Meram'ın tarihçesi

Meram'ın tarihçesi
Meram kelimesi, Konyalıca; “Amaç, arzu, hedef, gaye, tema” anlamlarında. Herkesin görmek, kavuşmak, gezmek, yaşamak için can attığı bu cennet mesireliğin özel adı olmuş. Böylece anıla gelmiş.

Meram kelimesi, Konyalıca; “Amaç, arzu, hedef, gaye, tema” anlamlarında. Herkesin görmek, kavuşmak, gezmek, yaşamak için can attığı bu cennet mesireliğin özel adı olmuş. Böylece anıla gelmiş. Bu adla tarihlere, belgelere, vakfiyelere, seyahat-nâmelere, kitaplara, şiirlere geçmiş, dilden dile, gönülden gönle yayılmış. Meram, şehir merkezinin batısında 8 km. mesâfede. Batıdaki Loras Dağı’nın dik meyilli çıplak yamaçları ile bu yamaçların doğu eteklerinde Konya yönüne doğru yelpaze gibi açılan bir yeşillikler armonisi. Bu yeşilliklerle kaplı yamaçların yanı sıra Konya ovasının bu taraftaki düzlüğünün bir kısmını da içine alır.

6.jpg

Meram asıl güzelliğini, kişiliğini ve dillere destan ününü, Selçuklular zamanında alır. Bu güzellikler, Karamanoğulları, Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemlerinde artan bir câzibe ve efsunkârlıkla devam eder gelir. Selçuklu Konyasını dışardan kuşatan surların oniki kapısından biri Meram’a giden yola açılıyordu ve adı da “Meram Kapısı” idi. Meram’ın Mevlâna’lı ve Mevlevîli asırları, Selçuklu başkenti Konya’nın kültür tarihine unutulmaz hatıralar kazandırmış. Akan suya, açan çiçeğe, kokan güle, yeşeren yaprağa sinen; esen melteme karışan; aşk, mânâ, marifet dolu tadına doyulmaz sohbetler, satırlarda ve dillerde yerini almış. Mimariye geçmiş, Meram’daki mescidlerin, türbelerin, daru’l-huffâzların (hâfız mektepleri), evlerin, konakların taşına, mermerine, ahşabına, harcına karışmış, bize kadar gelmiş.

Karamanoğulları dönemindeki aşk, şevk ve zevk günlerinin mimarideki tecellisi, Hasbeyoğlu Mescidi’ni, Daru’l-huffâzı’nı, Hamamını bize armağan etmiş. Osmanlı asırlarındaki Meram bir başka güzellik, bir başka lâtafet, bir başka zarâfette. O kadar efsunkâr ki, Konya’ya gelen ünlü misafirler, beyler, şehzâdeler, sultanlar, Meram’da ağırlanıyorlar. Sultan IV. Murad, 1637 Haziran’ındaki gelişinde Meram Bağları’nda dinlenir. Mektep, mescid, türbe, konak, değirmen, fırın, dükkân ve çarşılarla donatılmış. Meram’a yerleşip kışlayan ailelerin çocukları için “Cedidiyye”, “Hadika-i Maarif”, “Sefiyye” adında okullar açılmış.

10.jpg


Cumhuriyet yıllarında yeni güzellikler, imkânlar elde eder, Meram. Modern araçlar, çağdaş yönetim, kurum ve kuruluşlara erişir. Çağdaş imkânlar, elektrik, su, yol, ulaşım, Meram’a ve Meramlı’ya daha rahat ve kolay yaşama sevinci ve huzuru verir. Yeni okullar, hastaneler, kütüphaneler hizmete sunulur. Dağların gerisinden toparlanıp gelen ve Loras ile Takkeli Dağları’nın eteklerinden coşan ırmağın binlerce yüzyıldan beri aka aka meydana getirdiği dere vadisinin, Konya Ovası’na açılan ağzına kurulmuş Meram, yemyeşil çimenler, koyu gölgesi asırlık ağaçla.

Mevlâna

Gönüller Sultanı Mevlâna Celâleddin Rûmî’nin unutulmaz hatıraları arasında Meram’ın özel bir yeri var. O büyük Hak Âşığı da sık sık Meram’a gider, sohbet ve sema meclisleri kurulur. O, en coşkulu şiirlerini burada yazar. Çelebi Hüsâmeddin’in bağında can dostları ile birbirinden güzel aşk, mânâ, edep ve lâhûtî konuların dillendiği ledünnî sohbetler yapar. Bu coşku ile göğe kanat açıp pervâz eden dervişlerin sema’ını seyreder.

konya-tarihi-001.jpg

Geliniz Meram’daki Mevlâna günlerinden birkaç hatırayı, Eflâkî’den dinleyelim: Bir gün Mevlâna Hazretleri, gönül dostlarıyla birlikte Meram Mescidi’nden şehre dönüyordu. Birdenbire ihtiyar bir rahip karşılarına çıkıp önlerinde baş koymaya başladı. Mevlâna ona: “Sen mi yaşlısın, sakalın mı?” diye sordu. Rahip “Ben, sakalımdan yirmi yıl daha büyüğüm, o daha sonra çıktı” dedi. Bunun üzerine Mevlâna: “Ey zavallı! O senden daha sonra çıktığı halde, erişti ve kemâle erdi. Sen evvelce nasıl idiysen şimdi de siyahlık, perişanlık ve hamlık içinde yüzüyorsun. Eğer değişmez ve olgunlaşmazsan yazıklar olsun sana!” buyurdu.

konya-mevlana-2-001.jpg

Rahip hemen zünnarını kopardı ve îman getirerek inançlı Müslümanlardan oldu. Seriyy-i Sakatî’nin sırrı olan Malatyalı Mevlâna Şemseddin (Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun) şöyle rivayet etti ki: Şeyh Seyfeddin-i Baharzî’nin oğlu Müzhirüddin Konya’ya gelince bütün ulular ve faziletli kişiler onun ziyaretine gitti ve onu son derece ağırladılar. Tesadüfen o gün de Mevlâna Hazretleri bütün dostlarla birlikte Meram Mescidi’ne gitmişlerdi. Şeyh Muzhirüddin der ki: “Acaba benim Konya’ya geldiğim haberi Mevlâna’nın mübarek kulağına gitmemiş mi? Çünkü (bir şehre) gelen ziyâret edilir, denilmiştir.”

Mevlâna’nın arkadaşlarından bir dânişmend (derviş), onun bu sözünü işitti. Öte tarafta Mevlâna, hakikatleri takrir sırasında birdenbire: “Ey kardeş! Gelen biziz, sen değilsin. Sen ve senin gibilerin bizi ziyaret etmeleri ve bizimle müşerref olmaları lazımdır.” demeğe başladı. Mecliste bulunanlar: “Mevlâna Hazretleri nereye ve kime hitap ediyor?” diye nükte ve işârete şaştılar.

19.jpg

Ondan sonra Mevlâna: “Biri Bağdad’dan geldi, öteki kendi ev ve mahallesinden dışarı çıktı. Hangisini ziyaret etmek daha iyi olur?” diye bir misâl getirdi. Orada bulunanlar: “Bağdad ülkesinden geleni ziyâret etmek daha iyi olur. Onu ziyâret edip ağırlamak vaciptir.” dediler. Mevlâna: “Hakikatte biz mekânsızlık Bağdad’ından geldik. Bu aziz şeyhzâde ise, bu dünyanın bir mahallesinden geliyor. O halde ziyaret edilmeğe ve ağırlanmaya o değil, biz daha lâyığız.”

“Biz ruh âlemi Bağdad’ında, Mansûr’un (darağacına çekilmesi) gürültüsünden önce ene’l-Hak diyorduk.”
Bunun üzerine müritler sevindiler ve şükrettiler. Bu hikâyeyi rivâyet eden buyurdu ki: -Şehre girdiğim vakit Müzhirüddin’in müridlerinden: “Şeyhzâde’niz bu gün ne anlattı? diye sordum. Onlar, olduğu gibi bu hâdisenin hikâyesini anlattılar. Bu haberi işitince aklım başımdan gitti. Bunu Şeyhzâde’ye bildirdiler. Kalkıp yaya olarak Mevlâna Hazretleri’ni ziyârete geldi ve hakkı teslim etti. Mevlâna’yı sevenlerden oldu ve ona: ‘Babam senin hakkında: “Demirden çarık giy ve eline demirden asâ al, Mevlâna’yı aramaya git; çünkü, o ulu kişinin sohbetine nâil olmak farzlarından biridir.’ Diyerek tenbih ederdi. Babamın bu sözü gerçekten doğru imiş. Mevlâna’nın yüceliği, babamın söylemiş olduğundan yüz bin mislidir. “Senin olgunluğunu vasfetmek için ne söyledilerse, yine de bir şey söylemiş değillerdir. Sen söylediklerinden yüz şu kadar daha fazla kemal sahibisin” dedi.

37-001.jpg
MERAM KÖPRÜSÜ

Meram Çayı üzerinde büyüklü küçüklü köprüler arasında en ünlü olanı bu. Yerli yabancı pek çok meraklının objektifine ve fırçasına poz vermiş. Hasbeyoğlu Hamamı (Meram Hamamı) önünde. Herhangi bir kitabe bulunmamakta. Selçuklular döneminden kaldığını veya o köprünün taşları da kullanılarak Karamanoğulları zamanında yenilendiğini kabul edebiliriz. İnşasında gayr-i İslâmî dönemin taş ve mermerleri de kullanılmış.

20191029-2-39040519-48949246-web.jpg

Tarihi köprü, dört gözden müteşekkil. Dere seviyesine göre iki kıyı arasında fazla bir yükseklik bulunmadığı için gözleri küçük ve basık. Kemerleri yükselen ayaklardan ortadakilerin topuk ve burunlarında fazla bir orijinallik görülmez. Tempan, temele kadar indirilmiş. Ancak ana yatakta bulunan iki orta ayağın mukavemetini artırmak için, sonradan bazı destekler eklenmiş. Kesme taşlarla yapılmış olan köprü, birçok tamirlerle günümüze gelmiş. Hayli değişikliğe uğramış durumda.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.