İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları: Halil İbrahim Sayar (4)

İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları: Halil İbrahim Sayar (4)
Konya’nın efsane isimlerinden, hayırsever isimlerinden yaşayan bir tarih olan Halil İbrahim Sayar’ın o yıllara ait anlattıklarının ve hatıralarının dördüncü bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

Konya İmam Hatip Okulunun ilk binası olan Polis Okulu binasının kiralanmasından, yeni Okul binasının temelinin atılmasına, Konya Yüksek İslam Enstitüsünün şehre kazandırılmasından yurt binalarına varıncaya kadar babası rahmetli Hacı Sıtkı Sayar ve arkadaşlarıyla birlikte çalışan, bir asra yakın olayı gören yaşayan, Konya’nın efsane isimlerinden, hayırsever isimlerinden yaşayan bir tarih olan Halil İbrahim Sayar’ın o yıllara ait anlattıklarının ve hatıralarının dördüncü bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

‘BAŞVEKİLİMİZDEN ŞİMDİ BİR TALİMAT ALDIM’

Yapılan çalışmalar sonucunda Başbakan Adnan Menderes’e kadar ulaşıldı. Menderes ve Milli Eğitim Bakanı ile defalarla görüşüldü.

Şimdilik kaydıyla yalnız İstanbul’da Yüksek bir Tahsil müessesesinin açılmasına karar verildi.

İstanbul İlim Yayma Cemiyetinin büyük katkılarıyla yaptırılan İmam Hatip Lisesinin açılışında büyük bir merasim yapıldı. Bu merasimde konuşan Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı, Son Havadis Gazetesinin verdiği habere göre şöyle diyordu;

Muhterem Başvekilimizden İlahiyat Enstitülerinin kurulması hususunda şimdi bir talimat aldım. Huzurunuzda bu müjdeyi verebilirim. Bu işi karara bağladık. Yakında İstanbul’da İmam Hatip Okulu mezunlarının yüksek tahsil yapabilmeleri için İlahiyat Enstitüleri açacağız.

Maarif Vekili Celal Yardımcı’nın İlahiyat Enstitülerinin açılacağını müjdeleyen konuşması hazır bulunan altı bini mütecaviz vatandaş tarafından alkışlanmıştır.

Burdur’da İmam Hatip Okulunun açılması münasebetiyle yapılan merasimde Başbakan Adnan Menderes 17 Ekim 1958 tarihli Son Havadis gazetesinde yer alan konuşmasında şöyle demişti;

“İmam Hatip mekteplerinde münevver din adamı yetiştirmek hususunda önemli vazifeler yüklenmiş bulunuyoruz. Medeni cemiyetimizin terakki hamlelerine muvazi bir şekilde münevver din adamlarının yetiştirileceğine şüphem yoktur. Dinimiz daima mevcut ve payidar olacağına göre münevver din adamları yetiştirmekte bir vazifedir. İmam Hatip mekteplerinde

Münevver birer tatbikatçı olarak yetiştireceğimiz din adamlarından başka yüksek din alimleri de yetiştirmek şiddetli bir ihtiyaçtır. Bu seviyede tedrisat yapan yüksek bir din okulu İstanbul’da tedrisata başlayacaktır. Arzu eden İmam Hatip mektebi mezunları tahsillerine burada devam etmek suretiyle milletimizin manevi seviyesine layık münevver din adamları olmak imkanına kavuşacaklardır.”

img-3289.jpg

BİRAZ DA BİZ KAZALIM, BÜTÜN TEMELİ KAZIP BİTİRECEN YOKSA…

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü 1959 yılında açıldı. Bu yüksek okul, bu alanda açılmış ilk okuldu.

İkinci olarak Konya’da açılması için, İdmanyurdu Kulübünden aldığımız 16 bin metrekarelik arsada Yüksek İslam Enstitüsü yaptırma faaliyetine başladık.

Benim de arkadaşlarımdan, aslen Karamanlı olan Konya Belediyesinde İmar Müdürlüğü yapan İbrahim Övgü’ye bir plan çizdirtmeye karar verdik.

Plan çizildi, geldi.

1958 yılının Mart ayıydı. Ruhsatı alındı. Yer tespiti yapıldı.

Konya’nın ileri gelenleri toplandılar.

Babam temele ilk kazmayı vurdu. Başladı kazmaya…

Baba dediler, dur. Biraz da biz kazalım, bütün temeli kazıp bitirecen yoksa…

Babamın biraz karnı ağrıyordu. O karın ağrısı bir türlü gitmeyince, aldım İstanbul’a götürdüm. Amerikan Hastanesine yatırdım. 15-20 gün orada yattı. Prof. Ekrem Şerif Egeli ve heyetine bir konsültasyon yaptırttım.

Seninler bir görüşelim dediler.

Bende babamı ameliyat edecekler diye düşündüm.

Ekrem Şerif Egeli; Evladım baban bağırsak kanseri dedi. Allah bilir ama baban sana altı ay misafir.

Altı saatte bir vurulması gereken iğne verdiler.

Babamı aldım, Konya’ya geldim. Bir Eczacı Kalfası tuttum. Altı saatte bir iğne vurdur demişlerdi.

Eczacı Kalfasının adı Osman’dı. Babam, Osman kapıdan içeriye girdiğinde, yahu diyordu ne biliyon da geliyon, tam ağrılarım başlıyor, sen kapıdan giriyon…

Mart ayında konulan teşhisin üzerinden altı ay geçti, 16 Eylül’de vefat etti.

O müddet zarfında temel kazıları devam ediyordu. Akşam eve geldiğimde ne yaptığımı, neler yapıldığını, inşaatın nasıl gittiğini soruyor ve direktifler veriyordu.

OKULUN KAPISI MİLLET BAHÇESİNİN KAPISIYDI

Konya’da ilk defa kepçe ile kazma işi Yüksek İslam Enstitüsü inşaatı ile başladı. Bu işi Konya’da yapan birkaç aile vardı. Ermeni Panos, Kirkor ve Markar.

Kepçe sıfır değildi. Kepçesi bir yerden, halatı, zinciri bir yerden alınmış ve parçalar birleştirilerek kepçe oluşturulmuştu.

Metrekaresini 4 liradan anlaştık.

Kazı alanına kepçe atıldığında bir Ermeni çocuk mezarlığı ile karşılaştık. Çok düzenli ve sanduka içerisinde mezarlar vardı.

Okulun kapısı, Konya Lisesinin karşısında ki, Millet Bahçesi vardı. Bu kapı Millet Bahçesinin kapısıydı. Babam, Konya Belediye Başkanı Rüştü Özal’dan rica ederek o kapıyı Kamyona atıp gelmişti.

Ben bu kapının resmini Konya Belediyesinde Hamdi Beştav’ın masasında görmüştüm.

Kapının bulunduğu yere yerleşebilmesi için işe sıfırdan başladım. Sillenin en meşhur ustalarını buldum.

Ankara –İstanbul yolu, ana cadde İmam Hatip Okulunun önünden geçerdi. Yol oradan Öğretmen Okuluna, oradan da Konya Lisesinin önüne ulaşan bir yol.

Biz kapıyı yapmak için taşları yuvarlarken, Havacı Paşa arabasıyla geçiyormuş. Arabayı durdurdu. Ne yapıyorsunuz dedi

Kapı yapıyoruz Paşam.

Size asker göndereyim, hem yardım etsinler, hem de kapının nasıl yapıldığını öğrensinler dedi ve ertesi gün bize altı asker gönderdi.

Kapı üzerindeki taşın orijinali, Gödene taşıydı. Gödene’den o taştan getirttim. Kapının üzerine koydurdum.

Ve sene oldu 1962.

img-3292.jpg

NE MENDERES KONYA’YA GELEBİLDİ NE DE…

27 Mayıs 1960 günü Menderes Konya’ya gelecekti. Geleceği yerin tam oraya çok güzel bir Tak-ı zafer yaptım. Kurbanlık iki tane koyun ayırttım. Birde yazı yazdırdım.

“Yüksek İslam Enstitüsü açılma emrinizi bekler” diye.

27 Mayıs günü askerler geldi. Kendi imkanlarıyla zafer takını kaldırıp, bahçeye attılar.

Böyle olunca ne Menderes Konya’ya gelebildi. Ne o Zafer Takının altından geçebildi. Ne o hazırladığım yazıyı görebildi.

Yapmış olduğum bütün hazırlıkların hepsi kaldı.

Üzülmedim desem de, üzülmemek elde değil.

İçimde İslam Enstitüsünün açılacağı ümidi vardı. Allah’ın bir lütfu bu ümit bizi teselli etti.

Her gün gelip inşaata devam ediyorum.

O esnada bir adam geldi.

Baba dedi, ben Kadınhanı’lıyım beş çocuğum var, bana bir iş ver.

Seni buraya alalım dedim. İnşaat bekçisi olarak işe başlattım.

Adı Rifat Yerlikaya idi. Çok çalışkandı. İnşaatın sonuna kadar çalıştı.

İki çocuğunu İmam Hatip’te okuttum.

Torunu İlhan Yerlikaya, 12 Haziran 2011 seçimlerinde, Ak Partiden Konya Milletvekili oldu.

YASSIADA HASILATINDAN 300 BİN LİRA!

Kırmızı Kütüphanenin önünden geçiyorum. Gözüme o günkü Cumhuriyet Gazetesi ilişti.13 Ekim 1960.

Düşüklerin resimleri müzayede de satılıyor diye bir başlık vardı. O güne kadar hiç Cumhuriyet Gazetesi almamıştım.

Açtım haberi. Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, Düşüklerin fotoğraflarını Dolmabahçe Sarayında topladı diyordu.

Düşükler dediği Celal Bayar, Adnan Menderes ve Demokrat Partinin ileri gelenleriydi.

Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş düşüklerin resimlerini yakınlarını, eşlerini, çocuklarını, akrabalarını ve gazetecileri Dolmabahçe sarayında topladı. Sarayın kenarında birde harp gemisi var.

Özgüneşten yaka kartı alan o kartla gemiye girecek.

Özgüneş müzayede ile bu resimlerin satılmaya devam edileceğini toplanan paraların talebe teşekkülleriyle Yüksek İslam Enstitülerinin kurulmasına sarf edileceğini, İnkılabın istediği kadar mimar, mühendis, öğretmen vesaire bulunuyor. ancak istediğimiz kalitede din adamı yoktur, bunu yetiştirmeyi bir borç biliyoruz demişti.

Gazeteciler bu resimleri biz çekelim dediler. Özgüneş hayır dedi, ordu çekecek. Müzayedeye de katılın kimde kalırsa o fotoğrafları o bassın.

Bu haberi okuyunca dedim ki, Konya’da İslam Enstitüsünü biz yapıyoruz ya Özgüneş’i, yada Karavelioğlu’nu bulmam lazım diye düşündüm.

Kamil Karavelioğlu, Aksekiliydi, Konya’dan evliydi. Bunların arasına nasıl girdiyse, Kurmay Yüzbaşı iken, Kurmay Binbaşılığa yükseldi.

Binanın fotoğraflarını aldım. Ankara’ya gittim. Meclis o zaman Eski Meclis’te çalışıyor. Askerlerin arasında Karavelioğlu’nu gördüm. Kamil Bey dedim. Sana geldim. Gazetede bir haber okudum. Milletin sesini tutmak için mi konuştunuz? Ne kadar samimisiniz öğrenmeye geldim.

Beş dakika sonra Cemal Paşa ile toplantımız var dedi. Sen burada bekleme. Fotoğrafları ona verdim. Merak etme dedi, Konya Yüksek İslam Enstitüsünü anlatacağım.

Ben Konya’ya döndüm. Gece saat 11 yada 12’ydi. Yüksek İslam Enstitüsü için Yassıada hasılatından 300 bin lirayı Konya için ayırdık dedi.

Bugün gelir, yarın gelir diye bekledik. Para uzun bir süre gelmedi.

adnan-menderes-resim-002.jpg

BAKTIM ADAM BENİMLE ALAY EDİYOR

Milli Eğitim Müdürü geldi. Binanız çok büyük dedi. Binanın yarısı Eğitim Enstitüsü olsun, yarısına da İslam Enstitüsü açın.

Dedim ki, bu İslam Enstitüsü ikinci Enstitü olacak, Türkiye’de ne kadar İmam Hatip mezunu varsa buraya gelecek, binanın bir kısmını da yurt yapacağız.

Vermezsen sen bilirsin diye, tehditkar bir şekilde konuştu.

Para gelmeyince Mili Eğitim Bakanına gittim. Yüksek İslam Enstitüsünün resimlerini gösterdim.

Milli Birlik Komitesi bize 300 bin lira yardımda bulundu deyince, evet dedi biliyorum. Bu okula ilkokuldan gelecek çocuklar mı girecek? Baktım adam benimle alay ediyor. Kendimi saf yerine koydum.

İlk mektebe giden çocuklar beş sene okur dedim. Sonra İmam Hatibe gelirler yedi senede burada okurlar. Olur 12 sene. İşte biz bu 12 sene okuyan çocukların okuyacağı bir yüksek okul yapmaya çabalıyoruz.

Nasıl yani dedi var mı böyle bir okul?

Ben dedim bu okulu yaptıran derneğin Başkanıyım.

Bu parayı alırda yersen ne olur? Bu parayı verirken makbuz kesmeyecek misiniz dedim. Bizim derneğimiz Cemiyetler Kanununa göre kurulan bir dernek. Maliye tarafından defterleri denetlenen bir dernek.

Bekledim parayı alamadım. Karavelioğlunu aradım. Git yarın parayı al dedi. Ertesi gün ziraat Bankasından bir görevli geldi. Sayar Amca, 300 bin lira paran geldi diye. Karavelioğlu, parayı benim adıma göndermişti. (Erol Sunat)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.