Kosova-Priştine-2

Bunun yanında seyahatimiz ile alakalı ilk duygularımı, yaşadıklarımı ele almış, bunları sizinle paylaşmıştım. En sonunda Kosova merkezi Priştine ‘ye ulaşmıştım.
Şehrin girişi biraz kasabamsı ancak merkeze doğru ilerledikçe eski şehrin kalıntılarından temizlenen yerlere 30-40 katlı binalar inşa edilmeye başlanmış bile. Oda saat 12.00 teslim edileceğinden hemen yakında Sarajova yazan Kafeye geçiyoruz. Sahibi Bir Kosovalı bir Türk, çalışanlardan biri Sırp-Türk melezi, birisi de Tokatlı bir Türk ve Kosovalılar. Kendimizi tanıtınca bağırlarına basıyorlar.
Kafede çalışan bir delikanlı oldukça güzel İngilizce ve Türkçesi ile dikkat çekti. Anne Sırp Hristiyan, babası Osmanlı Türkü. Annesinin zoruyla önce Hristiyan, sonra Babası ile Londra’da yaşamış ve orada gördükleri karşısında Müslüman olmuş ve 2 sene önce de Kosova’ya dönmüş. Ben Türküm diyor. Bize öyle ilgi gösterdi ki, ikide bir sarılıyor ve Türk ve Müslüman olmaktan çok mutlu olduğunu söylüyor.
Tokatlı işletme sahibi 5 sene önce buraya gelmiş, şimdi de ailesini getirmiş. Kendi ifadesine göre burada aylık gelir ortalama 500 Euro, bu parayla geçinilebiliyor, 300 Euro ya iyi bir ev kiralanıyormuş, 100 Euro ya da, çok daha yüksek standartta hayat da var. Birçoğu bu hayatı illegal yollardan karşılıyor denilse de, bu durum çok yadırganmamalı. Zira uzun seneler savaşın etkisinde kalan ve birdenbire özgür olan bu gibi küçük yerlerde bu tür illegal olayların görülmesi de tabii olarak karşılanıyor.
Çantalarımızı yerleştirip bir süre dinleniyor, ardından hemen şehri gezmeye çıkıyorum. Hava güneşli ancak soğuk. Kafenin sağı solu eski binalarla, karşısı ise oldukça yeni ve çok yüksek bina yığınları ile kapatılmış durumda. Çıkışta sol tarafa dönüyor, Havaalanından ve merkezi otobüs terminalinden gelen ana yol çıkıyorum. Merkez için döndüğümde karşıma şehrin sembollerinden 2 kuleli Rahibe Teresa Katedrali çıkıyor. Katedral kendi adıyla anılan Nene Caddesine bakıyor. Cadde 1 km kadar uzunlukta olup bir tarafı küçük dükkânlarla sıralı. Burada bize ait markalar da en önde diyebiliriz.
Nene (Rahibe Maria Teresa) Caddesi küçük dar bir cadde (trafiğe kapalı) olmasına rağmen oldukça kalabalık gruplar tarafından ziyaret ediliyor. Caddenin sağı yer yer boşluklara ve diğer tarihi veya önemli mekânlara (kütüphane, resmi daireler, diğer küçük kiliseler ve yeşil alanlara açılıyor.
Caddenin bazı geniş veya açıklık bulunan yerlerinde çiçekli taklar, çocuklar için oyun alanları, seyyar satıcılar, küçük kafeler ve heykelcikler yer alıyor. Çiçekli ve süslemeli zafer takları yılbaşı olması nedeniyle aralıklarla caddeye yerleştirilmiş. Hele de akşamları inanılmaz kalabalık ve her yerde ışıklı takların göz alıcı renkleri, ışık gösterileri ve konserlerle tamamlanıyor. Bu arada bir kitabede “düzenli olarak kitap okuyan bir gencin psikolojisi iyi, duygusal olarak da zeki olur” yazması dikkat çekiyor.
Caddenin sağ tarafında ki boşluklarda bir grup keçinin yeşil alanlarda otlatıldığına şahit oldum. Yaşlı bir adam 7-8 kadar keçisini bu yeşil alanda güdüyordu. Caddenin sonlarına doğru ünlü İskender Bey (Skanderbeg)’in at üstünde bir heykeli var. Arnavutlara göre Osmanlı’ya karşı birkaç savaş kazanan efsanevi bu Kahramanın Üsküp ve Tiran’da heykelleri var. Caddenin sonundan sağa dönünce işte gerçek Osmanlı ve Kültürü burada. Külliyeler içinde Orta ölçekte orta büyüklükte Osmanlıdan kalma camiler, saat kulesi, küçük bahçeli evler; sanki Konya Bedestanındayız. Her birini ziyaret ediyor, dualar ediyor, kısa da olsa cami imarethanelerinde oturan yerli halk sohbet ediyoruz. Çoğu Sırplarla olan savaşı yaşamış olan halk şimdilerde huzuru yaşıyorlarsa da, gelecekten de endişeliler.
Osmanlı Külliyatlarının tamamı TİKA tarafından ayağa kaldırılmış ve halkın hizmetine takdim edilmiş. Çoğunda kütüphane ve aşevleri var. Müslümanların ihtiyaçları burada ki merkezlerden karşılanıyor. Cemaatin çoğu Arnavut asıllı olmasına rağmen Türkçe biliyor. Selam verip kendinizi tanıtıyoruz ve oldukça sıcak bir karşılık alıyoruz. Çoğu yeşillikler içinde ve gölgelik alanlarda inşa edilmiş bu eserlerin ele verdiği öyle güzel değerler var ki, sanki Osmanlı buradan çıkamamış, halen yaşıyor hissini veriyor. Ne tarafa dönseniz Osmanlı; tarih, sanat, temizlik, huzur; ancak hüzün ve de derin bir ah var.
Derin duygular içinde hüzünle geri dönüyor, ancak ecdadımın bıraktığı eserlerden onlarcası tahrip edilse de insana ve medeniyete ve kadar değer verdiğini ortaya koyuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.