MEVLÂNA DERGÂHI

MEVLÂNA DERGÂHI
Konya Müzeler Müdür Yardımcısı Dr. Naci Bakırcı Mevlana Dergahı ve Müzesi'nin tarihini Pusula için yazdı

                                                           Dr.Naci BAKIRCI

Konya surlarının dışında Selçuklu Sarayına âit olduğu ifâde edilen Gül Bahçesi, Sultan Alâeddin Keykubâd tarafından, dâvetini kırmayıp Karaman’dan Konya’ya gelen Mevlânâ’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddin Veled’e hediye edilmiştir.

Bahâeddin Veled 1231 yılında vefat edince, “kendisinin, çocuklarının ve ahfâdının kabirlerinin burada bulunmasını arzu ettiği” vasiyeti uyarınca, Gül Bahçesi’ne defnedilir.  Daha sonra 1273 yılında Hakk’a kavuşan Hz. Mevlâna da bu bahçeye defin edilir.

            Hz. Mevlâna’nın kabri üzerine yaptırılan türbe etrafında  Mevlâna Dergâhını  oluşturan semâhâne, mescid, derviş hücreleri, matbah-ı şerîf gibi yapılar inşâ edilir. 

DERGÂHIN KAPILARI

DERVÎŞÂN KAPISI

Mevlâna Müzesi’nin meydana açılan batı yöndeki cümle giriş kapısıdır. Mevlevî dervişleri bu kapıyı kullandıkları için Dervîşân Kapısı adıyla anıla gelmiştir. Kapının söveleri kurşunî mermerden olup basık bir kapı açıklığına sahiptir. Kapının kurşun kaplı alınlığında mermerden yapılmış destarlı Mevlevî sikkesi ile yan sövelerinde ve kemer alınlığında tevazu zincirinin kancaları yer almaktadır.

Kapı kemerinin üzerine Dedegân Hücreleri ve Dervîşân Kapısının Sultan III. Murad tarafından yaptırıldığını gösteren  Sultan II. Mahmud’un kitabesinde:

Selîm Hân oğlu Şâh Sultân Murâd Hân

Bu hânkâhı yapıp binâ eyledi

Mevlevîler burada oturalar

Her seher Kur’ân ve duâ okunarak irşâd olalar

Gönül bu binâyı görüp târîh söyledi:

Yapılan binâlar (dedegân/dervîş hücreleri) cennet evlerine benzedi - 1584”.

yazılıdır.

ÇELEBİYÂN KAPISI

Dergâhın kuzey kapısıdır. Çelebi Evine ve Çelebilerin ikamet ettiği mahalle açıldığı ve Çelebi Efendilerce kullandığı için Çelebiyân Kapısı olarak adlandırılmıştır. Kapı kemeri üzerinde onarımı yaptıran Adlî mahlaslı Sultan II. Mahmud’un tuğrası ile kapı sövelerinde ve kemer alınlığında dergâhlar açık iken kullanılan tevazu zincirlerinin  takıldığı kancalar yer almaktadır.

HÂMÛŞÂN KAPISI

Dergâhın güneyinde Üçler Mezarlığına bakan kapısıdır. Osmanlı Sultanı II. Mahmûd tarafından yaptırılan söveleri gök mermerden, sundurması ahşaptan yapılan kapının üzerinde Sultânın Adlî imzalı mermerden yapılmış tuğrası mevcuttur.

PÎR KAPISI  (KÜSTÂHÂN KAPISI)

Dergâhın doğusunda Gül Bahçesi’ne açılan kapıdır.  Davranışları sebebiyle ihtar ve ikaz edilen, nihayet Dergâh’tan uzaklaştırılması gereken kişilere akşamdan sonra bu kapıdan yol verildiği için Küstâhân Kapısı olarak da isimlendirilmektedir.

Veled Çelebi İzbudak tarafından yaptırılmış olan kapının kitabesi bulunmamaktadır.

TÜRBE GİRİŞİ Tilâvet Odası kapısının önünde mermer şebeke ile çevrili küçük bir avludan müzenin iç kısmına girilir. Mermer söveli, basık kemerli kapının sitilize edilmiş bitki motifleri bulunan kanatları ahşaptan kündekârî tekniğiyle yapılmıştır. Aynalığında Sultan Veled’e âit “Ey tâlib, öğüdümü canla başla kabûl et. Doğruların eşiğine baş koy” anlamındaki beyit ile giriş kapısının kanatlarının aynalığında 1926 yılında Müze Müdürü Yusuf Akyurt’un kûfî hattı ile “Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi” yazısı bulunmaktadır.

Giriş kapısının en yukarısında Hattat Mehmed Sâdık tarafından altın varakla yazılmış “Yâ Hazret-i Mevlânâ” levhası, bunun altında Molla Câmî’nin, Hz. Mevlâna’nın türbesini ziyaret ederken söylediği:  (Bu makâm âşıkların kâbesi oldu. Buraya noksan gelen tamamlandı) beytinin celî ta‘lîk hattı ile yazılı olduğu levha ile daha altta Mevlânâ Dergâhı’nda esaslı onarımlar yaptıran Sultan II. Mahmud’un altın varaklı tuğrası yer almaktadır.

 

TİLÂVET ODASI

Dergâhların açık olduğu dönemde sabah namâzından sonra Kur’ân-ı Kerîm okunduğu için “Tilâvet Odası” olarak adlandırılır. “Bâb-ı Şerîf”, şerefli kapı ile girilen bu mekânın kubbesi kalem işi ve hat sanatı örnekleriyle bezelidir.

Tilâvet Odasının kubbe eteklerinde siyah zemin üzerine altın yaldızla yazılmış dikdörtgen yazı kuşaklarında “Olar kim cümle ashâb efzalidir. Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali’dir” yazısı ile pandantiflerde yer alan madalyonlarda celî sülüs hattı ile; “Allâhu veliyyü’t-tevfîk, ni‘me’l-mevlâ ve ni‘me’r-refîk.” (Başarının sahibi Allah’tır. O ne güzel dosttur, ne güzel Mevlâdır) yazılıdır.

GÜMÜŞ KAPI:

Tilâvet Odası’ndan türbeye geçişi sağlayan kapıdır. Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Vezir Hasan Paşa tarafından yaptırılan kapı 1599 yılında türbeye hediye edilmiştir.

Cevizden yapılmış iki kanatlı kapının üzeri gümüş levhalarla kaplanmış olup, levhalar dörtgen ve kare biçimli panolarla üçe bölünmüş olan kapıda:

 “Sadr-ı a‘zam Muhammedin halefi

  Vüzerâ serveri Hasan Paşa

  Âsitânına bâb-ı Monlânın

  Etti elf ü semânede ihdâ”

yazılıdır.

Gümüş kapının Diyarbakır Valisi Hasan Paşa tarafından devrin ünlü kuyumcusu Diyarbakırlı Ahmed veya onun yetiştirdiği ustalardan birine yaptırıldığı kabul edilir.

KIBÂBÜ’L-AKTÂB

Huzur-ı Pîr’in güneyinde yerden 70 cm. yüksekliğinde doğu-batı yönünde uzanan mezar sandukalarının bulunduğu üzeri kubbelerle örtülü kısımdır. Gümüş kafesten itibaren  boydan boya yaldızlı şua biçimli Sultan II. Mahmûd döneminde yaptırılan demir parmaklıkla ayrılmıştır.

Kıbâbu’l-Aktâb’ın duvarları kalem işi ve yazılarla, kubbelerin etekleri salbek motifleriyle süslenmiştir. Bu süslemeler ilk olarak II. Bayezid döneminde yapılmıştır. Zamanla kaybolan bu süslemelerin üzerine 19.yy.da kalem işi süslemeler uygulanmıştır.

Kıbâbu’l-Aktâb, Hz.Mevlâna’nın türbesi ile türbenin doğu yönünde bulunan mezarları da içine almakta ve toplam 63 sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalar Sultânu’l-Ulemâ Bahâeddin Veled,  Hz. Mevlâna’nın eşi Kerra Hatun, kızı Melîke Hatun, oğlu Sultan Veled, Muzafferüddin Emir Âlim Çelebi, Çelebi Hüsâmeddin, Selâhaddin Zerkûbî, Şeyh Kerîmüddin, Sipehsâlar, Ulu Ârif Çelebi gibi Mevlevî büyüklerine aittir. Bu kısma defin 1925 yılında Hediye Hanım’la son bulmuştur.

Gümüş kapıdan Huzûr-ı Pîr’e girildikten sonra kapının iki yanında aynalı biçimde yazılmış “Hû” yazısı ile duvarlarda müsennâ celî sülüs Besmele, yine duvarlarda, pencerelerin üstlerinde ve yanlarında celî sülüs ve kûfî hattı ile Cenâb-ı Hakk’ın Esmâ-i Hüsnâ’sından “El-Müte‘âlî(yüce), El-Birr(lûtufkâr), Et-Tevvâb(tövbeleri kabul eden), El-Müntakim(suçları cezasız bırakmayan), Yâ Allah, Yâ Vâlî(ey dost), Yâ Âhir(ey son), El-Hâliku’l-Bârî(yaratan, varlık veren), El-Musavvir(tasvîr eden, her şeye şekil ve sûret veren), El-Hayy(mutlak hayat sahibi), El-Kayyûm(her şey onunla kâim olan), El-Vâcidü’l-Mâcid(istediğini anında bulan, şan şeref sahibi), Yâ Vehhâb(ey hîbe eden), Yâ Rezzâk(ey rızık veren), Yâ Fettâh(ey açan), El-Cebbâr(zorla yaptıran), El-Mütekebbir(yegâne büyük), El-Bedî‘(örneksiz ve eşsiz yaratan), El-Bâkî(sonsuz varlığa sahip olan), El-Vâris(Her şeyin hakiki sahibi olan) ve Er-Reşîd(doğru yolu gösteren) yazılıdır.

HUZÛR-I PÎR

Huzûr-ı Pîr; Gümüş kapıdan Hz.Mevlâna’nın türbesine kadar uzanan ve Kademât-ı Pîr denilen mekânın güney kısmında yer alan Hz. Mevlâna’nın ailesi ile Mevlevî büyüklerinin mezarlarının bulunduğu Kıbâbu’l- Aktâb, Post Kubbesi, aileyle birlikte Konya’ya gelen Horasan erenlerinin sandukaları ve külliyenin ilk yapısı olan Kubbe-i Hadrâ’dan meydana gelen alanın tamamına verilen isimdir.

Huzûr-ı Pîr’de sergilenen gümüş kandiller ile deve kuşu yumurtaları dikkat çekmektedir.

Dâhil-i Uşşâk’ta üst örtüyü oluşturan kubbelerin ne zaman yapıldığı belli olmamakla birlikte Gümüş Eşiğin önündeki mekânı örten mukarnas kavsaralı post kubbesinin Kanunî döneminde inşa edildiği düşünülmektedir. Kubbelerin merkezinde ve kasnakta kalem işi süslemeler ile kubbe geçişlerinde Allah, Muhammed ve dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu madalyonlar bulunmaktadır.

Huzur-ı Pir’de, türbeye doğru ilerlerken güney yönde iki mihrap bulunmaktadır.

NİYÂZ PENCERESİ

Hz. Mevlâna’nın türbesi ile birlikte soyundan gelenlerin ve Mevlevî büyüklerinin mezarlarını görecek biçimde Dergâhın güney duvarına açılmış penceredir. 1900’lü yılların başlarında yapılarak önce Çelebi Dâiresi, daha sonraları İhtisas Kütüphanesi olarak kullanılan, son düzenlemeyle ziyarete yeniden açılacak olan mekânda yer almaktadır.

Türbeye girilmeden gerçekleştirilen ziyaretlerde duâ bu pencereden okunur, bu pencerenin önünden niyazda bulunulurdu. Demir parmaklıklı ve iki kanatlı pencerenin çini işlemeli kemeri üzerine kalem işi büyük bir Mevlevî sikkesi resmedilmiş, sikkenin üzerine ta‘lîk hattı ile Hz.Mevlâna’nın: “Yâ Hz. Mevlânâ! Ey keremde, yücelikte, nur saçıcılıkta güneşin, ayın ve yıldızların kendisine kul köle kesildiği güzel. Garip âşıklar senin kapından başka bir yol bulamasınlar diye, bütün kapılar kapatılmış, yalnız senin kapın açık bırakılmıştır.” rubâîsi yazılmıştır.

Mevlevî kaynaklarında Yavuz Sultan Selîm’in Mısır seferine giderken bu pencerede duâ ettiği ve Atatürk’ün 1931 yılında müze ziyaretinde bu penceredeki yazıları Hasan Ali Yücel’e okutturduğu ifade edilmektedir. Son yıllarda ise 8. Cumhurbaşkanımız rahmetli Turğut Özal ile 12. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’da bu pencereden dua etmişlerdir.

 

HZ. MEVLÂNA’NIN TÜRBESİ

Hz.Mevlâna’nın Hakk’a yürüyüşünden bir yıl sonra, oğlu Sultan Veled’den izin alınarak Selçuklu Sarayı’ndan Alâmeddin Kayser ile Emir Süleyman Pervâne’nin karısı Gürcü Hâtun tarafından 1274’te Tebrizli Mimar Bedreddin’e yaptırılır.

Dört sütun (fil ayağı) üzerinde yükselen, güney cephesi kapalı diğer üç tarafı açık olan türbe, geleneğe uygun olarak mezar odası, gövde ve külâh kısımlarından oluşur.

Türbenin Karamanoğlu Alâaddin Bey tarafından yaptırılan on altı dilimli gövdesi ve külâhı, dışı turkuaz renkli çinilerle kaplandığı için “Kubbe-i Hadrâ” (Yeşil Kubbe) adını almıştır.

Gövde ile külâh arasında, gövdeyi çepeçevre saran bir şerit hâlinde lâcivert zemin üzerine beyaz sülüs hattı ile Âyete’l-Kürsî yazılıdır. Sikke motifli, altın kaplı alemi bulunan türbenin yapım kitabesi yoktur.

Türbenin zaman zaman yenilenen çinileri son olarak 1964 yılı onarımında Kütahya’dan getirtilen çinilerle değiştirilmiştir.

Hz. Mevlâna ve oğlu Sultan Veled’in sandukaları üzerinde Sultan II.Abdülhamid tarafından yaptırılarak Dergâha hediye edilen altın ve gümüş işlemeli pûşîde örtülüdür.

Sandukanın ön tarafında 1597 yılında Maraş Mîrimîrânı Mahmûd Paşa tarafından Kalemkâr İlyas’a fevkalâde sanatkârâne şekilde yaptırılan gümüş kafes bulunmaktadır. Kafesin alınlığında şâir Mânî’nin otuz iki beyitlik Türkçe şiiri mevcuttur.

Gümüş kafesin hemen altında yer alan ve 18. yy.da yaptırılan Gümüş Eşik iki basamaklıdır. Mi‘râc-ı Sîmpâye de denilen bu eşik, bir hürmet ifadesi olmak üzere Şeb-i Arûs törenlerinde Hz. Mevlâna’nın Cenâb-ı Hakk’a vuslat vaktinde yapılan duâdan sonra ziyaretçiler tarafından tazimle selâmlanıp öpülür.

Türbede, Karamanoğulları ve  Osmanlılar döneminde gerçekleştirilen onarımların en önemlisi II. Bayezid  zamanında yapılmış olanıdır.  Türbenin güney duvarında iç yüzünde bulunan iki satırlık sülüs hattı ile yazılmış olan kitabede  “Yeşil kubbe, Mehmed Han’ın oğlu; kendisinden yardım talep edilen Allah tarafından saltanatı teyid edilen Sultan Bayezid’in hükümdarlığı zamanında zayıf kulu Halepli Mevlevî Mehmed oğlu Abdurrahman’ın elleriyle nakşedilmiştir” ibaresi yer almaktadır.

POST KUBBESİ

Hz. Mevlânâ’nın türbesi ile semâhâne arasında kristal âvîzenin asılı olduğu mukarnas kavsaralı kubbeye denir. Âvîze, Osmanlı Şeyhülislâmlarından Molla Sâhib tarafından Mevlânâ Dergâhına hediye edilir. Âvîzenin yanında yekpâre mermerden yapılmış iki adet zincir askılık ile bir aynalık sergilenmektedir. Ayna askılık, semâ yapan dervişlerin yansımalarının görülebilmesi için kullanılmıştır.

SEMÂHÂNE

Âyîn-i Şerîfin icrâ edildiği semâhâneler “Meydân-ı Şerîf” alarak da adlandırılırlar. Mevlevîhânelerin aslî mekânlarından olup, türbeye bağlı olarak inşâ edilirler. Türbenin kuzeyinde yer alan ve mimârî bakımdan Kânûnî dönemi özellikleri taşıyan Semâhâne, doğusunda yer aldığı mescidle birlikte Sultan II. Selîm tarafından yaptırılır. Doğu ve kuzeyinde bulunan iki katlı mahfeller; alt kat misafirler ve mutrıb heyeti, üst kat hanımlara âit  olmak üzere Sultan II. Abdülhamîd tarafından inşâ ettirilir. Kubbe ve duvarlarında bulunan pencerelerle ferah bir görünüm kazanan bu mekânda, semânın başında okunan “nat” için de “nat-ı şerîf kürsüsü” mevcuttur.

Kubbesinde 16. yüzyılda yapılmış geometrik, rûmî ve hatâyî motiflerin kullanıldığı kalemişi bezemelerin merkezinde mavi zemin üzerine beyaz renkle istif edilmiş dairevî bordürde kırmızı renkte altı defa “Yâ âlimen bi-hâli aleyke ittikâli” (Ey benim halime vakıf olan, sadece sana güvenir sana dayanırım) yazısı yer almaktadır.

Kalem işi bezemelerin arasında madalyonları çevreleyen 6 köşeli yıldızın uçlarında yer alan yaprak biçimli motiflerde “Ya Allah Ya Hayy” yazıları bulunmaktadır.

Kubbe geçişlerindeki dört pandantifte kırmızı zemin üzerine beyaz renkte müsennâ (aynalı) biçimde istif edilmiş, celî sülüs hattı ile Allah, Muhammed, Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali isimleri yer almaktadır.

Semâhânenin yan duvarları 1888 yılında Konyalı sanatkâr Mahbûb Efendi tarafından yapılan Mevlevî büyüklerinin isimlerinin yazılı olduğu madalyonlarla bezelidir.

MESCİD

Giriş kapısı ile avluya açılan, Çerağ kapısından Türbeye, kuzey doğusundaki küçük kapıdan da Semâhâne’ye geçilen Mescid, Semâhâne ile birlikte Sultan II.Selîm tarafından yaptırılmıştır. Kalem işi süslemeler bulunan geniş ve ferah kubbesi, mermer mihrâbı ve kürsüsü, ahşap müezzin mahfeli ile dikkat çekici bir zarâfete sâhiptir. Semâhâneye göre zemîni yüksek tutulan mescidin kuzeybatı köşesindeki bir merdivenle yirminci yüzyıl başlarında yapılmış olan tek şerefeli minâreye çıkılır.

Mescidde ziyaretcilerimiz namazlarını edâ edebilmektedir.

MATBAH-I ŞERÎF (MUTFAK)

Sultan 3. Murad tarafından Dervîş hücreleri ile birlikte 1584’te bazı bölümleri iki katlı olarak yaptırılan Matbah, 1867’de onarım görür. Basık kemerli, mermer söveli giriş kapısından sonra üzeri beşik tonozla örtülü koridorla girilen Matbah’ın sağ tarafında Âteşbâz Velî Makâmı olarak kabûl edilen, yemeklerin pişirildiği ocaklar ile sol tarafında  canların kaldıkları ikinci kata çıkılan merdivenin altında “Saka postu” olarak adlandırılan sekili kısım bulunur. Saka postunun hizasında bulunan ahşap kapıdan mutfağın bodrum katına inilir. Mutfağın güneyinde çapraz tonoz örtülü, yerden yüksek ahşapla kaplanmış seki hâlindeki bölümde semâ talimi yapıldığını gösteren iki adet semâ talim çivisi bulunmaktadır. Doğu, güney ve batı yönüne açılan sekiz pencere bulunan Matbah’ta günümüzde Kazancı Dede, Pazarcı, Nevniyâz, semâ talîmi yapan dervişler ile Mevlevî sofrası ve sohbet âdâbı canlandırılmaktadır.

MEYDÂN-I ŞERÎF

Derviş Hücrelerinin güney batı yönünde Matbah-ı Şerîf’in bitişiğindedir. Dikdörtgen şeklinde ferah, geniş bir salon halindeki oda günümüzde misafirlerin ağırlandığı ve önemli protokol görüşmelerinin yapıldığı Müze Müdürü Odası olarak kullanılmaktadır.

Önce üst katı “Sikkehâne” alt katı “Meydân-ı Şerîf Odası” olarak iki katlı yaptırılan bina yıkılarak 1867’de tek katlı olarak dıştan kesme içten moloz taşla yeniden inşa edilmiştir. Tavanı Barok ve Ampir üslûbunda kalemişi tabiat manzaraları ve kıvrımlı dallarla; iki kanatlı ceviz kapı kabartma bitki motifleriyle süslenmiştir.

DEDEGÂN HÜCRELERİ (Derviş Hücreleri)

Müzenin batı ve kuzey yönünde yer alan dervîş hücreleri 1584’te Sultan III. Murâd tarafından yaptırılır. Yapım kitabesi Dervîşân kapısının üzerinde bulunan ve zamanla bazı değişikliklere uğrayan hücreler 2010’da yaptırılan restorasyonla, avluya bakan cephelerinde bulunan camekânlı çerçeveler kaldırılmak ve hücrelerin ara duvarları örülmek suretiyle eski hâline dönüştürülmüştür.

Derviş Hücreleri sırasıyla Aşcı Dede, Hücrenişin, Sultan Veled, Çelebi, Türbedar, Sertarik, Şems-i Tebrizi, Vakıf Katibi Odası biçiminde düzenlenmiş, kalan hücrelerde de Mevlevi Kıyafetleri, Mevlevi Eşyaları, Dergah Eşyaları, Mutrib Heyeti, Mesnevihan, Hat ve tezhip, Çerağ malzemeleri sergilenmeye başlanmıştır.

ŞADIRVAN

Dergâh şadırvanı 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır seferi dönüşünde yaptırılır. Şadırvanın suyu Çayırbağı mevkiinden getirilerek Mevlevîhâne’ye vakfedilmiş; getirilen su hem dergâhta kullanılmış hem de civar mahalle sâkinlerine dağıtılmıştır.

ŞEB-İ ARÛS HAVUZU

Derviş Hücrelerinin ve Matbah-ı Şerîfin önünde yer alan altıgen plânlı, gök mermerden yapılmış bir havuzdur. Havuzun suyu ejder başlı bir lüleden akar.Önceleri, Hz.Mevlânâ’nın vefat yıldönümlerinde bu havuzun etrâfında semâ edildiği, bu sebeple “Şeb-i Arûs Havuzu” dendiği rivâyet olunur.

SELSEBİL

Kuzey taraftaki Derviş Hücreleri’nin ön kısmında bulunan ve adını cennet çeşmelerinden alan selsebil Saîd Hemdem Çelebi (1814-1859) tarafından niyaz penceresinin karşısına güney ihata duvarının iç yüzüne yaptırılmıştır. Selsebilde, aynalığındaki çanakçıkların yukarıdan aşağıya 1-2-3-2-1 tertîbiyle sıralanması, bir noktadan çıkan suyun, lüleler marifetiyle çanaklara dağıldıktan sonra tekrar büyük bir çanakta toplanması sûretiyle vahdet-kesret-vahdet (birlik-çokluk-birlik) olgusu vurgulanmaktadır.

Dergah Avlusunda Osmanlı dönemine ait Fatma Hâtun Türbesi, Sinan PaşaTürbesi, Hasan Paşa Türbesi,Hürrem Paşa Türbesi,Mehmed Bey Türbesi bulunmaktadır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.