Demir Demirkan: Huzurluyken neden bas bas bağıran şarkılar yapayım?

Demir Demirkan: Huzurluyken neden bas bas bağıran şarkılar yapayım?
Demir Demirkan dört yıllık suskunluğunu altıncı albümü 'Tam Ölmek de Değil' ile bozdu.

'Tam Ölmek de Değil' altıncı stüdyo albümünüz. Uzun zamandır dizi müzikleri dışında göremiyorduk sizi. Ne noktada ortaya çıktı bu albümün fikri?
Yola albüm yapmak için çıkmamıştım. 'Zamanı geldi, on şarkı hazırlayıp bir albüm yapmalıyım' demedim. Bir buçuk yıl kadar önce söz yazmaya başlamıştım. Zamanla onları besteledim ya da bestelere yerleştirdim. Fakat çok parça pinçikti her şey. Bir şarkı bile tam olarak çıkmamıştı. O sıralar dizi ve film müzikleriyle de uğraşıyordum ve stüdyoya kapanmıştım. Çok fazla zaman olmuştu sahneye çıkmayalı. Menajerimle görüştük ve albüm yapmaya karar verdik. Karar verince elimdeki işleri toparlamaya başladım. Normalde hep önce besteyi yapar üzerine söz yazardım. Bu kez önce sözler çıktı ve fena da çıkmadılar. Söz yazma üzerine kafa yordum biraz. Melodileri de sözleri gölgelemeyecek şekilde kurmaya çalıştım.

Stüdyoda nasıl vakit geçirdiniz?
Stüdyo aşaması da farklıydı bu albümde. Ara vererek çalıştım. Düzenlemeler Nisan'da, enstrüman kayıtları Mayıs'ta, vokal kayıtları ise Ağustos'ta yapıldı. Yine bir ara verp Chicago'ya gittim ve mix yaptım. Albüm Eylül sonunda bitti. Normalde stüdyoda asker gibiyimdir. 40 gün çalışılacaksa 40 gün çalışırım. Aralıklı çalışınca dışarıdan daha net bakabiliyorsun yaptığın işe. O arada kafan açılmış oluyor.

Dizilere ya da başka isimlere prodüksiyon da yapıyorsunuz. Bu durum kendi sanatsal faaliyetlerinizi nasıl etkiliyor? Bu albüme bir etkisi oldu mu?
Tek işim yorumculuk değil. Aynı zamanda prodüktörlük de yapıyorum. Bu işlerin hem bana faydası var hem de banaiş getirene. Sanatsal üretimim açısından güzel bir pratik yakalamış oluyorum deadline belirtilen işlerde. Sipariş eden kişi de zamanında ve istediği şekilde teslim almış oluyor işi. Eskiden kendi albümüme de böyle yaklaşırdım. Kafamda bir tarih belirler ve ona göre çalışırdım. Bunun doğru bir disiplin olmadığını fark ettim. Çünkü ikisi arasında bir fark var. Sipariş edilen işlerde sanatkardan çok zanaatkar durumunda oluyorsun. Senden istenileni yapıyorsun ve sanatsal bakış açın biraz daha geri planda kalıyor. 

Bu albümde lirikaliteye daha özen gösterir bir görüntü sergiliyorsunuz...
Ben İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Dolayısıyla edebiyatla oldukça ilgiliyim. Türk Edebiyatı'na çok yoğunlaşamamıştım ama yakın dönem edebiyatçılar içerisinde sevdiğim isimler var. İhsan Oktay Anar'ı severim mesela. Eskiden İngilizce şarkı yazardım. Edebiyatını okuyunca ona yöneliyorsun. Anadilinde şarkı yazmak ise biraz daha ilginç bir şey. Öncelikle çok daha çabuk bitiyor. Ya çabuk yazdığın için olmadı zannediyorsun ya da derdini anlatabildiğini zannediyorsun ama doğru ifade edemiyorsun. Dolayısıyla bunun üzerine bir çalışmaya giriştim. Etkili konuşabiliyorum ama şarkı yazarken duyguları en sade ve etkili nasıl anlatabileceğimi de düşünmeliydim. İnternette şarkı yazmakla alakalı bazı dersler buldum ve onları inceledim. Oradan öğrendiğim taktikleri Türkçe'ye uyarladım. Oldukça zordu aslında. Türkçe ile İngilizce'nin prozodileri farklı, artikülasyonları farklı, kültürler farklı. 'Akın' ya da 'hazan' gibi kelimeleri İngilizce'ye nasıl çevireceksin ki? Kitapta bir öneri vardı: Bir grup kurun ve bu grupla düzenli olarak yazma atölyeleri yapın. Can Temiz'in de içinde bulunduğu bir ekiple üç dört ay boyunca çalıştık ve inanılmaz faydalı oldu. Müzik yazmadan söz yazma olayı orada çıktı aslında. Çok fazla söz birikti o dönem elimde.

Hangisinin daha kolay olduğuna karar verebildiniz mi? Önce sözleri yazmak mı, besteyi yapmak mı?
Önce sözlere girişmek daha kolay galiba. Müzik daha esnek bir şey söze göre. İstediğin gibi esnetebilirsin onu. Müzikte hata nasıl yapacaksın ki? Bir anda oluveriyor. Öyle yaparsan öyle oluyor, böyle yaparsan böyle. Ya da belki müziğe daha hakimim diye öyle geliyordur. İngilizce biraz daha rahat forma girebiliyor ama Türkçe için oldukça zor. Ya 'Fış fış kayıkçı'daki kayıkçının 'kaaayıkçı' olması gibi prozodi hataları oluyor ya da İstiklal Marşı'ndaki 'bu şafak / larda yüzen al sancak' gibi tonlama hatası oluyor. Bunlardan kaçınmak için müziğini sözüne uyduracaksın. Ama elinde süper bir melodi varsa da kaçarın yok. Oturup yazacaksın. (Gülüyor)


Albümün ilk klibini 'Sor' şarkısına çektiniz...
'Sor' şarkısını yaptığım andan itibaren aşık oldum. Her aşamasında çok memnun kaldım şarkıdan. Bence derdimi en iyi anlattığım, kendimi en iyi ifade edebildiğim şarkı. Son iki üç yılımı tarif eden şarkı da o aslında. 'Bana Müsaade' ile 'Sor' tüm oylamalarda kafa kafaya çıktılar. 'Sor' albümü özetleyen şarkı olduğu için onu seçtim. Sonuçta dört senedir albüm yapmıyordum ve kolay tüketilebilir bir şarkıyla çıkmayı tercih etmedim. Burak Ertaş ile daha önceden iki klip çkmiştik. Bence çok iyi bir gözü var. Bu şarkı için de onunla bir araya geldik. Şehirde yaşarken insanlarla çarpışmam üzerinden aslında benim sahip olmadığım bir yüze karşı yaşadığım bıkkınlığı anlattığımız bir klip hazırladık. Herkes senden bir şeyler bekliyor, olman gereken birisi var, yapman gereken şeyler var, mecburen başlayıp üzerine yapışan şeyler var. Böyle durumlar olunca içerideki adam sıkılıyor tabii. (Gülüyor) İçerideki adam ile dışarıdaki adam ne kadar zıtlaşırsa o kadar karmaşık hale geliyor durumlar

Gözlemlediğim kadarıyla yıllar ilerledikçe akustiğe daha çok yaklaşıyorsunuz. Bilinçli bir tercih mi bu?
Elektronik müzik yapmayı çok seviyorum ben. Stüdyoda bir dünya kaynağım var bu iş için. Ama çok az elektronik müzik yapan isim dinliyorum. Bir diğer taraftan merak sardığım 'singer/songwriter' olayında elektronik diye bir şey yok. Akustik gitarını alan söylüyor. Bu tarzı çok dinlediğim için benden çıkanlar da bu oluyor. Ama bir sonraki projede tekrar elektronik izler göreceğiz. Akustik haddimi doldurdum bence. Artık elektronik ile ikisini harmanlamak gerek. Bir de çok fazla kompozisyon yapamıyorsun akustik müzikte. 

Dönem dönem soundunuz sertleşse de hep romantik taraftaydınız...
Açıkçası müziğimin içine protesto girsin istemiyorum, politika girsin istemiyorum. Eskiden daha agresiftim, bir dünya çalışma yaptım. Ama yaş aldıkça insan değişiyor. Artık daha sakin şarkılar yapıyorum çünkü sakinim. İçim huzur doluyken neden bas bas bağıran şarkılar yapayım? Hiçbir zaman trash metal filan dinlemedim. Pentegram'da çalıyordum çünkü arkadaşlarımı seviyordum. Çalması da çok eğlenceliydi. İyi bir gitarcı olmamın sebebi de onlarla birlikte çalmamdı. Fakat bana yetmedi. Şarkılarımı yapmak, yorumculuğumu geliştirmek, prodüktörlük yapmak istedim yıllar ilerledikçe.

Albümde iki eski şarkının akustik versiyonları bulunuyor. 'Acı Nefes' ve 'Doldur Kadehleri' eski şarkılar olmasına rağmen nasıl dahil olabildi bu albüme?
'Yolun Yarısı' albümümü gerektiği gibi tanıtamadım. 'Acı Nefes' ve 'Doldur Kadehleri' şarkıları o albümde harcanmış gibi oldu. Tekrar parlatmak isteyince de şarkıları aynen koymak yerine bir akustik versiyon yapmaya karar verdim. Fena da olmadı sanki.

'Teslim' benim için albümdeki favori şarkım. Albümün tamamında şarkı söyleyen sakin ve romantik adam bir anda serserileşiyor. Hangisine daha yakınsınız gerçek hayatta?
Benim serseriliğim o kadar işte. (Gülüyor) Bence ilginç bir şarkı 'Teslim'. Aklıma hep elleri arkadan bağlı süngüyle ilerletilen asker görüntüleri geliyor o şarkıda. Hikayede de kendini kadına teslim ediyor adam. Her ilişkide illa ki bir teslim anı geliyor. Direniyorsun direniyorsun ama bir yerde kaleyi teslim ediyorsun. Bu da onun şarkısı. Sting'in eşiyle birlikte verdiği bir röportajını izlemiştim. Brezilya'daki yağmur ormanlarıyla ilgili bir projeleri vardı. Sohbetin bir yerinde bir star ile bu derece güçlü bir kadını nasıl birlikte olduğunu sordu muhabir. Sting 'Her istediğini yapıyorum' dedi. (Gülüyor) Sting bile teslim olduysa biz nasıl olmayalım...

Bir dönem Sertab Erener ile birlikte Elif Şafak'ın 'Aşk' romanını Amerika'da müzikal haline getirecektiniz. Ne oldu bu proje?
O proje yazıldı ve bitti. Prodüksiyon şirketi bekletiyor. Çok fazla açıklayamayacağım sözleşmeler sebebiyle. Hep beraber göreceğiz ilerde.

Albümünüz çıktığına göre takviminizdekileri konuşmaya başlayabiliriz. Neler olacak bundan sonra?
Ufak bir turneye hazırlanıyoruz. Şubat ayında başlayacağız sekiz on konserlik bir turneye. İlkbaharda üniversite şenlikleri, yazın yazlık mekanlar dolaşılacak. İkinci klibi de 'Bana Müsaade'ye yapacağız. Şimdilik görünen bu.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.