Zamanın en seçkin perakendecileri arasındaydı. Amcam daha sonra işlerini İstanbul’a taşıyıp orada sürdürdü. 20 yıl kadar. Çocukları ise çok iyi eğitimler aldı kendi yollarını farklı alanlarda çizdi. Babam ise bu mesleği sürdürdü. Dedem belli bir yaşa geldikten sonra Kadınhanı’da bahçe işleriyle uğraştı. Orada geniş tarım arazileri vardı. Onları değerlendirdi. 1969 yılında da vefat etti.
Siz de aynı yolda devam ettiniz. Siz ne zaman başladınız?
Çocuk yaşlarda diyebilirim. Bizim meslekte iş tezgahta başlar. Babam da beni tezgahtar olarak yetiştirdi. Okuluma devam ederken de tezgahtarlığı öğrendim. Kardeşlerim de iyi eğitim aldılar. Onlar eğitim aldıkları alanlarda yollarına devam ettiler. Ben de baba mesleğini sürdürdüm. Babam Konya’daki işleri yürütürken, ben de Bursa’da üretime yönelik olarak açtığımız şubenin başına geçtim. Babam 2006 yılında vefat etti. O süreden itibaren de hem buradaki hem de Bursa’daki işi yürütüyorum.
Bursa Pazarı ismi ne zaman alındı
Bursa Pazarı ismini 1971 yılında aldık. Bursa’yla ticari ilişkilerimizin kuvvetli olmasından dolayı bu isim tercih edildi. Ayrıca böyle isimler bazı özellikleri e beraberinde getiriyordu. Mesela Bursa ipeğiyle, dolayısıyla da kaliteli, fantezi kumaşlarıyla meşhurdu. Babam de çok zevk sahibi, kaliteye önem veren bir insandı. Konya manifaturacılığının duayenlerinden diyebiliriz. O günün markasıydı. Kumaşlarını özellikle Bursa’dan seçerdi ve o kaliteyle bütünleşen bir isimle anılmak istedi.
O zamanlar manifaturacı denildiği zaman akla ne gelirdi?
Aslında o zamanlar Uzun Bedesten’de evlada bir dükkan bırakmak, bu zamanda fabrika bırakmak gibi bir şeydi. Manifaturacı denince akla tüccar gelirdi. Öyle ki güvenilen saygın bir adam. Mesela ben çok iyi hatırlarım. Büyükler gelir bir miktar para bırakırlardı. Derlerdi ki, “Bu para sende durdun, çocukların ihtiyacı olursa senden alsın” Böyle bir güven şimdi var mı. Manifaturacı, tüccar bunu sağlamıştı. Tezgahtar öyle yetiştirilirdi ki… Yalnızca iş öğretilmez ahlak öğretilirdi. Bir tüccar yürüken sigara içemezdi. Tezgahtar ustasının dükkan komşusunun yanında sigara içemez, önünden geçemezdi. Öyle bir saygı ortamı. Babam beni yanına alır, nasıl hareket edeceğimi, müşteriyi nasıl karşılayacağımı tekrar tekrar gösterirdi. Giyimden konuşmaya, bakıştan oturuşa kadar her şey öğretilirdi. Bu öğretilenler bizim tüm yaşamımıza etki etti. Kültürümüzü genişletti. Öyle bir eğitim.
Bugünle karşılaştırdığımız zaman neler değişti?
O zamanla kıyaslayacağımız öyle çok şey var ki. O zamanlar prensiplerde taviz olmazdı. Mesela içeriye sağ ayakla, besmeleyle girilir, İhlas Suresi okunur her iki tarafa üflenirdi. Ticaret yaparken bayan müşterinin gözüne bakılmazdı. Giyim kuşam çok önemliydi. Temiz giyinmek, bakımlı olmak zorundaydık. Komşuluk ilişkileri de öyle. Müşteri içeriye girince mutlaka hoş geldiniz diyip bir arzusu olup olmadığı sorulurdu. Şimdi satış teknikleri de değişti. Bize altın bilezik olarak verilen, yıllar içerisinde kazandığımız özellikler artık yok. Müşteriye ilgi hürmet kalktı. Şimdi mağazalarda robotlaşmış, yalnızca ürünlerle ilgilenen, onları düzeltip katlayan çalışanlar görebiliyoruz. Özellikle kurumsal markalarda bu bir satış tekniği olarak öğretiliyor. Müşteriye ne istiyorsunuz, yardımcı olabilir miyim gibi sorular sormak yok. Her şey değişiyor.
Sizin mesleğinizde ve tüccarlıkta değişim nasıl oldu?
Bir zamanlar zirvedeydik. Ama artık işin işleyişi değişti. İşler konfeksiyona döndü. Bizler de toptancı olarak yerimizi aldık. Bizler sabah 7 buçukta dükkanımızı açardık. İtibarlı olabilmek diye bir özellik vardı. Bu günlük yaşamın olmazsa olmazıydı. Artık kişisel itibarın yerini marka değeri aldı. İşletmelerin kuruluşunda, büyümesinde kişilerin özverili davranışları, çalışması, güven vermesi etkili olurdu. Bu gün ise sermaye, kapital düzenle bir yere gelmek mümkün. Meslekten gelmek, çekirdekten yetişmek dediğimiz olgularımız yok olmak üzere. Bugün sermayeyle, krediyle isteyen istediği işi yapabiliyor.
Son olarak bu mesleğin size kazandırdığı en önemli şey ne oldu?
En önemli kazancımız, çıraklıktan itibaren iletişimi öğrendik. Kültürlü olmayı öğrendik. Bu gün ben kime nasıl hitap edeceğimi, nerede nasıl hareket edeceğimi öğrenmişsem, nasıl giyinip nerede nasıl davranacağımı öğrenmişsem, bu iş sayesinde. Herkes pek çok şey öğrenebilir. Matematiği çok iyi bilebilirsiniz, tarihte üzerinize yoktur. Ama kültürlü olmak çok farklı bir şeydir. Biz güven olgusuyla ticaretin yapıldığını, bazı değerlerin en ön sırada geldiği ortamları gördük. Şu an ise paranın hükümran olduğu, her şeyin önüne geçtiği bir ticaret anlayışı yaşıyoruz. Maalesef çocuklarımız da bu gün yaşanan değerlerle büyüyor. (Çiğdem Kurut)
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.