Konya’da 'kadına şiddet' konuşuldu

Konya’da 'kadına şiddet' konuşuldu
Eğitim Bir-Sen Konya 2 No’lu Şubesi öncülüğünde, ‘Kadına Yönelik Şiddetin Panoraması’ adlı panel düzenlendi. Programda kadına şiddetin azaltılması, kadına şiddetin doğuş sebepleri ve konu hakkında yapılan çalışmalar hakkında bilgiler verildi

Eğitim Bir-Sen Konya 2 No’lu Şubesi öncülüğünde, ‘Kadına Yönelik Şiddetin Panoraması’ adlı panel düzenlendi. Programda kadına şiddetin azaltılması, kadına şiddetin doğuş sebepleri ve konu hakkında yapılan çalışmalar hakkında bilgiler verildi

2.jpg

Eğitim Bir-Sen Konya 2 No’lu Şubesi öncülüğünde, ‘Kadına Yönelik Şiddetin Panoraması’ adlı panel düzenlendi. Konya Ticaret Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programa AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Konya Milletvekili Dr. Leyla Şahin Usta, Konya Eğitim Bir-Sen 2 No.lu Şube Başkanı Şenol Metin, Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hayri Erten, Necmettin Erbakan Üniversitesi Nezahat Keleşoğlu Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Birey ve Toplum Sorunları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Kübra Küçükşen katıldı.

Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Başkan Şenol Metin, “Aile bizim için çok değerli. İnsanın yeniden üretildiği, bizatihi varlığıyla yeniden üretildiği, bizim için kimliğin yeniden kazandırıldığı bir yer. Kadına yönelik şiddet konusunun bizim üzerimize yapıştırılmaya çalışılan ancak bizim üzerimize yapışmayacak bu hususu ilmi, İslami ve insani bir çerçevede kriterize edeceğiz” dedi.

‘BATI’DAN ÖĞRENMEDİK’

İslam medeniyetinin temelde kadın ve insan haklarına sahip bir medeniyet olduğuna vurgu yapan Dr. Leyla Şahin Usta, “Kadın hakları ve insan hakları dediğimizde aslında meselenin özünde yatan tarihsel süreçlere baktığımızda, kadının bir dönem insan olup olmadığını tartışan, bir insanı ırk, dil, din ve ten rengine göre ayırt eden Batı'nın bu çıkmazın içinden çıkmak için oluşturduğu birtakım temel sözleşmelerden, temel haklardan kaynaklandığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Biz bu kriterleri Batı'dan öğrenmedik ve öğrenmek durumunda da değiliz. Önce bu önemli hususların altını çizmemiz gerekir ki bizi sürekli bu konuda geri kalmış ve ilerlemesi gereken bir ülke konumunda değerlendiren Batı'ya karşı, bizim çok daha önde olduğumuzu önce kendimizin kabul etmesi gerekir. Birtakım algı çalışmaları ve operasyonlarla aslında Türkiye'deki kadın ve insan hakları konusunda eleştirel raporların yazılarak yeri geldiğinde siyasetin, politikanın malzemesi olarak üzerimizde bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor” şeklinde konuştu.
KADIN HAKLARINDAN GERİ ADIM ATMADIK

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme nedenlerine değinen Usta, “Dünya kamuoyunda ve bütün ülkelerde yapılmaya çalışılan bir LGBT lobisinin, İstanbul Sözleşmesi üzerinden dayatmalar yapmaya kalkışmasından dolayı biz sözleşmeden çekildik. Yoksa bizim ne kadın haklarıyla ne de kadına yönelik şiddetle ilgili mücadelemizden geri adım atma gibi bir tavrımız olmadı ve bundan sonra da olmayacak” dedi.

RAKAMLAR BİLEREK YÜKSELTİLİYOR

Dünya Sağlık Örgütü'nün kadına şiddetle ile açıklamış olduğu veriler üzerinden değerlendirmelerde bulunan Usta, “Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri, dünyadaki ölen kadınlar üzerinden 1 milyondaki kadın sayısı değerlendirilerek alınmış. Türkiye, 5 bandında ve Norveç, İsveç, Almanya ve Hollanda ile aynı seviyede. Bizim basında veya dünya kamuoyunda gündeme getirildiği kadar kötü bir konumda olmadığımızı anlayabilmemiz için bunu özellikle veriyorum. Dünya Sağlık Örgütü aileyi kriter olarak alırken, aile içi şiddet dediğimizde diğer ülkelerle birlikte o kitleyi nasıl tanımladı diye bakarsanız eş ve birlikte yaşadığı kişi olarak algılıyor. Türkiye'de ise bu kriterler alınırken sadece eş veya birlikte yaşanılan kişi değil, tüm aile bireylerini ele alınarak rakamların yükseltildiğini görmemiz gerektiğini söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine bakıldığı zaman uluslararası kriterlerle değerlendirildiğinde, ülkemizin sanıldığı kadar veya algılarla bize dayatılmaya çalışıldığı kadar vahim bir durumda olmadığını vurgulamak için bu verileri önemli buluyorum” şeklinde konuştu.
ŞİDDET MAĞDURU KADINA DESTEK

Yasal düzenlemelerin yanında kadınların zorda kaldıkları anlarda yardım alabilecekleri ve ailesinden destek alamadıkları durumlarda devlet olarak gereken sorumlulukları yerine getirmeye çalıştıklarını aktaran Usta, “Ülkemizde şiddet önleme merkezleri kuruldu. Bunlar 81 ilde yaygınlaştırıldı. Şu anda bu bölümlerden 1 milyonun üzerinde kadınımız yararlanmaktadır. Toplum arasında kadın sığınma evleri olarak bilinen Kadın Konuk Evleri 2002 yılında biz iktidara geldiğimizde 8 tane iken 2022'de ise bu sayı 149'a çıkmış. 2002 ve öncesinde kadının ne yaşadığını, ne sorunu olduğunu kimse bilmiyordu. Ama biz iktidara geldiğimiz yıldan, 2002'den itibaren, yaptığımız her çalışmada bunun büyük bir sorun olduğunu fark ederek kadınların ihtiyaçlarına yönelik neler yapılması gerekir noktasında, yapılan çalışmalarla bu sayı 149'a çıktı. İçişleri Bakanlığı’mızın başlattığı KADES ile acil durumlarda kadınlarımızın kullanımı için 2018’de hayata geçirildi ve bu uygulama 3 milyon 713 kişi tarafından indirilmiş ve 268 bin 437 kişi tarafından da ihbarda bulunulmuştur. Telefonlarınıza yüklediğiniz zaman izlenen sistemle beraber kendini tehlikeli hisseden bir kadın, bir tuşa dokunmasıyla birlikte emniyet güçlerimizin yanında olmasıyla pek çok ölümcül vakanın engellendiğini görüyoruz. Elektronik kelepçe yine önemli çalışmalarımızdan bir tanesi. Şiddet mağduru kadınların daha etkin korunabilmesi için elektronik kelepçe uygulaması 2015 yılından itibaren hayata geçirildi. Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ekiplerince takılan bu elektronik kelepçeler Elektronik İzleme Merkezi’nden 7 gün 24 saat izleniyor” ifadelerini kullandı.

OSMANLI’DA KADINA ŞİDDETE CEZA

Osmanlı’daki kadına şiddet görüntüsünden bahseden Prof. Dr. Hayri Erten ise, “Bizler, bütün canlılara değer veren bir dinin mensuplarıyız. Bırakın insanları, karıncalara kadar diğer tüm canlıları önemseyerek onlara işkencenin ve eziyetin yasak olduğunu bildiren bir dinin mensuplarıyız. Şiddet olgusu, iletişimin sağlıklı kurulamaması, bundan dolayı aciz kalmanın sonucunda çözümü güçle kendi istediği şekilde egoistçe gerçekleştirilmeye çalışıldığı durumlarda kendini daha çok ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda Osmanlı döneminde de şiddete uğrayan kadınların olduğu, sayıları tam olarak bilinmese de Şer’iyye sicilleri de görülmüştür. Ancak bu haklarından haberdar olan ve medeni cesaret gösterebilen kadınlar bu durumu yargıya taşıyarak kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda kadına şiddet gösteren kocalara bazı cezalar verilmiştir ya da kadınlara, kocalarından boşanma hakkı tanınmıştır. Devlet bu hususta gereğini yapmıştır” dedi.

ŞİDDET KUŞAKTAN KUŞAĞA AKTARILIYOR

Kadına yönelik şiddetin bireysel, ailevi ve toplumsal nedenlerini açıklayan Doç. Dr. Kübra Küçükşen, “Toplumsal nedenlere baktığımızda en başta şiddetin toplum tarafından kaynaklı bir davranış olarak kabul edildiğini ve kuşaktan kuşağa aktarıldığını görüyoruz. Giderek şiddeti pekiştiren kültürel normlar, hepimizin bildiği gibi bizim atasözlerimize de sirayet eden bazı kalıplar var. Bu zihniyet dönüşümleri içinde baktığımızda, bazı sosyal değişimlerin ve ekonomik krizlerin olduğu, yoksulluğun arttığı dönemlerde şiddet olayları artıyor. Modernizenin günümüz insanına getirdiği nokta, kalabalık içerisinde yalnız olmak. Şu anda modern bir insan, kalabalık içerisinde yalnızdır ve sosyal dayanışma ve destek ağlarından yoksundur. Bu da toplumsal neden olarak şiddeti körüklüyor” ifadelerini kullandı.

11.jpg

manset-1.jpeg

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.