“Akademisyenler arasında bir fark olmalı”

“Akademisyenler arasında bir fark olmalı”
Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker, “Türkiye memur zihniyetiyle 8-5 mesaisiyle bir yere varamaz. Ben biliyorum ki 5 saat çalışmayan akademisyenler var. Çalışan akademisyenle çalışmayan akademisyenin farkı olmalı" dedi

Henüz 6 yıllık bir üniversite olmasına rağmen hızla büyüyen ve gelişen Necmettin Erbakan Üniversitesi yenilikçi projeleriyle de dikkat çekiyor. Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker ile üniversite bünyesinde yapılan çalışmaları ve akademik hayatta kadın ve erkeğin yerini konuştuk.

Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde kaç akademik personel ve öğrenci bulunuyor?

-Üniversitemiz 2016-2017 yılı itibariyle bin 525 önlisans, 22 bin 722 lisans, 6 bin 728 yüksek lisans, 707 doktora, 2 bin 796 pedagojik formasyon eğitimi ve 1004 yabancı uyruklu olmak üzere 38 bin 482 öğrencisi ile yoluna devam etmektedir. 21’i yabancı uyruklu olmak üzere bin 620 akademik personel, bin 154’ü memur ve bin 735’i taşeron olmak üzere toplam 2 bin 889 idari personel sayısı ile hizmet ediyoruz. Lisansüstü yüzde 25 hedefimize ulaştık ve korumak istiyoruz.

Üniversite bünyesine eklenecek veya düşünülen fakülte ya da bölümler var mı? Varsa süreç nasıl olacak?

-Bundan sonra daha fazla büyümek istemiyoruz. YÖK’e iki talepte bulunduk. Bunlar gerçekleştikten sonra Türkiye’nin bu kadar üniversitesi varken bizim çok da fazla büyümemiz gerekmiyor. Elimizdekileri daha kaliteli ve nitelikli pozisyonda tutup çıtayı yükseltmemiz gerekiyor. Şu anda iyi bir pozisyondayız. Bunun giderek daha nitelikli ve sağlıklı hale geleceğini düşünüyoruz.

Köyceğiz Kampüsünde ciddi anlamda ulaşım sorunu mevcut. Özellikle kış aylarında öğrenciler sıkıntı yaşıyor.  Bu konu ile ilgili proje var mı?

-Köyceğiz Kampüsünde havaların soğuması ve yağışlarla birlikte çeşitli sıkıntılar oluyor. Bu konuda tedbirleri aldık ve gerekli çalışmaları yürütüyoruz Büyükşehir Belediyesinden eksikliklerle ilgili taleplerimiz oluyor, mevcut problemlerle alakalı yetkililerle irtibat halindeyiz. Büyükşehir Belediyesinden talep edilmiş olan Köyceğiz kampüsüne alternatifli biri anayol diğeri servis yolu olmak üzere iki adet ulaşım yolu yapılması ile ilgili proje taleplerimizi de ilettik. Öğrencilerimizin ulaşım noktasında yaşadıkları sorunların çözümü için gayretle çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Kampüs içerisine yaptırılan yeni camide ne aşamadayız? Nasıl bir cami olacak?

-Meram Belediyesi aracılığıyla hayırsever Kemal Akpınar’dan bir teklifin gelmesi ve şehre kimliğini hatırlatan bir eser olarak da caminin Köyceğiz Kampüsünde şekillenmesinden büyük mutluluk duyduk. Kemal Bey’in rahmetli eşinin hatırasına böyle bir camiyi yaptırıyor olması toplumda aileye, anneye verilen önemin göstergesi olarak altı çizilmesi gerekiyor. Konya’nın en büyük camii olması ve 12 bin civarında cemaate hitap edecek olması da önemli.

 

“Devlet kademelerinde yoğun bir şekilde bayan ağırlığı görülmektedir. Bu durum Türk aile yapısını bozmaktadır” diye açıklamanız var. Bu konu ile ilgili detay verebilir misiniz?

-Birlik Vakfı Konya Şubesinde verdiğimiz seminerde Türkiye’de ve dünyada akademik personel kıyaslaması yaptık. Basına da o bölümle ilgili sadece sorduğunuz cümle yansımış. Bu vesile ile size de, seminerde detaylarıyla ve istatistiki verilerle anlattığım konuya açıklık getirmiş olayım. Dünyadaki akademik personel sayısı ile Türkiye’deki akademik personel sayısında şöyle bir paradoks var. Sınavlara bağlı olarak ALES ve YDS’nin etkisinin araştırılması gerekir. Bu sınavların çoğu soruna dönüşen sınavlar. Bu sınavlarda bayanların daha başarılı olduğu ve erkeklerin başarısız olduğuna dair bir sonuç var. Bundan dolayı da asistanlıkta daha fazla bayan var ama bu profesör, doçent sayısına yansımıyor. Nitelikli olan ve teknik anlamda daha yeterlilik isteyen sanatsal alanlar uygulamalı bilimler gibi veya hekimlik gibi bölümlerden bu sınavlar istenmemeli. Bu sistemin değişmesi gerekiyor. ALES ve YDS temelli bir talep doğru bir sistem değil. Akademik hayatta ciddi anlamda bayan artışı var ancak bunun bir devamlılığı yok. Aşağıda yığılma var ve bunların da birçoğu evlilik, doğum izni nedeniyle işe ara verince akademik personelde sıkıntı yaşanıyor. Yani profesör olanların yüzde 65’i erkek ve bayanlar arada bir yerde sistemin dışına çıkıyor. Ancak asistanlığa bakıyorsunuz profesörlükte olan rakam dağılımı aşağılarda bulunuyor. Asistanlıkta yüzde 65 bayan, yüzde 35 erkek var. Yani asistanlık sürecindeki o oranı yukarıya yansıtamıyoruz. Bizce olması gereken şey burada kendi doğal seyri içerisinde yüzde 55 veya 45 oranında erkek ya da bayan oranı olması lazım. Ancak bu sağlanamıyor. Türkiye Bilimler Akademisi’nde (TÜBA) tartıştığımız bir konu bu. TÜBA’da şu anda 250 tane seçkin üye var ancak bayan sayısı 20’yi geçmiyor. Akademik hayatın sürdürülebilir olması gerekiyor. Akademik hayatta kısa vadeli çalışmalar kimseye bir şey kazandırmaz. Sabırlı azimli çalışacak insana ihtiyaç var.

Yani siz burada kadın-erkek dağılımındaki dengesizlikten bahsediyorsunuz…

-Evet. Eğer bir yerde yüzde yüz erkek ya da kadın çalıştırıyorsanız bu bir sorundur. Bunun kendi içerisinde dengede gitmesi lazım. Bunun yolunun da KPSS, ALES, YDS’den geçmemesi gerekiyor. Bu doğru değil. Eğitim fakültelerinde, ilahiyatta yüzde 60 bayan var. Lisans eğitiminde bayan ağırlığı var. Ama bunun ilerleyen yıllarda sosyolojik olarak aileye yansımasında, kentsel olarak da bayanların daha çok ekonomik girdi sağlayan evin iş yükünü götüren bireyler olarak ailenin devamlılığına olumsuz yansıyacak şekilde bir rol değişimi söz konusu. Batıda roller değişmiş durumda. Erkek kadınların işleriyle uğraşıyor kadın da bunun karşılığında çalışıyor. Türkiye’de hem kadın evin işleriyle uğraşıyor hem de akademik hayatta devam etmeye çalışıyor. Bu sefer ortaya bir paradoks çıkıyor. Ya biz bu işi adam gibi herhangi bir pozitif ayrımcılık yapmadan hem evde hem de akademik hayatta denge içerisinde götüreceğiz. Ya da bunun sonu Türkiye’nin aileyi kaybetmesidir ki bunun ilk işaretlerini de çabuk boşanmalar ile görüyoruz. Bu da akademik kariyere yansıyor.

Akademisyenlikte cinsiyete dayalı pozitif ayrımcılığın olduğunu söylediniz…

-Cinsiyete dayalı pozitif ayrımcılıklar uzun vadede hep zarar vermiştir topluma. Şu anda şehir hayatına geçişle beraber ALES ve YDS ile bayanların daha hırslı ve daha çalışkan olmasıyla daha başarılı bir bayan toplumu var. Ama ALES ve YDS’nin kriter olmaması lazım. Burada olması gereken akademik hayatta cinsiyet ayrımı gibi bir şeyin söz konusu olmaması. Ama bize liyakat ve yetkinlik dengeli bir akademik gelecek gerekir. Bu bayan ya da erkek olur ama akademik hayatın sürdürülebilirliği önemli. Herkes evlendiği ve çocuğuna bakmak istediği takdirde sistem buna çok müsait değil. Mesela hastanelerde nöbetlerde tıkanma oluyor. Bayana gece nöbet yazamıyorsunuz. Erkek nöbete geliyor ancak bayan gelmiyor. Aynı sürede çalışma olmadığı için erkek buna tepki gösteriyor ve sorun burada çıkıyor. Bunu bir kriter olarak ortaya koyarken olması gereken bir deneyim var. Bayan daha az yetişmiş erkek daha iyi yetişmiş oluyor. Buradan kayıp başlıyor ve akademik hayatta erkek tercih ediliyor.

Erasmus gibi Avrupa Birliği projelerinin doğru bir şekilde kullanılmadığı yönünde açıklamanız olmuştu. Genel bir tespitte mi bulundunuz yoksa üniversiteler özelinde mi söylediniz?

-Biz Necmettin Erbakan Üniversitesi olarak 82 ülkeden öğrenci alıyoruz. Çeşitliliğin çok olması bizleri daha nitelikli eğitim verme anlamında da güçlendiriyor. Yalnız şunu söyleyeyim Türkiye olarak AB projelerinden çok fazla yararlanamıyoruz. AB’deki parasal katkımızın yüzde 10’unu ancak geri çekebiliyoruz. Çekilenin yüzde 5’i ancak üniversitelerin payı oluyor. Üniversitelerin AB Projelerinden yararlanma payının artırılması lazım. Bunun içinde STK, sanayi ve üniversiteler arası iş birliğinin artması lazım. Projeci olmak, akademisyenin projeden kazandığının kendisine ve ülkeye yararı olması lazım. Ama derse girmekten başka işlem yapamıyor hocalar. Üniversite hocasının her şeyini ders saati almaması lazım. Üniversite hocası proje de araştırma da yapmalı. Kendi alanında toplumsal bilgilendirme sürecini de yürütmeli ki bunlar da üniversitenin fonksiyonları. Yani sadece derse girmekle üniversite hocalığı yapmış olmuyorsunuz.

Üniversite hocalarının her alanda kendilerini geliştirmesi gerektiğini ve her 5 yılda bir denetim getirilmesi gerektiğini açıklamanızda belirttiniz. Bununla ilgili neler söylersiniz? Sözleşmeli akademisyenliğin gerekliliğinden bahsetmiştiniz. Bu nasıl bir ihtiyacı karşılayacak?

-Türkiye’deki akademik istihdam yapısı garantili istihdam. Hâlbuki biz garantili istihdam istemiyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde garantili akademik hayat mevcut değil. Sözleşmeli esnek model olarak tanımladığımız bir durumun getirilmesi lazım. Performansa bağlı olarak akademisyenin aldığı ücret değişmeli. Sistemin buna göre yeniden kurulması gerekiyor. Sistem şu anda hepimize aynı parayı veriyor. Türkiye bunu konuşmuyor ancak bunun konuşulması lazım. Türkiye memur zihniyetiyle 8-5 mesaisiyle bir yere varamaz. Hedeflerimize varacaksak bizim çalışan çalışkan insanlara ihtiyacımız var. Ben biliyorum ki 5 saat çalışmayan akademisyenler var. 15 saat çalışan da var. Bunların her birine sabit standart bir ücretlendirme yapmak doğru değil. Çalışan akademisyenle çalışmayan akademisyenin farkı olmalı. Çalışmayan sistemin dışına çıkarılmalı, çalışan çalıştığının karşılığını almalı ve motivasyon gücü olarak onu teşvik edici bir sisteme ihtiyacımız var. Akademik rekabetten sinerji elde etmeliyiz.

Yeni kurulmuş bir üniversiteden 2 tane Rektör çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Rektörlük bir atama süreci Sayın Cumhurbaşkanımız YÖK’ten gelen bilgi çerçevesinde bünyemizde bulunan iki arkadaşımızı layık görmüşler, bizler de müteşekkiriz. Öncelikle daha önce de belirttiğimiz gibi Rektörlük seçimlerinde temayül belirleme seçimlerinin kaldırılması çok isabetli olmuştur. Önümüzdeki yıllarda üniversitelerde olumlu yansımasını hep birlikte göreceğiz. Üniversiteye huzur ve nitelikli yapılanmanın katkısı olacak. Arkadaşların biri Karaman’a biri Ardahan’a gitti, tabii ki mutlu olduk. Türkiye’de üniversite sadece rektör demek değil, bir ekip çalışması paylaşım şehir ve üniversite beraber sırt sırta vererek büyümesi gereken kurumlar. Önemli olan toplumun hangi derdine çare üretebiliyoruz ne kadar katma değer üretebiliyoruz ne kadar milli gelire yansıma olarak katkımız oluyor asıl olan bunlar. Baki kalan bu kubbede, hoş bir sada bırakabilmek.

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum