HAK TEMELLİ BİR REFORMA DOĞRU

HAK TEMELLİ BİR REFORMA DOĞRU
Memiş Okuyucu, eğitim yazılarına devam ediyor

Yeryüzünde uzun tarihi, bu tarihe damga vuran kimliği, medeniyet geçmişi ve hafızası olan belli başlı ülkeler var. Bu ülkelerin maarif sistemlerine ahenk ve istikamet veren, perspektiflerini belirleyen, kimlik, dil ve kültürel değerlerine yön verip gelişme aksı çizen, bilgi, sistem temellerini oluşturan maarif felsefeleri mevcuttur. İşte bu ülkelerin maarif felsefeleri, her biri için kendileri açısından milli bir karakter arz eder.

Teknik ve teknoloji ağırlıklı Almanya’nın maarif felsefesinin arka planına inersek İmmanuel Kant’ı buluruz. Analitik düşünce sistemi ile temayüz eden İngiliz maarifine baktığımız zaman John Locke ve tecrübi felsefeyi görürüz. Estetiğin, sanatın ışığında bir gelişme seyri olan Fransız maarifine bakınca kartezyen felsefeye ve Descartes’a ulaşırız. Çağdaş Amerikan felesefesi pragmatizm de, keza Amerikan’ın yaşam biçimine ve eğitim sisteminin felsefesine kaynaklık eder. Bu felsefeler, o ülkelerin insan kimliğine mühür vurur, damga vurur. İnsan modelini, insan idealini oluşturur, yetiştirir.

Bize gelince. İki yüz yıla yaklaşan maarif tarihimizde özellikle Tanzimat sonrası dönem, sistem ithal etmeye dayanır. Bu dönem kabaca ‘Batılılaşma’ hedefi güden, batıdan sistem ve yer yer norm taklidine dayanan bir dönemi teşkil etmektedir. Batıdan sistem aldığımız bu dönem, felsefesizliğin de başlangıcını oluşturur. Bu dönemde maarifimizin bir milli felsefesi olmadı. Bu dönemde maarif sistemimizin ‘gizli özne’ felsefesi, giderayak bir ideolojiye dönüşen ‘batıcılık’ oldu. Bugüne kadar kısaca bu minval üzere geldi maarif sistemimiz.

Bu batıcı sistemle 21. asra kadar gelen Türkiye’yi, mevcut maarif sistemi taşıyamaz oldu. 2020’lere geldiğimizde mevcut sistemin yönü ile Türkiye’nin istikameti gittikçe daha fazla ayrışmaya başladı. Maarifimiz mevcut yapısı ile neslimize yeterli düzeyde dil, kimlik, kültür inşa edemez oldu. Taklit ve tekrara dayalı yapısı ile bilim, bilgi ve kavram da üretemez oldu. Teknoloji ve tüketim düzeni üzerinden gelen İngilizce baskısına dayalı dil ve değerler işgaline karşı milli kimliği tahkim edip, geliştirici işlev de göremedi. Bireyi atomize edip, ‘bireyci’ hale dönüştürdü. Böylelikle tüketim düzeninin kölesi haline gelen ‘birey’i, küresel düzene karşı bir koruma refleksi de geliştiremedi.

Son söz olarak bu terazi bu sıkleti çekemez duruma düştü. Neticede bir maarif reformu elzem hale geldi. Bu reform da ‘hak’ temelli milli bir felsefeye dayanması gerekmektedir.

Peki neden hak temelli?

Bizim cemiyet anlayışımızın temelinde ‘fert’(birey) vardır. Medeniyetimiz de sorumlu ve muhatab olarak fert alınır. Teklif ferde yapılır. Sorumluluk da ferde yüklenir. Bu nedenle önce fert inşa edilir. Ancak sorumluluk safhasında ferdin sınırları, hak temelli olarak yapılandırılır. Ferdin eşya, diğer insanlar ve dünya ile ilişkisi ‘hak’ temelli olarak tanzim edilir. Bu haklar, çok çeşitli ve oldukça geniş spektrumludur. Görüş ve yaşayış alanı, ufuklar ötesine kadar uzanır.

Cemiyetimiz nazarında, üzerinde mutabakatın en güçlü olduğu kavram da ‘hak’tır.

Annemizin hakkı, babamızın hakkı, çocuğumuzun hakkı, sağlıklı bedenimizin hakkı, cemiyetimizin hakkı, idari görevlerin hakkı, komşuluk hakkı, oturduğumuz makamların hakkı, ülkenin hakkı, akrabalık hakkı, tek tek insanların hakkı, zekâ haritamızın hakkı, ammenin hakkı gibi hayatımızı kuşatan çok geniş bir ‘hak’lar silsilesi vardır.

İlim ve irfana dayalı bir maarif sistemi kurmak da bu milletin, erbab-ı ilim ve ümera üzerindeki en başta gelen hakkıdır. Ve nihayetinde medeniyetimizde, ‘hak edenin hakkını vermek’ fehvası vardır.

Hakk, gerçek adalet ve hak sahibi olan Allah’ın isimlerinden biridir. Doğru, gerçek ve hakikat manaları olan olan bir kavramdır.

Hak, sözlük anlamı, örfi ve sosyolojik anlamı itibari ile çok geniş bir alanı kapsayan, felsefesi ve terminolojisi oldukça kapsamlı bir kavramdır. Tarif ettiği, çerçevelediği alanı ve toplumsal olarak hüküm ve karar alanlarına dair hükümleri ile nerede ise hayatımızın tümünü içine alan bir kavramdır, hak kavramı. Hakkın çoğulu hukuktur.

İçinde yaşadığımız bu dönemde adında millilik olan iki bakanlığımız var. Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı. Bunlardan savunma alanında millilik oranı % 70’lere çıktı ve bu alandaki artan yerlilik oranı siyasi ve ekonomik bağımsızlığımızın önünü açtı. Yani savunma, millilik ismi ile müsemma olarak büyük Türkiye’ye doğru güçlü bir yol açtı.

  1. maarif alanındaki yerlileşme ve millileşmeye geldi. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızın korunması ve devamı maarif alanındaki millileşmeye bağlıdır. Neslimizi batıcılık ideolojisinin haz, ten ve tüketime dayalı tasallutundan kurtarmanın yolu da maarif alanındaki millileşmekten geçmektedir. Bu alandaki felsefesizliği ortadan kaldırıp, milli kimlik değerleri ile yüklü bir maarif teşkilatı ve sistemi oluşturmak gerekiyor. Millileştirmeye de maarifimizin felsefesinden başlamak gerekmektedir. Hak temelli bir maarif sistemi kurup gençliğimizi, geleceğimizi aydınlık yarınlara taşımalıyız.

21. yüzyılın bu yıllarında batı, sistem olarak geçerliliğini korusa da, ideolojisi ve başta aile olmak üzere bir çok değeri ile tükenişi yaşamaktadır. Batı, model olma niteliğini yitirdi.

21. Yüzyılın başına geldiğimizde Türkiye, üzerindeki siyasi vesayeti büyük ölçüde kırdı. Sıra maarif alanındaki vesayeti kırmaya geldi.

Temel perspektifine yön vermek üzere hak temelli bir maarif felsefesi oluşturmak için yollara düşüp, kolları sıvamak gerekiyor.

Hakkı tutacak, hakka taraf olacak, çalışma ve çabanın hakkını verecek, ülkesinin, devletinin ve milletinin hakkını savunacak, bilgi, akıl, fikir ve zekasının hakkını verecek, kavram ve değer üretecek, düşünce aşkının hakkını verecek, akletme ve fikretmeyi bir hak haline getirecek bir nesil yetiştirmek üzere hak temelli bir maarif felsefesi inşa etmeliyiz. Hak, yerli yerine koymak demektir. Kimlik ve kültür değerlerimizi yerli yerine koyacak bir maarif felsefesi kurmalıyız.

Maarifimizin idarî sistemini hak temeline dayanan bir personel rejimine göre kurmalı. Müfredatımızı hak temelli olarak yukarıdan aşağıya yapılandırmalıyız. Öğretmen yetiştirme sistemlerimizin her aşamasında ve kademesinde hak esaslı bir felsefeye dayandırmalıyız.

Hak temelli bir reformdur ihtiyacımız olan. Hak temeline dayanan bir maarif reformu, tüm yeryüzünün ihtiyacı olan huzur ve adalete kapı aralayacaktır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.