Naylon ayakkabı çocukluğumu hatırlatır

Naylon ayakkabı çocukluğumu hatırlatır
1960 yılında kurulan Lamcı Ayakkabıcılık, bugün 3. Kuşağın da dahil olduğu bir yönetimle tüm Türkiye’de sektöründe söz sahibi. Sektörün sorunları, ayakkabı tutkusu da röportajımızda…

ÇİĞDEM KURUT'UN RÖPORTAJI

1960 yılında kurulan Lamcı Ayakkabıcılık, bugün 3. Kuşağın da dahil olduğu bir yönetimle tüm Türkiye’de sektöründe söz sahibi. Mustafa Lamcı’yla naylon ayakkabıların, lastik çizmelerin ayaklarda olduğu günlerden, bir kişinin yılda 8, 10 çift deri ayakkabı satın alır hale geldiği günlere geçiş sürecini konuştuk. Sektörün sorunları, ayakkabı tutkusu da röportajımızda…

Lamcı Ayakkabıcılık ne zaman kuruldu?

Lamcı işletmesi 1960 yılından beri baba mesleğimiz. Şu anda 3. nesil de işletmede yerini aldı.  15 metrekarelik bir işyerinde başlayan çalışmamız bugün 3 bin metrekarelik kapalı alanda devam ediyor. Babam İbrahim Lamcı’nın çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemleri hep ayakkabıcılıkta geçmiş.  Babam İlk olarak küçük bir atölyede, Mevlana civarında Kızılay’ın altındaki dükkânda zaman zaman kişiye özel ayakkabı diker, zaman zaman da kendi çapında üretim yapardı.  Devamında Çıkrıkçılar içi, sonra Eski Kunduracılarda faaliyetimizi sürdürdük.  2003 yılında da Aykent Sanayi Sitesi’ne geldik. 2006 yılında fabrikamızı kurarak imalata başladık.

Üretiminiz ayakkabı üzerine mi?

İlk zamanlar ayakkabı imalatı ve perakende satışı ile ilgileniyorduk. Sonra toptancılığa başladık. 80’li yılların sonlarına doğru ayakkabı malzemesi satmaya başladık. Yurt içi, yurt dışı fuarları takip ettik, sivil toplum kuruluşlarında yöneticiliklerimiz başladı. Sektörü yurtdışına götürmeye, yurtdışındaki yenilikleri buraya getirmeye, fuarlar, seyahatler organize etmeye başladık. Ayakkabıdan ayakkabı yan sanayiye dönüş yaptık. 2006 yılından beri ayakkabı yan sanayi imalatı yapıyoruz. Ayakkabının ilk ve son malzemelerini imal ediyoruz. Konya ve Konya dışı müşteri ağırlığımız mevcut. Son 5, 6 aydır da iş güvenliği ayakkabıları satmaya başladık. Çeşitli malzemeleri tedarik ettiğimiz firmalarla barter yoluyla takas yaparak piyasaya sunuyoruz. Konya’da da ciddi oranda iş güvenliği ayakkabısı açığı var. Bu açığı kapama çabasındayız. Ayakkabı sektörünün her dalında bulunmaya çalışıyoruz.

Sizin bu işe başlangıcınız ne zaman?

1972, İlkokul yıllarından beri işyerine gelir giderdim. İlkokulu bitirdikten sonra da devam ettim. Liseyi akşam lisesinde bitirdim. 18 yaşında vergi mükellefi oldum. O gündür bu gündür hep ticaretin içindeyim. İşimizi severek yapıyoruz. Çocuğumun biri İTÜ mimarlık mezunu olmasına rağmen onlar da sektörün içindeler. Farklı bir sektörü hiç düşünmedik.

Ticaretin zorluklarını da yaşadınız mı?

Babamızdan gördüğümüz gibi devam ettik. Yokluktan, yoksulluktan gelip pazarda bir, iki çift ayakkabı satarak bu günlere geldik. İhtiyaç hissettiğimiz zaman köşe başlarına çıktık, bayramlarda kaldırım kenarlarında ayakkabı sattık. Bunlar bizim içimize işledi. Dolayısıyla çocuklara da işledi. Bazen gece geç vakitlere kadar işyerinde duruyoruz, bazen hafta sonunu burada geçiriyoruz. Toplumda, işverende işçi sıkıntısı var, işçilerde de işçi sıkıntısı.  İş beğenmemekten kaynaklanan sıkıntı söz konusu. İnsan işini severse mutlaka kazancı olacaktır. Elbette bazı sıkıntılar yaşanır.

İtibarı kaybetmemek önemli

Biz de enflasyonlar, devalüasyonlar gördük. 1960 yılından bu yana hala buradayız. Çok para biriktirmek mi? İtibar biriktirmek mi? Esnaflığın kuralı sabır, sebat, kanaat. Yani ahilikte pabucu dama atılma meselesi var. Babamdan gördüğüm ve çocuklarıma aktardığım; pabucu dama atılan bir esnaf olmak istemiyoruz. İtibarımızı kaybetmektense servetimizi kaybetmeyi hep göze aldık.  Her sabah 6 buçukta işyerimizdeyiz. Çocuklarıma da aynısını söylüyorum. Müşterilerimizle de istişarelerimiz bu. Biz servetimizin bekçisiyiz. Sahibi değiliz. Yediğimiz, içtiğimiz bizim o günkü nafakamız, kazancımız. Ola ki zaman zaman insan hayatında sıkıntılı zamanlar yaşar. Öyle bir şey olsa bile bir köşe başında elimizde iki çift ayakkabıyla pazara çıkmak ağırımıza gitmez. Çocuklarımızı da bu şekilde yetiştirmeye çalışıyoruz.

Babadan ayakkabıcı olduğunuza göre hiç eski bir ayakkabı giymemiş olmalısınız?

Çocukluk zamanımızda böyle ayakkabılar yoktu. Naylon ayakkabılar, lastik çizmeler vardı.  Biz de onlarla büyüdük. Naylon ayakkabı deyince aklıma çocukluğum gelir. Hiç unutmam; ortaokulda son yılımdı. Çift renkli deriler çıkmıştı. Köseleli, altı kabaralı falan. Güzel bir ayakkabı.  O ayakkabı benim için unutulmaz. Ayakkabıcı olmamıza rağmen benim için çok özel, aşırı lükstü.

Ayakkabıya ulaşmak kolaylaştı mı?

Şimdi çok farklı.  Yakın bir döneme kadar insanların bir yazlık bir de kışlık olmak üzere 2 ayakkabısı olurdu. Bugün senede 6, 7 çift giyilmeye başlandı. Önceleri ayakkabı eskiyordu, yollar çamurdu. Deriyi çamur çabuk eskitir. Şu anda ayakkabılar eskiyerek atılmıyor.  Gençlerde, bayanlarda ayakkabı tüketim oranı yıllık 9, 10 çift. Erkeklerde ortalama 4,5 çift civarında.  Bunu gelir ve eğitim seviyesi de etkiliyor.  Avrupa üzerindeki tüketim çılgınlığını Türkiye de yakaladı diyebiliriz. Eskiyerek hiçbir şey değişmiyor. Dünya küçük bir köy oldu. Anında moda ya da farklı bir rüzgar herkesi hemen etkiliyor. İnsanlar ihtiyaçlarını hemen karşılıyor. İnsanlar ayağındaki ayakkabılar eskimeden yenisini alıyor.

Şu an kaç çift ayakkabınız var?

Benim senede tükettiğim ayakkabı 2 yazlık, 2 kışlık. 4 çifti geçmez. Herkesin sezonda 2 çift ayakkabısı olmalı. Bir gün birini, diğer gün birini giymeli. Ayakkabıdan çok, ayak sağlığı önemli. Toplum ayak sağlığını bilmiyor. Biz sadece ayağa kap yapıyoruz. Ayak sağlığına önem veren, vücut sağlığını sağlamış olur. Her şey ayakta başlar. Çok ama bilinçsiz alınıyor. Tüketicilere sağlıklı ayakkabı almalarını tavsiye ediyoruz. İnsanlar kendilerini 20, 25 santimlik bir alana hapsediyor. Ayakkabılarının içine. Ayağı çıplak kimse göremezsiniz. Ayağınızı hapsettiğiniz yerin konforlu olması gerekir.

Pek çok ünlü markaya üretim yapan Konya kendi markasını neden çıkaramıyor?

Ulusal markalara yıllardır üretim yapıyoruz. Konya’nın kendi markasını çıkaramamasının sebepleri var. Yalnızca ayakkabıda değil, diğer sektörlerde de. Sermaye yapılarımız yetersiz.  Toplam kalite yönetimi diye bir olgu var. Son zamanlarda kümelenme projelerine ağırlık veriliyor. Gördüğümüz şu; yerel yönetimlerin tamamının bir bütün olarak Konya’daki sektörleri nasıl kalkındırırız, nasıl ivme kazandırırız demesi lazım. Marka çıkarmak herkesin kendi gayretiyle oluyor. Teknoloji ön plana çıkıyor. Yüksek teknolojiyi yakalamamız lazım. Katma değeri yüksek ürün yapabilecek seviyedeyiz. Ama emek yoğun bir sektör.  Türkiye’de ciddi bir altyapısı var. Tüm Türkiye üzerinde 400 bine yakın çalışan kitlesi var. 2,5 saatlik ucuz mesafesinde kültürün, modanın en yoğun olduğu yerlere hitap edecek noktadayız.

Nasıl bir destek bekliyorsunuz?

Desteklerin hepsi eğitimden başlıyor. 55 yaşındayım. Bu saatten sonra bazı şeyleri değiştirmek zor. İthal edilen ürünlerin ithalatının kesilmesi lazım. Hammadde dışında. Bitmiş ürün ithal etmek kendi ayağına kurşun sıkmak gibi. Makineyi burada üretelim. Ayakkabı makineleri Türkiye’de yapılmıyor. Yapılabilir. Yerel yönetim, Meslek odaları, sektörün içindeki insanlar bir araya gelmeli. Bazı konularda devlet öncü olmalı. Piyasa ajanı yetişmesi lazım.

Sektör olarak bu yıldan umutlu musunuz?

2015 yılı kayıp yıl oldu. 2016 yılı için umudumuz var. Dinamik, güçlü bir yapımız var. Konya’dan  Almanya, İtalya, İngiltere, Dubai Suudi  Arabistan, Irak, Suriye, Türk cumhuriyetlerine , dünyanın pek çok ülkesine  ürün gönderiyoruz. Kendi markamız olmasa da başka markalarla gidiyoruz.  İmalat yapan işyeri azaldı ama imalat adeti arttı.  Konya’da 4 bin çift üreten firma var. Son teknolojiyi kullananlar var. Maliyetlerimizin düşürülmesi lazım. Esnaf üzerine düşenin fazlasını yapıyor. Konya’da 6 bine yakın kişi bu işte. Evlerini de dikkate alırsak rakam büyük.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.