“Siyasi olaylar yüzünden ailemi çok üzdüm”
Çiğdem Kurut’un Röportajı
Sedirler’de doğdu, Kalfalar’da büyüdü. Meyve bahçelerinin, ağaçların arasında yarı köy hayatı yaşadı. Pazarda su sattı, kamyonlardan karpuz indirdi. İmamın oğluydu. İslami bilgileri de küçük yaşlardan itibaren babasından aldı. Judoya merak saldı. Şeker çuvallarından dikilen judo elbisesini kendine yok yakıştırırdı. Ama öyle bir sevda oluştu ki yüreğinde o sevda tüm yaşamına şekil verdi. O sevda Türkiye’de çok az bulunan Endokrin uzmanlarından biri olmasına rağmen mesleğinin önüne geçti. Prof. Dr. Sait Gönen yaşamını, sevdasını anlattı…
Siyasi görüşünüzün nasıl bir ortamda şekillendi?
Sedirler Mahallesi’nde dünyaya geldim. Babam da Sedirler Mahallesi’ndeki Hatıp Camisi’nin imamıydı. İlk 3 yılımız orada geçti. Çocukluğum Kalfalar Mahallesi’nde Büyük Aymanas Abdülreşat Caddesi’nde geçti. İlkokula orada başladım. Kalabalık bir aileydik. Dört dayım, dayılarımın çocukları, biz. Dedemizden kalan meyve bahçelerinin, ağaçların arasında büyüdük. Hayvan beslenirdi. Böyle yarı köy hayatını andıran o zamanın Konya’sında geçti çocukluğumuz.
Okula da o kenar mahalle olarak nitelendirdiğiniz mahallede mi başladınız?
Eğitimime o bölgedeki Zafer İlkokulu’nda başladım. O zamanlar orası daha da bir kenar mahalleydi. İlk üç yılı orada okuduktan sonra rahmetli annem “Şehirdeki okullar daha iyiymiş. Seni şehirdeki okullara gönderelim” dedi ve beni Eski Garaj civarındaki Hakimiyet-i Milliye İlkokuluna aldılar. O zamanın en köklü okullarından bir tanesiydi. İyi de oldu. 5. Sınıfta parasız yatılı okulu sınavına girdiğimde İç Anadolu Bölgesi 8. olmuştum. Eğitimime oranın çok ciddi bir katkısı oldu. Ama parasız yatılı okula da gitmedim. Devrim Ortaokulu’nda eğitime devam ettim. Zaten iki okul arasında ortada bir duvar vardı.
Başarılı bir öğrenciydiniz yani?
Başarılı denilebilir, ama daha önemlisi hırslı bir öğrenciydim. Matematik dersinde ilk yazılılar okundu. Nejade Tugay diye bir matematik hocamız vardı. İlk yazılıların sonuçlarını okudu. Ben de 7 almıştım. “Notunu düşük bulan var mı ?” diye sordu. Tek benim parmağım kalkmıştı. Aslında en yüksek not alanlardan biriydim. “Sen Allah’tan belanı mı istiyorsun. Daha ne alacaktın” dedi. Dedim ki “Benim 9 ya da 10 almam lazımdı.” Hırslı bir öğrenciydim. Ama her şeyim dersler değildi. Ortaokul yıllarında sokak aralarında futbol oynardık. Judoya gitmeye başlamıştım. Şeker çuvallarından yapılmış judo elbiseleriyle judo yapıyordum.
Aile ortamınız nasıldı?
Aile ortamım belli. Babam imam. Dini, İslami bilgileri ailemden aldım. Yazları babam Uluırmak Nuraniye Kuran Kursu’nda Kuran-ı Kerim öğretip hafız yetiştiriyordu. Biz de dayımın çocukları ile birlikte Kuran-ı Kerim öğrenmek için Aymanas’tan Uluırmak’taki Nuraniye Kuran Kursu’na giderdik. Hafta sonları Muhacir Pazarı’nda su satıyorduk. Biraz daha büyüyünce kamyonlardan karpuz boşaltmaya başladık. Erken yaşta çalışmaya başladım. Ama bu zorunluluktan değildi.
Ülkücülükle lise yıllarında mı tanıştınız?
Karatay Lisesi’ne başladım. 80 öncesi yıllar. Türkiye’nin kamplara ayrıldığı, sağ, sol olaylarının giderek tırmandığı bir dönem. O zamanki adıyla Komünist Rusya’nın, Türkiye’deki sıcak denizlere de inmesi için ülkemizin bir iç savaş ortamına sürüklenmeye çalışıldığı günlerdi. Ve Konya o günlerde de muhafazakar bir şehirdi. Karatay Lisesi’nde okuduğumuz yıllarda ülkücü hareketle tanıştık. Ülkücü hareketin fikirleri o zamanki yaşımızda da doğru geldi. Sevdamız oldu. Zaten ailelerimizden mukaddesat ve inançlarımızla ilgili bir eğitim almıştık. Nasıl iyi bir Müslüman olunması gerektiğini öğrenmeye çalışmıştık. İyi bir Türk’ün aynı zamanda iyi bir Müslüman olması gerektiğini öğrendik. Ülkücü harekete kolay intibak ettiğimizi de söyleyebiliriz. Bir de serde heyecan var, delikanlılık var. Kendimizi 80 öncesi sağ sol olaylarının içinde bulduk. O yıllarda Konya Ülkü Ocakları’nda aktif olarak resmi bir görevimiz olmamasına rağmen Karatay Lisesi’nin tanınan ülkücülerinin arasında olduğumuz söyleyebilirim.
Bu kadar tanınmak boşa olmamıştır. O yıllarda ailenizi çok üzdüğünüzü düşünüyor musunuz?
Evet ailemi çok üzdüm. Rahmetli annem çok panik yapardı. Bir gün eve geç kalmışım. Babam acaba oğlumun başına bir iş mi geldi diye bütün karakolları gezmiş. Emniyette birisi de demiş, “Oğlanın terbiyesini vermezsin, böyle geceleri karakollarda ararsın.” Tabi çok üzülmüş. Geldi anlattı. Karatay Lisesi hep bu hengamede bitti. Lise ve hem üniversite döneminde hem annemi hem babamı tek siyasi olaylar yüzünden üzdüm. Ama başka hiç üzmedim.
Üzdüğünüze değdi mi?
Şimdi biz de çoluk çocuk sahibi olunca onların haklı olduğunu gecikmeli de olsa anladık. Üniversite için Antalya’ya gittim. Antalya Tıp Fakültesi’ni kazandım. Okul o zaman tamamen illegal sol örgütlerin elindeydi. Rahmetli annem Benim ülkücü camianın içinde olduğumu biliyor, cahil haliyle Antalya’yı da biliyor merak ediyordu.. Sık sık “Ben senin Yüzünden kalp hastası oldum” derdi. Biz de o zaman “Biz kocaman adam olduk. Üniversite öğrencisiyiz. Artık başımıza gelecek işi de çözeriz. Niye bizi bu kadar merak ediyor diye düşünürdük.”
Bu gün o yıllara dönseniz yine o hengamenin içerisinde yer alır mıydınız?
Bizim o zaman olaya bakış açımız Türkiye ya komünistlerin eline geçecek, biz bu ülkeyi komünistlere bırakmayacağız, Türk İslam ülkücüleri olarak bu ülkenin idaresini ele alacağız. Böyle bakıyorduk. Ya devlet başa ya kuzgun leşe.
Öyle miymiş aslı?
Şimdi bunların gerçeklik payı var ama birileri de bu ülkenin genelde vatanperver olan en dinamik gençlerini birbirleriyle çarpıştırmışlar. Baktığımda ülkücülüğün Allah ve Resulünün rızasının tahsili olarak görüyorum. Bu manada 18 yaşındaki gibi kendimi ülkücü hissediyorum. Ülkü Ocakları’na da bu milletin evlatlarının milli manevi duygularının teçhiz edilip yine milletin hizmetine sunulan okullar olarak görüyorum. Ha bu zaman zaman amacından sapmıştır, yanlış durumlar olmuştur. Kurgu doğru bir kurgu.
Üniversite yıllarınız da siyasi hareketlerle dolu mu geçti?
Antalya’da iki yıla yakın okudum ama tekrar sınavlara girerek İstanbul’a Cerrahpaşa Tıp’a geçtim. İstanbul’da da 12 Eylül olmuştu. İhtilal yılları. Ülkü Ocakları’nın tüm yönetim kadroları cezaevinde. Ülkücü hareketin lideri cezaevinde. Biz de üniversitedeyiz. Ülkücü arkadaşlarla Cerrahpaşa’da, Çapa’da, diğer fakültelerde davamızı savunmaya devam ettik. 12 Eylül şartlarında ihtilal ve sıkı yönetime rağmen tüm fakültelerde ülkücü teşkilatlarını yeniden kurduk. 1985’te Türkeş cezaevinden çıktı. İstanbul’a geldi. Öğrenci gençlik lideriydim. Başbuğ’un Yakacık’ta bir evi vardı. Biz de aynı evde kalmaya başladık. Onlar üst katta biz alt katta. Çok yakından tanıma şansı bulduk. İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı oldum. Öğrenciliğim de devam ediyordu. Hiç sene kaybetmeden okulu da bitirdim.
O yıllara bakarak “Bunu nasıl yaptım” dediğiniz oldu mu hiç?
Mutlaka olmuştur ama o cesareti veren de geri plandaki değerlere olan bağlılık. Allahın rızasına taliptik. 1985’te Yozgat’a mecburi hizmete gittim. 1986 da S.Ü. İç Hastalıklar ABD da araştırma görevliliğine başladım, 19990 da İç Hastalıkları uzmanı oldum. 93,94 sezonunda da Konyaspor Kulüp başkanlığı yaptım. İstanbul’da bile maça gitmemişken yedekten Yönetimi'ne girdiğim Kulüpte başkan oldum. 32 Yaşında belki de kulübün en genç başkanı ben olmuşumdur. Konyaspor 2. Lige düşmüştü. Kimse sahip çıkmıyor. Aldığımızda
Konyaspor’un her şeyi hacizli idi. Çekle ilk defa o zaman tanıştım. Takım sezonda fırtına gibi esti. 11 maç, 11 galibiyet aldık.
Meclis’e yabancı değilsiniz. Milletvekili olma kararını nasıl vermiştiniz?
Cerrahpaşa’da Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları dalında üst ihtisas yaptım. Aynı yıl misafir öğretim üyesi olarak Amerika’ya gittim. Amerika'da Cornell Medical Center da bir süre çalıştım. Başbuğ rahmetli olmuştu ve ilk kongrede Bahçeli’nin listesinde MYKY’ya seçildim. Amerika’da daha uzun süre kalacaktım ama ısrarlar üzerine 1999 seçimlerinde milletvekili adayı oldum. Konyalılar beni 5. sıradan parlamentoya gönderdi. Dönem bitince yine önlüğümü giydim ve “Hangi hastada kalmıştık” diye mesleğime devam ettim. S.Ü.’de Endokrinoloji bölümünü kurup 10 yıl başkanlığını yaptım.
Özel Florence Nightingale Hastaneleri, Bilgi Üniversitesi, dernek gibi kariyerinizin en başarılı çalışmalarını bırakıp neden tekrar adaysınız?
Gördüm ki Türkiye bir yol ayrımında. Toplum ayrışıyor. Hem de 80 öncesinden daha kötü ayrışıyor. Toplum kamplara bölünmüş ve iktidar da bu kutuplaşmadan beslenmiş. Restorasyonu yapacak olan da MHP.
Çocuklarınızın siyasete yaklaşımı nasıl? Sizin yaptıklarınızı çocuklarınız yapsa kulaklarını çeker misiniz?
Yapıyorlar zaten. Büyük oğlum İstanbul Ülkü Ocakları yönetimindeydi. Elektrik Elektroniği bitirdi. Bir ARGE şirketinde çalışıyor. Küçüğü de elektronik bölümünde okuyor. Öğrenci konseyi başkanı. Kızım da sınava hazırlanıyor.
Kaynak:Pusula Haber

Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.