Esra Uzbaş Uğur anlattı

Esra Uzbaş Uğur anlattı
Uzman Klinik Psikolog Esra Uzbaş Uğur anlattı.

Esra Uzbaş Uğur Kimdir?

Merhabalar, ben Uzman Klinik Psikolog Esra Uzbaş Uğur. 28 yaşındayım ve evliyim. 2013 yılından beri psikoloji bilimi ile ilgileniyorum. 2018 yılında psikolog, 2021 yılında klinik psikolog unvanlarımı aldım. Şu an Konya’da kendi ofisimde yüz yüze olarak ve il dışından gelen talepler için de online olarak danışan kabul ediyorum. 18 yaş üstü yetişkinler ile bireysel görüşmeler yapıyorum. Bunun yanında okumalarıma, eğitimlerime devam ediyorum. Çünkü psikoloji bilimi koskocaman bir okyanus gibidir. Nihayetinde konusu “insan”, değil mi? İnsanın duygu, düşünce, davranış yapısı olunca konu, “ben öğrendim, bitti” diyemiyorsunuz. Yalnızca kitaplardan ya da eğitimlerden de değil; yollarımızın kesiştiği her insandan, komşumuzdan, eşimizden dostumuzdan, danışanlarımızdan yeni bakış açıları öğreniyoruz. Her insan öyle biricik ve özel ki… Yaşamın içinde, yaşam boyu öğrenmeye açık olmak, benim için oldukça motive edici. Hoş bir duygu diyebilirim.

dsc08487.jpg

Klinik olarak ne gibi hizmetler veriyorsunuz?

Şu an 18 yaş üstü yetişkinler ile bireysel görüşmeler yapıyorum. Bir terapi sürecine başlamaya karar verdiğimiz danışanlarım ile her hafta düzenli olarak 50 dakikalık görüşmeler yapıyoruz. “O hafta neler olmuş, kendisi bunları nasıl değerlendirmiş, nasıl bir anlam yüklemiş, yaşamının bütününe baktığımızda benzer örüntüler var mı” gibi noktalardan yaklaşarak yaşananları ve danışanın yaşananlara verdiği tepkileri değerlendiriyoruz birlikte.

Bunun yanında yaşamın bir bütün olduğunu ve şu an yaşanan sorunların sadece şu an ile ilgili olmayabileceğini anlatıyoruz. Çünkü insanın inançlarının, düşünce yapısının, yaşamın çok daha erken dönemlerinde, çocukluk hatta bebeklik yıllarında bile oluşmaya başladığını biliyoruz. Birlikte bu erken dönemleri de konuşuyoruz. Ve inanın, şu an hayatımızda anlamlandıramadığımız pek çok şeyi, çocukluk yıllarımızı hatırladığımızda anlamlandırabiliyoruz.

Kısacası hem geçmişi hem bugünü konuştuğumuz, danışan ve psikolog olarak bir takım halinde hareket ettiğimiz, bazen keyifli bazen acı verici (yüzleşmeler acı verici olabiliyor) ama nihayetinde kişinin kendisini anladığı, kendisine daha nazik davranmayı öğrendiği bir süreç yürütüyoruz.

logo.jpg

İnsanların psikolog ön yargılarından bahseder misiniz?

Maalesef ruh sağlığı ülkemizde hala bir tabu. Artık “ben deli miyim” diyenlerin yerini “benim ihtiyacım yok, ben kendim çözerim” diyenler aldı diyebiliriz sanki. Elbette insanın kendisinin de baş etme becerileri yadsınamaz ve oldukça da kıymetli. Ama bunun yanında ihtiyacı olduğu halde bunu reddeden de pek çok kişi görebiliyoruz. Burada kültürel mirasımızın etkisi var elbette. Maalesef duyguların bastırıldığı bir kültürde yaşıyoruz ve ruh sağlığı demek duygu demektir; “kendimi iyi hissetmiyorum, mutsuzum, canım bir şey yapmak istemiyor, çok stresliyim…” gibi. Duygularını bastırmayı öğrenmiş biri için bu kavramlarla çalışmak kolay olmayacaktır. Dolayısıyla bu önyargıların, kişiyi terapiden uzak tutan bir kaçış aracı olduğunu da söyleyebiliriz aslında.

Bunun yanında daha önce hiç psikolojik destek almamış kişiler için terapi odası bilinmezliklerle doludur. Kişinin zihninde “ben ne anlatacağım, nasıl anlatacağım, psikolog bana nasıl tepki verecek, beni yargılar mı, suçlar mı, benim sorunum ne” gibi sorular dolaşabilir ve bunlar oldukça anlaşılırdır, gerçekçi kaygılar içerir. Zira profesyonel de olsa hiç tanımadığınız birine yaşamınızdaki zorlukları anlatacağınızı düşünmek, zihninizi kurcalayabilir. Ancak; işte bu soruların cevabını kişi kendisi vermeye çalıştığında önyargılar ortaya çıkmaya başlıyor. “Ben bunu anlatsam ne olacak, beni tanımayan biri bunu nasıl çözebilir ki, o da herkes gibi beni suçlayacak” gibi cevaplar, kişiyi bu desteği almaktan uzak tutuyor. Halbuki bu kişi, etik değerleri gözeten bir psikolog ile görüştüğünde aklındaki sorulara rahatlıkla cevap bulabiliyor. Psikoloğun onu yargılamadan, tarafsız ve empatik bir şekilde dinleyeceğini; amacının kişinin yaşamına müdahale etmek ya da kesin çözümler sunmak değil, kişinin kendi yaşamındaki örüntüleri anlamlandırmasını, ihtiyaçlarını fark etmesini sağlamak olduğunu; ve süreç boyunca kontrolün tek bir tarafta değil, psikolog ve danışanın iş birliğinde olduğunu görebiliyor. Bu da hem kaygıyı azaltıyor hem de önyargılar etkisini kaybetmiş oluyor.

Sevindirici olan şu ki özellikle genç nesilde bu önyargıların büyük oranda ortadan kalktığını görüyoruz. Bu değişimde globalleşen dünyanın, ruh sağlığını konu edinen dizi, film ve romanların ve hatta büyük oranda sosyal medyanın etkisi olduğunu düşünüyorum.

Kadının iş hayatındaki yeri psikolojik olarak nasıl etkilenmekte?

Aslında bu sorunun cevabı sayfalarca tartışılabilir. Ancak ben en çok karşılaştığım bir noktadan değinebilirim bu konuya. Bazı işletmelerde kadınların “evlilik ve annelik rolü” açısından değerlendirildiğini görüyoruz. Kadın çalışanların evli olup olmaması, annelik düşünüp düşünmediği, şu kadar süre işletmenin buna sıcak bakmadığı gibi durumlar olabiliyor. Bu tutum, kadın çalışan için özel hayatına bir müdahale ve aslında bir sınır ihlali olarak değerlendiriliyor. Düşünsenize evlilik ya da çocuk sahibi olup olmama gibi özel kararlarınıza dışarıdan bir müdahale yapılıyor. Bu durum da kişide öfkeye, tükenmeye yol açabiliyor. Nihayetinde kişi, işe karşı motivasyonunu kaybetmiş, isteksiz bir hale gelebiliyor.

Kadınların iş hayatına girmesinin tarihi, erkekler kadar eski değil ancak; her geçen gün farklı iş alanlarında başarı sahibi olmuş kadınlarla karşılaşıyoruz artık. Bu gelişmeler de bir yandan umut verici ve kadınlar için motive edici.

İş hayatı içerisinde siz de bir bayan olarak yer almaktasınız. Bunun avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Ruh sağlığında duygu paylaşımı, empati gibi kavramlar kıymetlidir. Bu açıdan bazı danışanlarımın özellikle kadın psikolog ile çalışmak istediğini biliyorum. Elbette bu, erkek meslektaşlarım duygu paylaşımı ya da empati konusunda yetersizdir demek değil. Aksine, ben böyle bir fark olduğunu düşünmüyorum. Kadın ya da erkek fark etmeksizin gerekli eğitimleri tamamlamış ve etik değerlere uygun hareket eden her psikolog, sizinle sağlıklı bir terapi süreci yürütecektir. Yine de kadın psikolog olarak tercih ediliyor olmamı bir avantaj olarak söyleyebilirim sanırım.

Bu benim mesleğimle mi ilgili bilemiyorum ama açıkçası şimdiye kadar herhangi bir dezavantajı ile karşılaşmadım J

8 Mart Dünya Kadınlar Gününe özel tavsiyeleriniz, eklemek istedikleriniz ve mesajınız nelerdir?

İnsan, sahip olduğu potansiyellerini gerçekleştirdikçe, psikolojik iyilik hali yükselir. Tüm yaşamımızı, yalnızca toplum tarafından bizlere biçilen rollerle geçirmek yerine; kendimizi tanımaya çalışmak, ne yapmayı severiz, hangi konularda yetenekliyiz, bunları anlamak ve nihayetinde sahip olduğumuz potansiyeli hayata geçirmek oldukça kıymetli. Biz buna psikoloji literatüründe “kendini gerçekleştirmek” diyoruz. Tüm kadınlarımıza, kendilerini gerçekleştirdikleri, ürettikleri, onları ne mutlu ediyorsa ona sıkıca sarıldıkları, umut dolu, güzel günler diliyorum ve kadınlar gününü kutluyorum.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.