Günün Aşr-ı Şerifi (Tâhâ Sûresi 1-12)

Günün Aşr-ı Şerifi (Tâhâ Sûresi 1-12)
Günün Aşr-ı Şerifi (Tâhâ Sûresi 1-12) TİLAVET: Hüseyin Ünlü (Konya Kadı İzzettin Camii İmam Hatibi)

Rahman ve Rahim olan Allah'ın (CC) adıyla...

Tâ-hâ. ﴾1﴿

Biz Kur’an’ı sana mutsuz olasın diye indirmedik. ﴾2﴿

Ancak Allah korkusu taşıyanlar için öğüt olsun diye indirdik. ﴾3﴿

O, yeri ve yüce gökleri yaratan Allah katından peyderpey gönderilmiştir. ﴾4﴿

Rahmân olan Allah arşa istivâ etmiştir. ﴾5﴿

Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında ne varsa hepsi O’nundur. ﴾6﴿

Sen sözü ister açığa vur (ister gizle), O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. ﴾7﴿

Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; en güzel isimler O’na aittir. ﴾8﴿

Mûsâ ile ilgili bilgi sana erişti mi? ﴾9﴿

Hani o bir ateş görmüş ve ailesine şöyle demişti: “Siz bekleyin, (şu uzakta) bir ateş bulunduğunu farkettim; belki ondan size bir kor parçası getiririm veya ateşin başında bir kılavuz bulurum.” ﴾10﴿

Azim olan Allah (CC) doğru söyledi.

TÂHÂ SÛRESİ (سورة طه)

KUR’ÂN-I KERÎM’İN YİRMİNCİ SÛRESİ.

Mekke döneminin ortalarına doğru Meryem sûresinden sonra nâzil olmuş, adını iki harften oluşan birinci âyetinden almıştır. Muhtevasının üçte ikisi Hz. Mûsâ’nın nübüvvetine, Firavun’la ve kendi kavmiyle mücadelesine dair olduğundan Mûsâ için kullanılan “kelîmullah” nitelemesine işaretle “Kelîm sûresi” diye de isimlendirildiği kaydedilmektedir (Âlûsî, XVI, 615). Âyet sayısı 135 olup fâsılası أ، م، و، ى harfleridir. Bunlardan mîm ve vâv birer, yâ ise birkaç defa yer almış, âyetlerin büyük çoğunluğu yâ şeklinde yazılan elifle (elif-i maksûre) son bulmuştur. Hz. Ömer’in, Müslüman oluşu sırasında yeni indiği anlaşılan Tâhâ sûresinin okuduğu âyetlerinden etkilendiği rivayet edilmektedir.

Sûrede, Allah’ın peygamberler aracılığıyla insanlara gösterdiği doğru yolun temel gerçeklerine işaret edilmekte, Hz.Peygamber teselli edilerek peygamberlik görevini mutlaka en güzel şekilde başaracağı müjdelenip kendisine karşı çıkanların uğrayacağı sonuçlar izah edilmektedir.

Resûl-i Ekrem’e, dolayısıyla Kur’an’ın varlığından haberdar olan herkese hitap mahiyetindeki girişten sonra Hz. Mûsâ’nın nübüvveti ve mücadeleleri, Hz. Âdem’in şeytanın iğvâsına kapılması, ardından tövbesinin kabul edilmesi ve kıyameti konu edinen sûrenin muhtevasını bir giriş, dört bölüm ve bir sonuç halinde incelemek mümkündür. Bazı sûrelerin başında yer alan ve isimleriyle telaffuz edilen harflerden (hurûf-ı mukattaa) tâ ve hâ ile başlayan sûrenin başında Kur’an’ın, muhatabını güçlüğe veya sıkıntıya sokmak için inmediği belirtilir. Ardından bu son ilâhî tebliğin bütün kâinatı yaratan, oradaki her şeyin mülkiyet ve yönetimine sahip bulunan Allah tarafından O’na karşı saygılı olan herkese öğüt ve uyarı vesilesi teşkil etmesi için gönderildiği belirtilir. Kulun sözlü davranışlarının gizli veya âşikâr olmasının Cenâb-ı Hak tarafından bilinmesi açısından farklılık arzetmeyeceği beyan edilir (âyet: 1-8).

Sûrenin birinci bölümü Hz. Mûsâ’ya nübüvvetin gelişinin anlatılmasıyla başlar. Mûsâ’nın aile fertleriyle birlikte Mısır’a giderken Tuvâ mevkiinde veya dürülüp yaklaştırılmış yerde (ilâhî hitaba mazhar kılınıp kendisine tevhid dininin ilkelerinin öğretildiği, asâsı ve eliyle mûcize göstereceğinin bildirildiği anlatılır. Ayrıca Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gidip hak dini tebliğ etmek ve işkenceye mâruz kalan İsrâiloğulları’nı serbest bırakmasını istemekle görevlendirildiği, Mûsâ’nın da kardeşi Hârûn’un kendisine yardımcı olarak verilmesini talep ettiği ve talebinin yerine getirildiği ifade edilir (âyet: 9-46). İkinci bölümde Hz. Mûsâ’nın Firavun’la mücadelesine yer verilerek Firavun’un gösterilen mûcizeleri sihir diye nitelendirdiği ve buna karşılık verileceğini söylediği belirtilir. Ancak büyük bir kalabalığın önünde, Hz. Mûsâ’nın asâsının bir yılana dönüşüp sihirbazların halka yılan şeklinde gösterdikleri ipleri ve sopalarını yutması üzerine sihirbazların secdeye kapanarak, “Hârûn’un ve Mûsâ’nın rabbine iman ettik” dedikleri beyan edilir. Ardından Firavun’un ağır tehditlerine rağmen sihirbazların imanlarından dönmedikleri ve çeşitli mücadeleler sonunda Mısır’ı terketmek mecburiyetinde kalan İsrâiloğulları’nı takip eden Firavun’un onların geçtiği denizde askerleriyle birlikte boğulduğu bildirilir (âyet: 47-79). Daha sonra Hz. Mûsâ’nın kavmiyle olan mücadelesine yer verilerek düşmanların işkencesinden kurtarılan, uzun yolculukları esnasında kudret helvası ve bıldırcın etiyle beslenen İsrâiloğulları’nın taşkınlık göstermemeleri için uyarıldıkları halde Mûsâ’nın vahiy almak için Tûr’a gittiği sırada onların -Hârûn’un bütün uyarılarına rağmen- Sâmirî’nin yaptığı puta taptıklarından bahsedilir ve neticede putun Hz. Mûsâ tarafından imha edildiği belirtilir (âyet: 80-98).

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.