Edebiyatın zor yılı: 2025’ten kalan izler

Edebiyatın zor yılı: 2025’ten kalan izler
 Muhabir
Bazı kitaplar çok okundu, bazıları tartışıldı, bazıları ise sessizce kenara itildi.

2025, edebiyatın hem çoğaldığı hem daraldığı çelişkili bir yıl oldu. Bu yazı, yılın edebî hafızasını izleriyle birlikte hatırlatıyor

2025, kültür-sanatın (özellikle de edebiyatın) “üretim–hafıza–yasaklar” üçgeninde sıkıştığı; buna rağmen yeni metinlerle, ödül tartışmalarıyla, fuar kalabalıklarıyla ve dergi dosyalarıyla kendi nabzını diri tuttuğu bir yıl olarak kayda geçti.

Yılın iz bırakan tarafı, tek tek “çok satan” başlıkların ötesinde, edebiyatın kamusal alandaki yerinin yeniden pazarlık konusu edilmesiydi: Ne okunur, kim görünür olur, hangi söz dolaşıma girer, hangisi dışarıda kalır?

Ödül hafızası, fuar sahnesi, dergi arşivi

Yılın edebiyat gündemi yine büyük ölçüde ödüller üzerinden okundu; çünkü ödül, kanonun güncel fotoğrafını verdiği gibi tartışmaları da hızlandırır.

2025’te Orhan Kemal Roman Armağanı’nın Ayşe Kulin’e (tüm eserleriyle) verilmesi, “edebî değer–okur etkisi–kurumsal takdir” dengesini yeniden konuşturdu.

Yunus Nadi Ödülleri’nde roman dalında Abdullah Ataşçı’nın öne çıkması; hikâyede ise iki ayrı ismin (Kemal Gündüzalp ve Neşe Koçak) birlikte anılması, yılın “tek bir merkezî isim” yerine türler arası çoğul bir görünürlükle geçtiğini gösterdi.

kultur-sanat-2.jpeg

Sait Faik Hikâye Armağanı’nın Burçe Bahadır’a gitmesi de, çağdaş hikâyenin hâlâ “kısa form” üzerinden yeni bir dil/ritim aradığını hatırlatan güçlü bir işaretti.

Benzer biçimde Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’nde roman ödülünün iki eser arasında paylaştırılması (Sibel K. Türker ve Raşel Meseri) ve ilk roman teşvik ödülünün ayrı bir hatta konumlanması, edebiyat kurumlarının “usta–yeni ses” dengesini daha bilinçli kurma arayışını ortaya koydu.

Fuar cephesinde 42. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın “Edebiyatın Her Hali” teması ve onur yazarı olarak Murathan Mungan’ı seçmesi, 2025’in “türler arası geçişkenlik” ve “çok yönlü yazarlık” vurgusunu bir tür çerçeveye bağladı; şiir, öykü, roman ve tiyatro metninin aynı masada buluştuğu bir edebiyat tahayyülü öne çıktı.

Arşiv tarafında ise dergiler, 2025’in en kıymetli “edebî hafıza cihazı” olmaya devam etti. Kitap-lık dergisinin 2025 son çeyreğinde Onat Kutlar’ın 30. yılına dosya açması; Varlık’ın yıl içinde dosya gündemleriyle (örneğin Melih Cevdet Anday odağı) eleştirel okumayı diri tutması, “güncelin hızına karşı yavaş ve derin okuma” ihtiyacının kurumlaştığını gösterdi.

2025’in en önemli kültür sanat olayı?

Cins dergisinin son sayısında 2025’in en önemli kültür sanat olayı nedir? soruşturması da oldukça önemliydi; tekil bir olayı işaret etmekten çok 2025’in ruh hâlini açığa çıkardı. Metinleri topluca okuduğumuzda ortak hatlar şunlar:

1. Tek bir “büyük olay” yok, dağınık ama anlamlı bir tablo var: Katılımcıların önemli bir kısmı, 2025’i tek bir sergi, kitap, film ya da ödülle değil; parçalı, dağınık ama yoğun bir kültürel iklim olarak tanımlıyor. Bu, yılın en belirgin özelliği: merkezî bir kültür olayı yerine çok sayıda küçük ama anlamlı üretim.

2. Savaş, Gazze ve küresel vicdan meselesi kültürün arka planına yerleşmiş durumda. Birçok metinde doğrudan ya da dolaylı biçimde Gazze, savaş, zulüm, vicdan, suskunluk vurgusu var. Kültür-sanatın bu büyük trajedi karşısında ya yetersiz kaldığı ya da sınandığı ifade ediliyor. 2025, sanatın “ne söyleyebildiği” kadar ne söyleyemediğinin de yılı olarak görülüyor.

3. Kültür-sanatın geri çekilişi ve görünürlük sorunu
Özellikle dikkat çeken ortak bir yargı: Kültür ve sanat gündemden düştü, büyük etkinlikler etkisini yitirdi, sanat, kamuoyunda da eskisi kadar yankı bulmuyor. Bu durum, ekonomik krizle, siyasal atmosferle ve toplumsal yorgunlukla ilişkilendiriliyor.

kultur-sanat-1.jpeg

4. Buna rağmen ‘direnen’ alanlar: edebiyat, kitap, küçük yayıncılık umut taşıyan alanlar olarak öne çıkıyor. Büyük kültür olayları zayıflarken, metnin kendi sessiz direnci önem kazanıyor.

5. Sansür, oto-sansür ve ifade sınırları güçlü bir alt tema; 2025’in en belirleyici kültürel meselesi olarak görüyor. Kültür-sanatın “üretilmesinden çok dolaşımı” problemli bulunuyor. 6. Yapay zekâ, hız ve yüzeysellik kaygısı… 2025, bu anlamda bir eşik yılı olarak algılanıyor.

Karar’dan 2025’in “En”leri

Karar Gazetesi’nin 2025 “Yılın En’leri” almanak çalışması, tek tek alanları sıralayan bir seçki olmanın ötesinde, yılın entelektüel, estetik ve düşünsel iklimini bütünlüklü biçimde kayda geçiren güçlü bir hafıza metni olarak okunmayı hak ediyor. Tarihten sosyal bilimlere, İslami ilimlerden öykü ve sinemaya uzanan bu beş başlık, 2025’in belirleyici ortak eğilimini açıkça ortaya koyuyor: ezber bozan, yüzleşmeyi önceleyen, aklı ve estetiği merkeze alan bir arayış. Jürilerin hiçbirinde tek bir “mutlak eser”e yaslanılmaması; bunun yerine çoğul, disiplinlerarası ve katmanlı listelerin tercih edilmesi, yılın ruhunun dogmatik kesinliklerden çok düşünsel cesaretle tanımlandığını gösteriyor. Seçilen kitaplar ve filmler, geçmişle hesaplaşmayı bugünün soruları üzerinden yeniden kurarken; bireysel hafıza ile toplumsal tanıklığı, estetik arayış ile etik sorumluluğu yan yana getiriyor. Bu almanak, 2025’in yalnızca “en iyilerini” değil, Türkiye’nin düşünce ve sanat dünyasının nereye doğru evrildiğini de berrak biçimde işaret eden kalıcı bir referans metni olarak öne çıkıyor.

Tarih: Ahmet Bican Ercilasun, Feridun Emecen, Altay Tayfun Özcan, Abdülhamit Kırmızı ve Sinan Çuluk’tan oluşan jüri, 2025’te tarih yazımında belirgin bir paradigma değişimine işaret etti. Ahmet Yaşar Ocak’ın Siyasal, Toplumsal ve Kültürel Kırılmalar Işığında Farklı Bir İslam Tarihi adlı eseri, disiplinlerarası yaklaşımıyla öne çıktı. Kavram tarihi, duygular tarihi ve çevre tarihi alanlarındaki çalışmalar, klasik siyasi tarih sınırlarını aşan yeni bir ufuk sundu.

Sosyal Bilimler: Ali Bayramoğlu, Taha Akyol, Prof. Dr. Mensur Akgün, Prof. Dr. İskender Öksüz ve Mehmet Ali Verçin’den oluşan jüri, tek bir kitaba odaklanmak yerine geniş bir düşünce panoraması kurdu. Ahmet Yaşar Ocak, Steven Pinker, Selçuk Şirin ve Thomas Piketty’nin eserleri; yüzleşme, uzlaşma ve insan davranışı eksenlerinde 2025’in entelektüel haritasını belirledi.

İslâmi İlimler: Prof. Dr. İbrahim Maraş, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ve Prof. Dr. Mehmet Azimli’nin seçkisi, aklı ve tarihsel sorgulamayı merkeze aldı. Müfit Selim Saruhan’ın inanç fenomenolojisi çalışması, Ahmet Yaşar Ocak ve Sari Nusseibeh’in eserleriyle birlikte dogmatik tekrarların ötesine geçen güçlü bir düşünce çizgisi oluşturdu.

Hikâye: Cemal Şakar, Necip Tosun, Ertan Örgen, Necati Tonga ve Emin Gürdamur’un jürisinde, Yıldız Ramazanoğlu’nun Geçip Giden Şeyler ile Hale Sert’in Kuşlar ve Geçmeyen Şeyler adlı kitapları zirvede yer aldı. Abdullah Harmancı, Akif Hasan Kaya ve Cemil Kavukçu da yılın güçlü anlatıcıları arasında öne çıktı. Öyküde kuşaklar arası bir hafıza ve merhamet dili belirginleşti.

Sinema: Atilla Dorsay, Burçak Evren, Kerem Akça, Gökşen Aydemir ve Deniz Yavuz’dan oluşan jüri, 2025’te tek sesliliğin kırıldığını vurguladı. Pelin Esmer’in O da Bir Şey mi?, Şeyhmus Altun’un Aldığımız Nefes ve Seyfettin Tokmak’ın Tavşan İmparatorluğu filmleri, yılın çok sesli sinema panoramasını temsil etti.

Roman: Erol Üyepazarcı, Vecdi Çıracıoğlu, Metin Celal, Ömer Erdem, Besim Dalgıç ve V. Gökberk Manga’dan oluşan roman jürisi, 2025 yılı Türk romanını türsel çeşitlilik, üslûp gücü ve toplumsal hafıza ekseninde değerlendirerek 24 eserden oluşan geniş bir seçki açıkladı. Jürinin en güçlü mutabakat sağladığı eser, Milli Mücadele’yi Anadolu’nun kadim dili ve şiirselliğiyle çağdaş bir anlatıya dönüştüren Ahmet Büke’nin Kırmızı Buğday romanı oldu ve yılın romanı seçildi. Seçkide, Selim İleri’nin vefa ve vedayı iç içe geçiren son eseri Sen Diye Biri ile Selçuk Altun’un hafıza, şiddet ve arayış temalarını ustalıkla işlediği Öpsem Öldürürler Öpmesem Öldüm romanları da öne çıkan yapıtlar arasında yer aldı. Jüri değerlendirmeleri; 2025’in, tarih ve bellekle yüzleşen, toplumsal meseleleri merkeze alan, polisiye ve deneysel anlatıların güç kazandığı verimli bir edebiyat yılı olduğunu vurgularken, bu seçkinin yalnızca bir “en iyiler” listesi değil, bugüne ve geleceğe bırakılan güçlü bir edebî hafıza kaydı niteliği taşıdığını ortaya koydu.

Dünyada edebiyat: büyük ödüller ve ana akımın yönü

Küresel ölçekte 2025’in en güçlü işaret fişekleri yine büyük ödüllerden geldi. Nobel Edebiyat Ödülü’nün Macar László Krasznahorkai’ye verilmesi, “zor metin–yüksek estetik risk” hattının merkezde kaldığını gösterdi. Booker Prize’ın David Szalay’a verilmesi ve International Booker’ın bir öykü kitabına (Banu Mushtaq & çevirmen Deepa Bhasthi, Heart Lamp) gitmesi ise romanın yanında kısa formun da uluslararası ölçekte yeniden yükseldiğini düşündürdü.

Bütün bunların üstüne, yıl sonuna doğru eleştirmen listeleri ve “yılın kitapları” seçkileri (özellikle iklim-kurgu, politik anlatı, büyük geri dönüş romanları) 2025’in ana akım okuma eğilimlerini sabitledi: dünya edebiyatında hem büyük toplumsal temalar (iklim, kimlik, göç, otoriterleşme) hem de “dilin form denemeleri” birlikte yürüdü.

Sonuç olarak; edebiyat 2025’te bir yandan ödüller, fuarlar ve dergilerle kendi kurumsal hafızasını tahkim etti; öte yandan sansür–otosansür–erişim tartışmalarıyla, metnin yalnızca yazılmadığını, aynı zamanda “yaşatılmak zorunda” olduğunu yeniden öğretti. Yılın izi, tam da bu ikili gerilimde kaldı: edebiyatın çoğalma iştahı ile dolaşımın daralma riski yan yana yürüdü.

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.