KUDÜS KAN AĞLIYOR

KUDÜS KAN AĞLIYOR
Kudüs’e duyduğu sevginin yanı sıra Türk ve Müslüman tarihine de merakı sebebiyle önce tarih bölümünü bitirip lisansüstü eğitimiyle de bilgisini taçlandıran Tuğba Hilal Kabakçı ile Kudüs hakkında söyleşi gerçekleştirdik.

Konya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kokartlı tur rehberi olarak çalışan, Kudüs’e duyduğu sevginin yanı sıra Türk ve Müslüman tarihine de merakı sebebiyle önce tarih bölümünü bitirip lisansüstü eğitimiyle de bilgisini taçlandıran Tuğba Hilal Kabakçı ile Kudüs hakkında söyleşi gerçekleştirdik.

 

Tuğba Hilal Kabakçı'yı tanıyabilir miyiz?

 

Kendi tabirimle modern çağın seyyahı, tur rehberi, tarihçi, yazarçizer adayı diyebilirim. 2007 yılında Selçuk Üniversitesi Silifke Taşucu MYO Turist Rehberliği Bölümü’nden mezun oldum. Aynı yıl profesyonel turist rehberi kokardı alarak rehberliğe başladım. 2014 yılında yine Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldum ve şu anda aynı üniversitede Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapıyorum. Konya Büyükşehir Belediyesi Dış İlişkiler Daire Başkanlığı’nda rehber olarak çalışıyor ve AB projeleri ile ilgileniyorum. Son yıllarda yurtdışı gezileri de yapıyor ve fotoğraf çekmeye çalışıyorum. İleri düzey İngilizce ve başlangıç düzeyi Arapça naçizane yeteneklerim arasında. Daha da önemlisi tam bir Kudüs aşığıyım.

 

Mescid-i Aksa'da son durum nedir?

 

İsrail, buradaki Müslümanlara kendi üstünlüğünü kabul ettirmek için dönem dönem bir takım olaylar çıkararak Mescid-i Aksa’yı kapatabiliyor maalesef. Son iki ya da üç haftadır da yine buna benzer gerginlikler yaşanıyor. Ancak olayların şiddetinin dozu bu defa ciddi anlamda artmış durumda. Hatta geçtiğimiz cuma günü Aksa’nın girişine konulan X-ray cihazını protesto eden Müslümanlar tarihi mekanın dışında ibadetlerini gerçekleştirirlerken İsrail polisinin şiddetine maruz kaldılar ve ilk kez Aksa’da cuma namazı icra edilmedi.

 

İslam alemi için Mekke ve Medine’den sonra üçüncü önemli dini merkez konumundaki Kudüs’ün Müslümanlar açısından anlamı nedir?

Şehirleri anlamlı kılan taşıdıkları maneviyattır. Kudüs’ü de bizim için anlamlı kılan ilk kıblemizin orada bulunuyor olması. Aslında bu konuda bilinen pek çok yanlış var. Birincisi Mescid-i Aksa kavramını yanlış biliyoruz. İkincisi yalnızca Kudüs değil o toprakların tamamı Müslümanlar için çok önemli ve çok özel anlamlar taşıyor. Ben o bölgeye Kur’an-ı Kerim’in hayat bulduğu topraklar diyorum.

 

Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen Kudüs'ün bir tarafında Mescid-i Aksa, bir tarafında Ağlama Duvarı, bir başka tarafında ise Kıyamet Kilisesi bulunuyor. Bu kapsamda Kudüs'ün diğer dinler açısından önemi nedir?

Çok doğru. Üç hak dinin buluşma noktası. Öylesine ilginç bir yer ki bir tepeden bakıyorsunuz kilise haçları, camii kubbeleri ve sinagoglar hepsi bir arada. Aslında o an barışın ve insanlığın tüm dünyaya hükmettiği bir yer olmalı diye düşünüyorsunuz. Ancak barışın uğramayacağı belki de tek yer diyebilirim. Hristiyanların hac ibadetlerini gerçekleştirdikleri Kıyamet Kilisesi, Hz. Davut’un kabri olduğuna inanılan bir sinagog ve Yahudilerin kutsal alanı Ağlama Duvarı ile Mescid-i Aksa alanı aynı bölgenin içinde. Hristiyanlık inancına göre Hz. İsa bugün Kıyamet Kilisesi’nin bulunduğu yerde çarmıha gerilmiş ve daha sonra Via Dolarosa adı verilen çile yolunda yani Kudüs sokaklarında gezdirilmiştir. Öldüğünde ise yine aynı kilise içinde bulunan kutsal kabre defnedilmiş, üç gün sonra Zeytin Dağı’nda bulunan Yükseliş Kilisesi’nin bulunduğu yerden göğe yükselmiştir. Ayrıca onlara göre cennetin kapısı Kudüs’tedir ve Hz. Adem cennetten çıkarıldığında ilk bu şehre gelmiştir; burada vefat etmiştir. Yahudi inancına göre şehir Hz. Davut tarafından fethedildiği ve Hz. Süleyman’ın kendileri için yaptığı ilk kutsal alan bu topraklarda bulunduğu için kutsal görüyorlar. Günümüzde buradaki Hristiyan ve Müslüman halk barış içinde yaşarken Yahudi ve Müslümanlar arasında bir çekişme söz konusudur. Bunun nedeni ise bizim ilk kıble mescidimizin bulunduğu yerin Yahudiler tarafından Hz. Süleyman’ın cinlere kendileri için yaptırdığı kutsal mekanın aynı yer olması dolayısıyladır. Yahudiler bu bölgeden tarihlerinde iki kez kovulmuş ve iki defasında da Süleyman mabedi yıkılmıştır. Bu durumdan kendilerini sorumlu tuttukları için bugün Ağlama Duvarı’na (Kotel) başlarını vurarak pişmanlıklarını göstermekte ve ibadet etmektedirler. Onlara göre bu duvar o Süleyman mabedinden kalan tek parçadır.

 

İşgal ve baskı altında yaşam mücadelesi veren yaklaşık 350 bin Müslüman nüfusun gündelik hayatta karşılaştığı zorluklara değinir misiniz?

Ben Kudüs’e iki kez gittim. Bir Türk Müslüman olarak Filistinlilerden sevgi seli ile karşılanıyorsunuz. Yahudi asker ya da polisler de genel olarak saygı çerçevesinde yaklaşıyorlar. Tabi ki hepsi değil diye de eklemeliyim. Filistinli bir Müslümansanız yaşamınız çoğu zaman pamuk ipliğine bağlı. Tarihi Kudüs şehrinin giriş kapılarından Mescid-i Aksa alanına kadar her on metrede bir İsrail polisi karşılıyor sizi. Sadece sizi sevmedikleri için bile tahrik edici sözler sarf edip sizin ona karşı çıkmanızı isteyebilirler. Bunun sonu maalesef çoğu zaman sebepsiz gözaltılar ya da ölüm oluyor. Zaten 50 yaş altı bir Filistinli erkek iseniz Mescid-i Aksa’ya girişiniz yasak. Filistinli Müslümanlar ile Yahudi yerleşim yerleri Ariel Şeron tarafından temelleri atılan utanç duvarları ile ayrılmış durumda. Müslüman tarafı hiçbir belediyecilik hizmeti görmüyor. Son derece bakımsız ancak Yahudi yerleşim yerleri Ortadoğu’da görebileceğiniz en güzel yerler. Orada aile fertleri ölüm kavramını yaşamakla eş tutup hayatlarını devam ettiriyorlar. Her sabah bir daha görüşmemek üzere ayrılıyorlar. Hatta çocuklar bile. İlk gidişimde Zeytin Dağı’nda bir okul çıkışı polis çocukların üzerine gaz kapsülü fırlatmıştı.

 

İsrail’i işgalden vazgeçirmek için İslam dünyası ne gibi önlemler almalıdır?

Açıkçası benim İslam dünyasına bu konuda güvenim yok. Bundan dolayı İsrail’in de bu işgalden vazgeçeceğini düşünmüyorum maalesef. Bu konuda keskin duruşunu bir tek Türkiye muhafaza ediyor. İslam dünyasının bir set gibi İsrail’in karşısında durması gerekir. Bu birliktelik sağlanmazsa yapılacak pek de bir şey yok. İsrail şuanda en büyük zulmü Gazze’de uyguluyor. Hiçbir insani yardımı ulaştırmıyor. İslam dünyası eğer İsrail ile dost kalmakta ısrar edecekse barış ve dostluk anlaşmalarının şartları arasına bu ablukaya, zulme son verilmesi ve insani yardımın ulaşması hususlarını da koymalıdır.
 

Dört asır boyunca Osmanlı himayesi altında kalan Kudüs bu süreçte neler yaşadı?

Kudüs kutsal alanlarımızın fatihi Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı’nın sancak statüsüne sahip bölgelerinden biri oldu. Bugün Kudüs’e gittiğinizde ise sizi Kanuni’nin ihtişamı karşılıyor. Kanuni Sultan Süleyman öncelikle Kıble Mescidi ve Kubbetüssahra’nın onarımını yaptırmış, şehrin surlarını ve şehre su getiren kanalları onarmıştır. Pek çok noktaya su yapıları inşa ettirmiştir. Hürrem Sultan bir külliye ve bu külliyenin idamesi için bir vakıf kurmuştur. Bu faaliyetler 1900’lü yıllara kadar devam etmiş. Kudüs, Hristiyanlarının arasında çıkan problemler Osmanlı’nın merkezi idaresi sayesinde çözüme ulaştırılmıştır. Hatta bugün Kıyamet Kilisesi’ni ziyaret ederseniz padişah emrini duyan hizmetlinin işini bırakıp gittiğinin ispatı o merdiveni görebilirsiniz. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması Kudüs’ü de etkilemiş ve bu defa Avrupa’nın etkileri görülmeye başlamıştır. Osmanlı’da son dönemde gerçekleşen isyanların etkisi Kudüs’te de hissedilmiştir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde 8 yıl kadar Osmanlı hakimiyetinden çıkmış ve sonra tekrar Osmanlı’ya bağlanmıştır. İngilizler Protestan, Fransızlar Katolik ve Ruslar ise Ortodoks cemaatle üzerinde etkinlik kazanmaya başlamış ve bu esnada gerçekleşen Yahudi göçleri ki bu günümüzde de hala devam ediyor, Kudüs’ün kaderini değiştirdi. Maalesef I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilmesi ile Kudüs bizden koptu. 4 asır Osmanlı’nın hoşgörüsü ile barış rüzgarı esen Kudüs için artık zor günler böylece başlamış oldu.


Sultan 2. Abdülhamit'in Siyonizm’i ve Filistin'e Yahudi göçünü engellemek için yaptığı hamleleri yerinde buluyor musunuz?

Son dönemin popüler dizisi Abdülhamit Han ile Theodor Herzl hayatımıza girdi. Atık Siyonizm’i kendi çapında dünyaya duyurup Yahudilere Filistin topraklarını vadeden kişiyi tanıyoruz. Herzl, Sultan Abdulhamit ile pazarlık masalarına oturmuş, her defasında başarısız kalmıştır. Abdulhamit, Yahudilerin Filistin üzerindeki emellerini çok iyi biliyordu ve bu topraklara karşı çok hassastı. Bundan dolayı önce para ile satma daha sonra ise borç karşılığı verme fikirlerine karşı çıkmış ve başka çözüm yolları aramıştır. Yahudilerin Filistin toprakları hariç Osmanlı’nın herhangi bir yerine yerleşebileceklerine bile izin vermiş. Fakat Yahudilerin amacı vadedilmiş topraklar.. O topraklar aynı zamanda Müslümanların kutsal alanları vermeyecekti vermedi ama sonrasında yine Yahudiler geniş kitleler halinde Filistin topraklarına göç ettiler. Bu göçler Yahudilerin kutsal vazifelerini gerçekleştirmek bahanesi ile gidip oraya yerleşmeleri ile sonuçlandı. Girişleri yasaklandı, sahte pasaport kullandılar. Osmanlı’nın toprak kanunnameleri Yahudilerin toprak satın almasını engelleyemedi, hep bir şekilde hile ile yerleştiler. Siyonizm’in o topraklarda hayat bulmasını dönem şartlarına uygun ve çaresizce alınmış önlemler önleyemedi maalesef...

 

İnanç turizminin yanı sıra ticari ve ekonomik açıdan Kudüs'ün gelir kaynakları yeterli mi?

Kudüs zengin bir Akdeniz şehri. Tarım toprakları zengin fakat şehirde her şeyi siyaset belirliyor. Müslümanların devlette memur olma şansı yok denecek kadar az. Kendilerine verilen imkanlar ölçüsünde ticaret yapabiliyorlar. Ancak Yahudiler zaten tahmin ettiğiniz üzere dünya ticaretinin nabzını burada ve Tel Aviv’de tutuyorlar.

 

Kudüs'ün doğu ve batı şeklinde ayrılmasının nedeni ve Müslümanlar açısından sonuçları nedir?

Doğu ve Batı Kudüs şeklindeki ayrışmanın temelleri 1940’lı yıllar gibi gösterilse de bunu ilk Yahudi göçlerine dayandırabiliriz. Çünkü daha o dönemlerde Arap Müslümanlar Doğu Kudüs’e, Yahudiler ise Batı Kudüs olarak adlandırılan bölgeye yerleşmişler. 1940’lı yıllarda çıkan anlaşmazlıklar ve savaşlar sonucunda Kudüs artık doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Ancak Doğu Kudüs dediğimiz Müslümanların elinde olan bölge eski Kudüs yani kutsal alanların bulunduğu yerdi. Yani eğer bu şehir illa ki bölünecekse böylesi daha uygundu. Fakat İsrail Doğu Kudüs’ü 1967 yılında işgal edince durum tersine döndü. Çünkü İsrail’in esas amacı bölgeyi Müslümanlardan temizlemek ve Yahudi yerleşimi haline getirerek davasında dünyaya karşı haklı çıkmaktı. Şuan hala bu eylemler devam ediyor. İsrail Müslümanlar üzerindeki yıldırma ve bunun altında sürdürdüğü etnik temizlik politikasını uygulamaya devam ediyor.

 

Birleşmiş Milletler'in dahi "işgal altındaki şehir" olarak kabul ettiği Kudüs'te neden İsrail'in bu zulmüne tüm dünya gözlerini kapatıyor?

Hep demişimdir çıkar üzerine kurulmuş bir dünyada yaşıyoruz. Dinleri inançları sahteleştiren sahte insanların yaşadığı. Tarih boyunca her devletin ya da etnik grubun ulaşmak istediği bir hedef vardı. Biz Türkler olarak her daim Türk Cihan Hakimiyeti için mücadele vermişiz fakat bizim idealimiz Rumların, Ermenilerin son dönemlerde ise dünyayı ele geçirmiş Yahudi ırkının hedeflerine takılmış. Herkesin avuç içi kadar diye tabir ettiği İsrail bugün dünyanın en büyük işgalci devletidir. En büyük hedefi ise vadedilmiş topraklara yerleşip burada büyük İsrail’i kurabilmek. İngiltere ve Amerika temelli İsrail. Birleşmiş Milletlere dahi kafa tutabilmekte ve işgal altındaki şehir demesine rağmen Kudüs’ü başkenti olarak ilan etmekte çekinmemektedir. Müslüman ülkelerin, tabiri caizse ekmeğini yedikleri ülkelere ve dahi İsrail’e ihaneti söz konusu olabilir mi? Elbette gözlerini kapatacaklar, elbette Mısır’ın yaptığı gibi insani yardım kanallarını tıkayacaklar.

 

Kudüs'ü en son ziyaret ettiğinizde neler hissettiniz?

Adına çağrılmak diyorum ben bunun. Aklımda Kudüs yokken yüce Allah’ın gönlüme düşürmesi diyebilirim. Bir rüya gördüm; rüyamda Mescid-i Aksa’nın kapısının önünde bana burada namaz kılmak nasip olmayacak diye ağlıyordum. Ellerimde kanlar vardı. Biri çıktı içeriden, imammış; “Namaz kılmak için seni bekliyoruz sen neyi bekliyorsun?” dedi. Koşa koşa gidip abdest aldım ve namaz kılmaya başladım. Sabah uyandım ve Kudüs’e gitmeli miyim dedim ve Allah yolumuzu açtı; beş arkadaş Kudüs’e gittik. Hatta öyle ki ben imamla bile tanıştım. Rüyamı anlattığım herkes bir şaşkınlık yaşadı tabi ki. İkincisini de geçtiğimiz yılbaşı ailemle gerçekleştirdim. İlkinde İsrail’in fena muameleleri ile karşılaştık ama Türk’seniz her şey daha kolay orada. İkincisi çok daha rahattı. Ben iki ziyaretimde de yetim bir şehir buldum orada. O zulme karşı burada savunduğumuz güzel Kudüs Müslümanlar özellikle de Türk Müslümanlar tarafından öksüz ve yetim bırakılmıştı. Kudüs’e yılda gelen Türk sayısı on bin bile değil. Halbuki biz Türklerin varlığından güç alan ve bize içtiklerinizin hesabı Abdülhamit tarafından ödendi diyen bir Müslüman halk var. O toprakların bir dönem bize ait olduğunu fakat nasıl da avuçlarımızın arasından kayıp gittiğini düşünmek ise her daim hüzünlendirmiştir beni. Her karış toprakta peygamberlerimizin ayak izlerini hissediyorum. Miracın ruhu hep içinizde… anlatılmaz ki o hisler...

 

Kudüs ile alakalı en büyük hayaliniz nedir?

Her Türk Müslüman gibi orada gerçekleşecek barışa katkıda bulunmak tabi ki. Ancak ben şu anda kendimi herkese Kudüs’ü anlatmaya adadım. Birilerini etkileyip Kudüs’e gitmesine vesile olursam bu benim için dünyalara bedel. Allah kısmet ederse bir tarihçi olarak Kudus’ü çalışmak, Kudüs’ü anlatmak istiyorum. Çünkü o benim için güzel ülkemden sonra aşk duyduğum tek yer. Umarım bir gün Kudüs sokaklarında daha fazla Türk dolaşır. Kudüs’ü görmeyenlerin en kısa zamanda oraya gitmesi için dua ediyorum.

1917'de Osmanlı'nın bölgeden çekilmesiyle Kudüs önce İngilizler daha sonra da bölgeye dışarıdan getirilip yerleştirilen Yahudiler tarafından işgal edildi. İçinde bulunduğumuz tarih itibariyle Kudüs'ün işgalinin 100. yılında son olarak neler söylemek istersiniz?

Kudüs I. Dünya Savaşı ile birlikte elimizden kaydı gitti. Bu süreç içinde bahsedilecek çok şey var. O tarihlerde İngiliz ve Yahudilerin ne kadar senkronize çalıştığını açıkça görmek mümkün. İngiliz işgali ile birlikte aslında o dönemlerde bir İsrail devletinin temellerinin atıldığı aşikar. 100 yıl öncesinde belki de değişen tek şey 1948’de İsrail’in resmi bir devlet statüsü kazanması. Gönlümüz elbette bunu kabullenmiyor. Filistin toprakları tek tek işgal ediliyor. 100. yılında İsrail hala sudan sebeplerle hatta çoğu zaman sebepsizce Müslümanların evlerini yıkıyor, çocuk genç yaşlı demeden öldürüyor; öldürmediklerini de zindanlara hapsediyor. Kudüs hala özgürlük mücadelesi veriyor. Aksa’nın altı karınca yuvası gibi kazılıyor. Amaç, yıkıp yerine Süleyman mabedini inşa etmek ve yeryüzünde kutsal mabedi olmayan Yahudileri kadim mabetlerine kavuşturmak. Hatta öyle ki mabedin içinde kullanacakları her eşya hazır şuanda. Ağlama duvarının tam karşısında Yahudilerin sembolü devasa Altın Menora da bu günü beklemekte maalesef. Müslümanlar ve dahi tüm dünya üç maymunu oynamaya devam ediyor.

 

RÖPORTAJ: HASAN DURUCAN

 

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.