Mevlana filmi yapmak herkesin harcı değil

Mevlana filmi yapmak herkesin harcı değil
Film Yönetmenleri Derneği Başkanı Reis Çelik’le Taksim’deki ofisinde bir araya geldik. Tam da bir yönetmenden beklendiği gibi cool bir hava, sıra dışı bir ofis. Sanata dair bir söyleşinin vazgeçilmezi kahve de yerini aldı.

Ben kahve içemesem de kokusu tadını aratmadı. Eski bir gazeteci olması bu röportajı daha da zevkli hale getirdi.  Reis Çelik Türk sinemasının hangi badirelerden geçtiğini,  yönetmenlerin uğradığı hayal kırıklıklarını, dizileri, sanatçıları, en önemlisi de “Mevlana” konulu bir film çekmenin her yönetmenin harcı olmadığını anlattı.

unnamed--ff.jpg

Türk sinemasında ciddi bir ataktan bahsetmek mümkün mü?

Son dönemde önemli bir film artışı ve yönetmen çoğalması söz konusu. Film Yönetmenleri Derneği olarak 128 tane yönetmen üyemiz var. Filme bakanlığın verdiği yapım desteği arttı. Böyle olunca bir sürü yeni yönetmen projesinin bakanlıktan destek almasıyla sinemaya adım atıyor. Kimlerin elenip döküleceğini zaman gösterecek.

unnamed-f-001.jpg

Bu durum film kalitesini düşürüyor mu yoksa zenginlik, renk mi katıyor?

Elbette zenginlik, umut verici. Türkiye’de sinema sıfıra düşmüştü. Askeri darbeler, sansürler, şunlar bunlar. Türkiye tüm sanat dallarını öldürdüğü gibi sinemayı da tamamen yok etmişti. 90’ların başından itibaren bizim jenerasyon kendi kendine film yapmaya başladı. 90’lı yıllarda yılda 8-10 film anca yapılıyordu. Sonra bu 10-15 e yükseldi. Türkiye insanı da sinemayla yeniden barışmaya başladı. Salonlar açılmaya başladı. 400, 500 olan salon sayısı 3 binlere çıktı.  2005 yılındaki bakanlığın teşviki, film destekleme yasası filmlerin çoğalmasını sağladı. Bunun için yıllarca uğraştık. Sinema desteklenmeden yapılabilecek iş değil. Sinemada zenginleme başladı. Korku filmleri, macera filmleri, aşk filmleri, siyasi filmler. Her türlü film üretilmeye başladı. Bu bir kültürün oluşması için çok önemli.

unnamed.jpg

Bu kadar hızlı gelişmeye bağlı olarak film kalitelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün yılda 80, 90 film yapılıyor ama biz bunların çok az bir bölümünü görebiliyoruz. Çoğunluğu vizyona girme şansı bile bulamıyor. Şimdi filmlerin hepsi çok kaliteli değil. Yapımcılık sektörü bitmiş, gelişmemiş. Herkes kendi el yordamıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Kötü yaptığın zaman izlenmez. Bir de Türkiye’de sinema kültürü bitmiş, bitirilmiş bir kültür. İnsanların bir filmi okuması, filme nasıl bakacağını, nasıl yorumlayacağını bilmesi kültürel altyapıyla alakalı konu. Biz modern resimden bahsediyoruz. Bakıyoruz. Adam boyaları tutup tutup atmış diyoruz. Öbür tarafta ben de yaparım dediğimiz resim Newyork Sinema Müzesi’nde  milyon dolarlara satılıyor. Bu bir kültür meselesidir. İnsanı insan yapan tek şey vardır. Kültür. Onun için sinemayı okuma ve yorumlama kavramı da buna bağlı bir şeydir. Bu yüzden Recep İvedik Filmi’ni, Düğün Dernek Filmi’ni milyonlar izliyor, ama Nuri Bilge Ceylan’ın  Cannes Film Festivali’nde ödül almış filmini 30, 40 bin kişi.

Sinemayı stratejik bir yatırım aracı olarak da görüyor musunuz?

Sinema tam anlamıyla stratejik bir yatırımdır. Siz dünyaya kendinizi sinemadan daha iyi bir yolla tanıtamazsınız. Milyarlarca dolar verip yapacağınız bir reklam işe yaramayabilir. Ama Nuri Bilge Ceylan ya da başka bir arkadaşımızın filminin ulusal sahada dolaşması, ödül alması, o ülkenin insanına da, kültürüne de ciddi bir ilgiyi sağlar.

unnameddddd.jpg

Ödül almış filmlerin hep sıkıcı olduğu kanısı var.

Bu kültürle alakalı. Görüntüyü okuyamazsan, ne anlattığından, nasıl şeyler kullandığından bilgin yoksa sıkıcı gelir. Çocuklar şekeri çok sever ama ebeveynler yedirmez. Bıraksak çocuk 24 saat onla yatar kalkar. Film de öyle bir şey. Halkımız çok seviyor diye biz zararlı bir kültürü, içerisi küfürden geçilmeyen bir kültürü film diye onların karşısına koyarsak, o insanlar fazla şeker yiyen çocuklar gibi zarar görür. Oysa biz çocuğun hiç sevmediği bir şeyi veriyoruz. Şu meyveyi yiyeceksin, şunu içeceksin. Çocuk nefret ediyor ondan ama biz zorluyoruz. Toplum için de aynı. Toplumu böyle eğitmek, yükseltmek gerekiyor. Yoksa toplum körelir Sonra dini, siyaseti, hukuku her şeyi yanlış yorumlar. Her şeyi birbirine karıştırmaya başlar. O yüzden sinema kültürünün devletin desteğiyle tabana yayılması gerekiyor. Yani tabi ki ödüllü filmler Recep İvedik kadar izlenmeyecektir. Ama en azından 300, 400 bin seyirci olması gerekiyor. Türkiye 75 milyonluk bir ülke. Yıllık sinema bileti satış sayısı son yıllarda ancak 40 milyona ulaştı. Hollanda 7 milyon nüfuslu. Orada satılan bilet sayısı geçen yıl 83 milyon. Kültürlü bir toplumun göstergesi bunlar. Kültürden uzak kalan bir toplum bir birini boğazlar, öldürür tahammül edemez. Kültürü eksik olan insan aç bırakılmış insan gibi gördüğü ilk yiyeceğe saldırır ve parçalar. Kısacası kültürü olmayan insan insan falan değildir, canlıdır. Bir arada yaşama kültürümüzü geliştirmenin en önemli argümanından biri de sinemadır.  Bu gün Amerika Amerika olup dünyada tüm varlıklarını satabiliyorsa sinema sayesindedir.

İzleyici iyi filme kötü filmi nasıl ve ne zaman ayırt edebilecekler?

Okuyabildikleri zaman ayırt edecekler.  Bir geometrik denklemini bilmiyorsanız beni bundan kurtar diye yalvarırsınız. Ama biliyorsanız zevk almaya başlarsınız. Sevdirmekle alakalı.  Sizin niyetiniz bir kültürü sevdirmek mi, değil mi. Tabi ki bir toplumda Recep İvedik filmi de olacak, Dabbe de ama Bir Zamanlar Anadolu filmi de olacak. Bunların tüketimi kendi aralarında farklılıklar yaratabilir ama hepsi olursa doğru yolda gidiyoruz demektir.

vcdgala322.jpg

Türk Sineması, dünya sinemalarının neresinde yer alıyor?

Türkiye’nin dünya festivallerindeki itibarlarına bakın. Neyi konuşuyorlar. Türkiye’nin lokumlarını konuşmuyorlar. Türkiye sineması olmadan dünyada festival olmuyor.  Mutlaka Tükiye’den bir film istiyorlar. Bizim; kültürün bizi taşıyabileceğinin, kültür vagonuna binmemiz gerektiğinin farkına varmamız gerekiyor. Altından tahtlarınız kasalarınız olabilir. Ölürsünüz. Bu sadece hırsızları ilgilendirir. Bir hırsız onu çalar, satar her şey biter. Ama kültür sizi sonsuza taşıyacak emtiadır. Bugün Urartuları neyle anıyoruz. Cebinden çıkan paraya mı bakıyoruz. Bıraktıkları sanatsal eserlere bakıyoruz. Bu Hitit, Osmanlı, Roma diyoruz. 3 bin yıl geçmiş Likya duruyor. Efes duruyor.  Sanat böyle bir şeydir. Ve Türk sineması dünyada çok iyi bir yerde duruyor.

Filmde özgürlük dediğimiz zaman ne söylersiniz?

Ben 1996 yılında gazeteciliği bırakıp ”Işıklar Sönmesin” adlı ilk filmimi çektim. 15 yılla yargılandım. Niye? Kürt konusunu gündeme getirdim diye. Sonra şimdi konuşulanlara, çıkan yasalara bakmak lazım. Bugün ciddi anlamda güzel konulara değiniliyor. Elbette olacak. Daha fazlasının olması lazım.

Neden Mevlana’yla ilgili izlenesi bir çalışma yapılmıyor?

Yapılıyor ama yetersiz. Çünkü bunlar ciddi yatırımlar, araştırmalar isteyen çalışmalar. Mevlana’yı anlatmak sanatçı cesareti gerektirir. Sanatçı  bir devletin söylediklerini, sağcı ve solcunun söylediklerini yapmaz. Bağımsızdır. Her şeyi kendi başına yorumlayan ve ortaya koyandır. Mevlana filmi deyince bu konu herkesin ağzından düşmeyen bir hikâyedir. Mevlana, Şems, yaşadığı dönem. Hadi yap bakalım nasıl yapıyorsun. Destek veriyor devlet. Akıl almaz paralarla yaptırılanlar var. Politik olmamalı ama. Bir devlet sanatın özgür kapısını açacak. Dindar da komünist de, milliyetçi de film yapacak. Özgürce. Konya geçmişi kültürle dolu olan bir şehir. İçki adabından tut, sinema adabına kadar her şeyin ses kayıtları olan, stüdyo kayıtları olan, müziğin kaynadığı en önemli mekanlardan birisi. Bu şehir çok güzel sanatsal çalışmaları hakediyor. Bu şehirde sinemaların dolup taşması gerekiyor.

Siz de izlediğiniz dizileri çokça eleştiriyor musunuz?

Diziler kötü şeyler değil. Onların da kendi içlerinde kültürel işlevi var. Sinemanın itici gücü olmaya başladı. Oyuncu yetiştiriyor. Film sektörünün altyapısı için de çok yararlı. Ulusal bazda da Türkiye tanıtımına katkısı söz konusu.

Başka filmleri izlerken ne hissediyorsunuz.

Ben bir filmi rahat izleyemem. Filme gittikten sonra hikayeyi izlemediğimi görüyorum, o filme tekrar gidiyorum. Meslekten kaynaklanan bir şey. Kamerayı tuttuğu yerden başlayıp detaylarına renk, ses ayarlarına bakıyorum.

 

 

 

Reis Çelik (d. 1961 Ardahan) kimdir

 Film yönetmeni, senarist.

İlk ve orta öğrenimden sonra İstanbul'a yerleşti. İstanbul Belediye Konservatuarı'nda müzik öğrenimi ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde Uluslararası Ekonomi okudu. Dünya Gazetesi, daha sonra Günaydın Gazetesinde muhabir olarak 10 yılı aşkın çalıştı. Çok sayıda reklam filmleri ve 12 belgesel film yaptı.Fotoğrafçılık konusunda ki çalışmalarını ise aralıksız sürdürdü. 12 ayrı ülkede fotograf sergileri açtı.1992 yılında atv televizyonun kurucuları arasında yeraldı. Çok sayıda program hazırlayıp yönetti. 1995 yılında gazetecilik, televizyonculuk ve reklamcılıkla ilgili çalışmalarına son vererek tamamen sinemaya yöneldi. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.