Zanaatkârların sırrı: Sabır ve aşk!
Bir toplumun en önemli köprü ayaklarından birisi de sahip oldukları kültür varlıklarıdır. İnsan eliyle üretilmiş sanat eserleri, insanın, toplum, doğa, insan ve hayvan ile olan ilişkilerini, etkileşimlerini yansıtan önemli bir araçtır. Geleneksel el sanatları, yaşam tarzı ve gelenek-göreneklerin geleceğe taşınmasını kolaylaştırır. Zanaat, kiminin geçim kaynağı, kimisi ise bunu hobi olarak yapıyor. Ama yapan herkesin paylaştığı ortak duygu sevgi ve sabır. Sayısı gün geçtikçe azalan zanaatkârların birçoğu bu işi dedesinden öğrenmiş. Çoğu artık mesleğini çocuğuna öğretemiyor. Mesleğini hâlen zevkle, sabırla yapan ustalarımızda var.
Tesbih Ustası Nurettin Küçükokka:
İŞİNİ SEVEREK YAPACAKSIN
12 yaşından beri bu işi yaptığını belirten yakınlarının Tesbihçi Nuri Usta dediği Nurettin Küçükokka, “Bu işe İstanbul’da başladım. Oradan belli bir zaman sonra Konya’ya döndüm, Konya’da işime devam ediyorum. Bu meslekte 43’üncü yılım” dedi. Her meslekte üstün başarı sağlamanın güvenle eş değer olduğunun altını çizen Nurettin Küçükokka, “İşini çok iyi yapacaksın, güven sağlayacaksın, işinde hile yapmayacaksın. En mühim olan, ustalarımızın da söylediği gibi işini severek yapacaksın. Severek yaptığın zaman ne işi olursa olsun, başarıya ulaşma şansın var. Bizimkiler böyle seri imalat değil. Bir tesbih üç günde, beş günde, yedi günde, on günde bitiyor. Bizim işimiz çok büyük sabır gerektiriyor. Bizim iş şiir yazmaya benziyor. Bir tesbih üzerinde 18 ay çalıştığımda oluyor. Günde 1 saat 2 saat yapıyorum sonra bırakıyorum yani o sevgi, yapma isteği bir anda oluşmaz” ifadelerini kullandı. Küçükokka, Osmanlı Devleti zamanında tesbihin kullanımının daha yaygın olduğunu belirterek, “Onları elde etmek biraz zor. Onların benzerini yapmaya çalışıyoruz. O zamanki tesbihler de hile yoktu şimdiki tesbihlerin yüzde 80’nin de hile var. Kimyasal maddelerden eskiye benzetme yapıyorlar. Eski tesbihlerle şimdikilerin hiçbir alakası olmuyor. Eski tabi ki nadir bulunan malzemelerden olduğu için. Şimdi ki tesbihlerin hepsi sahte” diye konuştu. Tesbih yapımında doğal malzeme kullanılması taraftarı olduğunu ifade eden Küçükokka, “Ahşap malzemeler olarak; Abanoz, pelesenk, öd ağacı, narçıl, kuka kullanıyoruz. Bunları dokusu sert olduğundan dolayı ve çok güzel parladığı için seçiyorum. Tesbihlerimizin dışında cila, vernik ve boya olmaz. Sert lifsiz malzeme çok parlar. Yine kullandığımız malzemeler içerisinde fil dişi, dalyan dişi, lors var. Deve kemiği var. Boynuz türleri içerisinden çoğu boynuzu kullanıyoruz. Koç boynuzu, gergedan boynuzu, bufalo boynuzu, camış boynuzu bunların hepsini kullanıyoruz. Sert materyalleri kullanıyoruz. Osmanlı’dan beri bu şekilde yapılmıştır. Biz sadece yeni olarak yeni kimyasal malzemeyi bulduk. Kimyasal malzemeler ‘Yeni Sıkma Kehribar’ adı altında alınıp satılıyor. Taşlardan; Akik, lapis, mercan, inci bunlar değerli taşlardır, tesbihleri de ona göre değerli olur. Yine tesbih malzemesi olarak fosili de kullanıyoruz. Baltık ülkelerinde, çam ağaçlarının reçinesi yere damlıyor. Üzerine böcek, sinek konduğu zaman yapışıyor, kalkmıyor üzerine bir damla daha damlıyor böcek ve sinekler öyle kalıyor uzun yıllar ondan sonra fosil haline geliyor. Bizde bu fosillerden tesbih yapıyoruz” şeklinde konuştu.



Keçe Ustası Mehmet Girgiç:
KEÇECİLİK BİZİM AİLE SANATIMIZ
Keçeciliği dedesinden öğrendiğini söyleyen Konya’lı Mehmet Usta, “Keçeciliği dedem, babam, amcamla beraber yaptım, dükkânımız vardı. 13 yaşından bu yana 56 yıldır bu mesleği yapıyorum. Başka işlerde yaptım ama keçecilikten hiç uzak kalmadım” ifadelerini kullandı. Girgiç, mesleği ayakta tutabilmenin sadece aile ile sınırlı olmadığını söylerek , “Ben bu mesleği öğrenmek isteyenlere yurt içinde de öğrettim yurt dışında da öğrettim. Keçeciliğin çok az müşterisi olduğu dönemde, ben sikke yapımını bırakmadım. Mevlana civarında bir dükkân açtım orada arakiye, sikke, Derviş Han’ın kullanacağı şeyleri yaptım biraz böyle devam ettim. Yurt dışında tanındım, ilk gittiğim yer İngiltere Oxford oldu. Oxford Üniversite’sinin bir faaliyetine katıldım. Oradan Almanya’ya, Almanya’dan Amerika’ya gittim bütün bu süreç aşağı yukarı 20 yıl sürdü. Keçeciliği bu şekilde yaydık. Aksesuar anlamında keçeciliğin revaçta olduğunu belirten Girgiç, “Ben çalışmalara bakıyorum, bir bölüm güzel çalışıyor malzemelere, motiflere, oluşuma dikkat ediyor. Ama bizim içimizde olan bir bölüm, aynı keçeciliğin son dönemindeki ustaların kötü işçilik yapıp keçeciliği öldürmüş olduğu dönemdeki gibi çalışanlarda var. Bu işi hobi olarak yapanlar için söylüyorum 3-5 kuruş fazla verip, daha iyi malzemelerle 1-2 saat fazla çalışıp bu işi daha güzel yapabilirler. Ben yaptım oldu ile olmaz bu işler, bu el sanatı. Atamızdan bize sirayet etmiş devam ediyoruz, isteyene öğretiyoruz. Kullandıkları ana malzemenin keçe değil, yün olduğunun altını çizen Girgiç “ Keçe bir oluşumdur. Gelip ‘Keçe var mı? ’ diye soruyorlar, olduğunu söylüyorum sonra yünü gösteriyorlar ‘Bunu istiyorum’ diye, istedikleri şey keçe değil yün. Birçok kişi keçe ile yünü ayırt edemiyor. Keçe bir oluşumdur ham maddesi de yündür. İnsanlar önce mesleğin dilini öğrenmeli, ondan sonra mesleği öğretmeli. Ben yurt dışına çıktığım zaman orada terimler düzgün kullanılıyor, özümüze geldiğimizde bu böyle olmuyor herkes kafasına göre hareket ediyor” ifadelerini kullandı.





Ağaç Torna Ustası İsmail Işıkçeviren:
SANAT YAPMA DÖNEMİ BİTTİ
52 yıllık Ağaç Torna Ustası İsmail Işıkçeviren, “Mesleğim dededen ileri geliyor, dedemizle beraber bu mesleği sürdürdük ondan sonra babam ile beraber devam ettik, şimdi ben yapıyorum ” dedi. Işıkçeviren, ilk kez mesleği 8 yaşında yapmaya başladığını belirtip “Babam okuldan sonra beni dükkâna çağırırdı, 8 yaşında oklava zımparalayarak bu işe başladım. Babam 60 yıl bu dükkânda çıkrıkçılık yaptı. Sanat yapma dönemi bitti, iş maddiyata döndü. İnsanlar daha çok, kısa yoldan para kazanmayı tercih edebiliyorlar. Bu dükkân 130 senenin üzerinde. Eskiden İğ, oklava, bişirgeç, çamaşır tokuçları üretiyorduk ama şimdi her şey modernleşti eskiden ürettiğimiz birçok şey şimdi kullanılmıyor. Şimdi sürecek üretiyoruz, örümcek çıktı ama ebeveynler sürecekten daha çok memnun. Sürecek dediğim şey halk arasında ‘Yürüteç, örümcek’ diye de geçiyor. Eskiden çocuklar bunlarla büyürdü. Yine eskiden çok rağbet gören insanların almak için kapımızda sıra olduğu ürünümüzün adı ‘Hoppala’ şimdi ana kucağı, kanguru bunun yerini aldı. Bu iş artık bitti ben bu işi bizden yapan son kişiyim. Makine ile seri üretimde bu işi yapan çok” diye konuştu.





Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.