Konya Türbeleri - Şeyh Memiş Efendi Türbesi

Konya Türbeleri - Şeyh Memiş Efendi Türbesi
Devrinin alimi, ışığı, kalplerin huzuru, umutsuzlukların umudu, bi çarelerin çaresi Mehmet Kudsi Memiş Hazretleri, bütün Anadolu’ya feyz ve ilim ışıklarını saçan bir Velidir.

Devrinin alimi, ışığı, kalplerin huzuru, umutsuzlukların umudu, bi çarelerin çaresi Mehmet Kudsi Memiş Hazretleri, bütün Anadolu’ya feyz ve ilim ışıklarını saçan bir Velidir.

Bir çok Veli gibi anlaşılmamış, değeri takdir edilmemiş kıskançlık ve fesat illetinden kurtulamayanlar tarafından gönlü kırılmış, yerinden, yuvasından edilmiştir.

Çakıl taşıyla inciyi birbirinden ayıramayan gözler, ferasetten bi-haber olan gönüller, ilmi ve alimi çıkarlarına aykırı gören düşünceler elbette onun gibi bir mana erini anlayamazlardı.

Altının kıymetini sarraftan başka kim bilebilir. Onun kıymet ve değerini bilenler, onun sohbetinden zevk ve feyz alanlar, onunla gönül huzurunu yakalayanlar hem bu dünyalarını, hem de ahiretlerini abad ettiler.

Gönül erlerini anlayamayan, anlamak istemeyen, işine gelmeyen, onları karalayan, inciten, kıran, üzen, insanlar ise zulmette kaldılar, dünyaları karardı, işleri rast gitmedi, perişan oldular. Anlayabildikleri kurtuldu, anlayamayanlar bu dünyadan doğru düzgün bir iz bile bırakmadan çekip gittiler.

Mehmet Kudsi Memiş Efendi gibi mana ışıkları saçanlar, ebedi olarak yaşamaya devam ediyorlar ve hep yaşayacaklar.

“Er olan er, tenini toprağa yedirmez” buyuran Mehmet Kudsi Memiş Efendi’nin vefatından on üç yıl sonra açılan kabrinde vücudunun hiç bozulmadan görülme olayı, onun sağlığında söylediği sözün gerçekliğini ortaya koymaktadır.

O, gerçekten bir erdir. Mana eridir, gönül eridir, velidir. Şems-üş-Semûş tercümesinde Mehmet Kudsi Memiş Efendi “orta boylu, esmere yakın buğday tenli, açık alınlı, ince uzun kaşlı, gözleri siyah, burnunun ucu yüksekçe, ağzı büyükçe, sakalı sık olup, vefatında beyazı siyahından çok idi.

Alnında velayet nuru parlar, aniden göreni heybet kaplardı. Vakar ve sekine sahibi idi. Asla kahkaha ile gülmezdi. Bazen tebessüm ederdi. Gören ayrılmak istemezdi. Dili çok fasih, yüzü çok melih idi. Hep marifetten ve hakikaten konuşurdu. Hiç fuzuli konuşmazdı” olarak anlatılır.

H.1198/M.1784 yılında Konya’ya bağlı Bozkır İlçesinin Aliçerçi köyünde dünya’ya geldi. Halk arasında “Memiş Efendi” olarak ta anılan ve tanınan Mehmet Kudsi Memiş Efendi, küçük yaşlardan itibaren başladığı tahsil hayatına, akrabalarından olan Hadimi Hazretlerinin öğrencilerinden İbrahim Efendi ile devam etti.

İbrahim Efendi, Bozkır’ın Karacahisar köyünden idi. Mehmet Kudsi Memiş Efendi’de bu zatın ölümüne kadar, Karacahisar’da onun feyzinden ve ilminden istifade etti.

İbrahim Efendinin vefatından sonra, onun oğlu Mehmet Efendi bu görevi üstlendi. Mehmet Kudsi Memiş Efendi için tahsilini ilerletmek ve geliştirmek zamanı geldiğinde Kayseri, İstanbul, Trakya, Antalya ve Hadim gibi merkezler birinci menzil olmaya başladı.

Her şehirde ulema ve alimlerden dersler almaya, ilmini geliştirmeye, kendisini yetiştirmeye başladı.

İçinde ki öğrenme aşkı, manevi ilimlere duyduğu sevgi, onu eşi bulunmaz bir Alim olma yönünde geliştirdi ve pişirdi. Bozkırın Karacahisar’ına geldi. Orada evlendi ve öğrencilerini yetiştirmeye başladı. İşte bu sıralarda Ödemişli Hasan Kudsi Efendi ile tanıştı. Hasan Kudsi Efendi Mevlânâ Halid Bağdadi Hazretlerinin halifesi bir zattı.

Hasan Kudsi Efendi, Memiş Efendinin hayatına renk ve ahenk kattı, Onunla birlikte Seydişehir ve Konya’yı dolaştı, ondan ilim tahsil etti ve icazet aldı.

Hasan Kudsi Efendi ona, Kudsi olan adını vererek, onu tekrar Karacahisar’a gönderdi. O tarihten itibaren Memiş Efendi olarak bilinen adı, Mehmet Kudsi Memiş olarak anılmaya ve tanınmaya başladı.

Mehmet Kudsi Memiş Efendi derslerine devam etmekle birlikte Büyük Şeyhi olan Mevlânâ Halid Bağdadı Hazretlerini dünya gözüyle görebilme isteği ile yanıp tutuşmaktaydı.

O devrin şartlarında zor ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Şam’da ikamet eden Şeyhine kavuştu.

Kırk gün kadar onun sohbetinden ve feyzinden istifade etti. Büyük şeyhinden de bir icazet alıp, tekrar köyüne döndü. Öğrenci yetiştirmeye daha büyük bir aşk ve şevkle devam eti. Ancak onun değerini, kıymetini bilmezlikten ve görmemezlikten gelenler, onun hakkında ileri-geri konuşmaya başladılar.

 

Halkın ona olan teveccühü, bir çok kişiyi rahatsız etmeye, çıkarlarına dokunmaya ve sözlerinin dinlenmemesine sebep olmuştu.    

Mehmet Kudsi Memiş Efendinin gönlü kırılmıştı. Yapılan bütün ricalara ve ağlamalara karşılık, Karacahisarı terk etme kararı aldı.

O yerinden yurdundan edilen ne ilk, ne de son Allah dostu olacaktı. Karacahisar’dan Hocaköy’e geldi. Burada on yedi yıl kadar öğrenci yetiştirdi.

Aynı tezvirat, aynı olaylar burada da zuhur edince, hoca 

O köyü de terk ederek, Seydişehir’in Çavuş köyüne geldi.

Vefatına kadar Çavuş köyünde, öğrencilerini yetiştirmekle meşgul oldu. On yedi yıl kaldığı Hocaköy’ün ahalisi yaptıklarından nadim oldular. Mehmet Kudsi Memiş Efendi’yi tekrar köylerine davet etmek için Çavuş’a geldiler.

Mehmet Kudsi Memiş Efendi, o gün iki tabut hazırlattı ve dedi ki “Ne Çavuş köylülerini, ne de Hoca köylülerini üzmek istemiyorum. Yarın hangi tabutun içerisinde çıkarsam beni oraya defnedin”

Bu sözden hiç kimse bir şey anlamadı. Sabaha kadar ibadetle meşgul oldu. Ve o sabah vefat etti. Köylüler tabutu merakla açtılar. Çavuş Köyüne ait tabutta yattığını gördüler. Hocaköy’e ait tabut ise bomboştu.

Hep birlikte bugün türbesi olan yere defnettiler. Hocaköylüler üzgün, pişman ve perişan olarak köylerine dönerlerken, Çavuş köylüleri böyle büyük bir zatın kendi köylerinde kalmasının sevinç ve gururunu hala taşıyorlar.                                      

Türbesini Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit 1865’te yaptırmış olup, Türbe önünde ki havuzu da Sultan II.Abdülhamit’in valideleri yaptırmışlardır.

Vefat tarihleri H. 1269/M. 1852 olan Mehmed Kudsi Memiş Nakşibendi Tarikatının Halidiye kolunun Anadolu da yayılmasına ve tanınmasına vesile olmuştur.

Yetiştirdiği sayısız öğrencilerinden en ünlüsü Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi’dir. Evlatlarından ve soyundan pek çok ilim adamı yetişmiş ve hizmet vermişlerdir. Türbesini Türkiye’nin bir çok yerinden gelen gönül dostları ziyaret etmekte ve ruhuna fatihalar bağışlamaktadır.

Mehmet Kudsi Memiş Efendi H.1269/M.1853 tarihinde 71 yaşında bekâ alemine göç ederken o devirde 50 hane kadar olduğu söylenen Çavuş köyünde bin kişinin üzerinde bulunan bir cemaatle cenazesi kılınır.

Hacı Abdullah Efendi, hocasının gaslini kendi elleriyle yapar ve namazında da imam olarak son görevini ifa eder.

Mehmed Kudsi Memiş Efendinin vefatından 13 sene sonra, sevenlerinin de yardımıyla hocasına yaklaşır, ancak mütevazi olan bir türbe yaptıran Hacı Abdullah Efendinin de bulunduğu o ortamda, Memiş Efendinin halifelerinden Mustafa Efendi kabir açıldığında elini kefene sokup, hocasının ayağını tuttuğunda bir sıcaklık hisseder.

-Hazret sıcak diye bağırır ve oraya düşüp, bayılır.

dsc02881.jpg

dsc02878.jpg

dsc02870.jpg

dsc02889.jpg

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.