Lübnan: Sayda-Sur

Lübnan: Sayda-Sur
Kiralık bir araba ile Beyrut’tan güneye doğru iniyoruz. Hedefimizde 2 antik şehir, Sayda ve Sur var. Sayda Beyrut’a 40 km, Sur ise 80 km kadar.

Kiralık bir araba ile Beyrut’tan güneye doğru iniyoruz. Hedefimizde 2 antik şehir, Sayda ve Sur var. Sayda Beyrut’a 40 km, Sur ise 80 km kadar. Kaliteli olmayan yollarda, yoğun trafikte yavaş gidiyoruz. Türkiye’ye birkaç defa gelmiş, iyi derecede İngilizce bilen, Türkiye ve Türkleri seven Şoförümüz, Sünni bir Arap. Birkaç kelimeden ibaret Türkçe de biliyor. Yol boyunca sahile yakın bölgelerde zeytinlikler, narenciye bahçeleri ve yer yer seralar var. Bahçeler bakımlı ve canlı. Yine yol boyunca bolca kilise ve camilere rastlıyoruz. Lübnan’ın gerek İslam ve gerekse de Hristiyan kesiminden değişik mezhepleri de bünyesinde bulunduran bir ülke.

20181125-121153.jpg

Önce uzaktaki, bir zamanlar Finikelilerin merkezi olan Sur’a iniyoruz. Lübnan’ın bu bölümü Kuzeye göre daha geri. Yer yer yeni ve bakımlı binalar olsa da, çoğunlukla taştan, teneke çatılı, 1-2 katlı eski binaların çokluğu dikkat çekiyor. En dikkat çekici olanbölgenin her yerinde İrani-molla kıyafetli insanların oldukça fazla olduğu ve buna benzer posterlerinin asılı olması. Öğrendiğimiz kadarıyla Lübnan’ın bu bölgesi siyasi ve sosyolojik anlamda İran rejimi ile kuvvetli bir dayanışma içinde imiş.

img-9518.jpg

20181125-121835-001.jpg

Bu iki şehrin etrafındaki dar kıyı şeridinde tarım yapılıyor ve daha çok narenciye ve muz yetiştiriliyor. Sur tenekeden evlerde yaşayan oldukça yoksul insanların ancak Şiilerin de hâkimiyetinde olan bir yer.

Taksi şoförünün bize anlattığı kadarıyla bu bölgede tüm araçlar yavaş gitmek zorunda bırakılıyormuş. Bunun sebebi tüm araçların kontrol edilebilir veya gereğinde durdurulabilir hızda olmasıymış. Sur şehrine dar ve bakımsız yollardan kıvrılarak geçiyoruz. Yolun denize bakan tarafında dar sokaklı, tek katlı, çoğu teneke çatılı (mülteci kampı gibi) eski binalar arasından tarihi Sur alıntılarına ulaşıyoruz.

Yeni Sur şehri eski harabelerin çevresinde kurulmuş, oldukça düz-tarla görünümlü bir alanda, ancak tarihi dokusu tam anlamda korunamamış şekilde bulunuyor. Sur ilk kurulduğunda bir ada üzerinde yer alıyormuş, sonradan dolgu bir yol ile anakaraya bağlanmış. Bugün ise bu yarımada üzerindedir.

img-9536.jpg

img-9480.jpg

img-9541-001.jpg

Sur, aynı Cadiz ve Kartaca gibi çok gelişmiş bir Fenike kolonisi olup uzun yıllardır tamirat görmemiş. Bunca tarihi güzelliğin yanında pek de turiste rastlanmıyor. Bunca meşhur bir kenti neredeyse kendi arkadaşlarımla gezdik diyebilirim. Şehir MÖ 332 yılında Büyük İskender’in kuşatmasına konu olmuş. 7 ay süren savaş sonunda geride binlerce ölü ve köle bırakarak İskender tarafından alınmış bir kenttir.

Sur kentinin bu kadar gelişme nedeni Sur firfiri denilen bir boya maddesiymiş. Ancak o dönemde son derece pahalı olan bu boya, Sur kentinde Romalılardan kalma eserlere uygulanmış.

Tarihi şehrin merkezi yüksek duvarlı surlarla çevrili. At yarışlarının yapıldığı tarihi meydan, amfitiyatro, hipodrom, çift taraflı basamaklarla çıkılan seyir merkezleri, koca mermer işlemeli taşlarla bezenmiş kral mezarları oldukça etkileyici. Meydanın ortasında çift basamaklı kule sanki kralların seyir noktaları. Bu kuleye çıktığınızda tüm şehir ayaklar altında kalıyor.

img-9484.jpg

img-9561.jpg

Sur bugünkü haliyle de ihmal edilmiş ya da terk edilmiş gibi görülüyor. Bakımsız ve gösterişten uzak şehrin insanı adeta kaderine terk edilmiş. Uzun yıllardır süren Ortadoğu savaşları günümüzde dahi kendini gösteriyor, seyahat emniyeti olmayan bu yere bir şekilde yerli-yabancı turist gelmiyor. Bölge insanının (savaşın etkisinden veya dışlanmışlıktan olsa gerek) soğukluğu yüzünden okunuyor. Gerçi her irtibata geçtiğimiz insan bize oldukça yakın davransa da, diğer insanlara dostlukta net bir tavır koyamıyorlar gibi geliyor. Buna rağmen mahzunlukları ve çaresizlikleri gözlerine yansımış.

img-9487.jpg

img-9489.jpg

img-9549.jpg

Sayda

Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde Akdeniz sahilinde yer alan şehrin nüfusu 200 bin kadar, bir liman şehri. Dönüşte bu şehre uğrasak da, fazlaca gezme şansımız olmuyor. Eski bölümler denize yakın. En meşhur yeri sahilde ki tarihi kalesi.

Antik Çağda önemli bir Fenike şehri olan Sayda’nın eski ismi Sidon. Tarih boyunca değişik devletlerin idaresinde kalan Sayda 1517'de Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı imparatorluğu topraklarına katıldı. 400 yıl Osmanlı idaresinde kalan şehir I. Dünya Savaşından sonra Fransızların idaresine girdi. Daha sonra da bağımsız Lübnan'ın bir şehri haline geldi.

img-9509.jpg

Sur şehrine göre daha sakin. Halkın çoğunluğu Sünni Müslüman. Tarihten çok bir ticaret şehri havası var. Liman kenti olması ile küçük yük gemileri göze çarpıyor. Şehir de taş binalar, bedesten usulü iş merkezleri, dükkânlar, tamir-bakım atölyeleri ile sanki 50 yıl evvelki Anadolu şehirlerini hatırlatıyor.

Sayda’dan doğuya, yükseklere çıkıyoruz. Tamamı Hristiyan olan bir kasaba: Jezzine. Lübnan dışında, savaş görmemiş, müstesna bir yer. Lüks, şatafat, zenginlik; her şey yerli yerinde. Tüm Lübnan; deniz, Sayda, tarım alanları, ova ve yaylalar ayaklar altında. En tepede Hz. Meryem heykeli tüm Lübnan’ı kontrol altına almış havası verilmiş. Lübnana gidilirse Müslüman kentlerinden farkı görülebilir.

Sur ve Sayda mahzun. Tarihimizden de izler taşıyan ancak ihtişamına küsmüş iki şehrin tarihle barışması için bölgede çıkarılan emperyalist savaşlarının durdurulması gerekir.

img-9512.jpg

img-9518.jpg

img-9545.jpg

img-9575.jpg

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.