Halil ibrahim Sayar

Halil ibrahim Sayar
Konya İmam Hatip Okulunun ilk binası olan Polis Okulu binasının kiralanmasından, yeni Okul binasının temelinin atılmasına, Konya Yüksek İslam Enstitüsünün şehre kazandırılmasından yurt binalarına varıncaya kadar babası rahmetli Hacı Sıtkı Sayar ve arka...

Konya İmam Hatip Okulunun ilk binası olan Polis Okulu binasının kiralanmasından, yeni Okul binasının temelinin atılmasına, Konya Yüksek İslam Enstitüsünün şehre kazandırılmasından yurt binalarına varıncaya kadar babası rahmetli Hacı Sıtkı Sayar ve arkadaşlarıyla birlikte çalışan, bir asra yakın olayı gören yaşayan, Konya’nın efsane isimlerinden, hayırsever isimlerinden yaşayan bir tarih olan Halil İbrahim Sayar’ın o yıllara ait anlattıklarının ve hatıralarının birinci bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

BABAM SITKI USTA ADIYLA NAM SALMIŞTI

Silleliyim. Sille nüfusuna kayıtlıyım. 1920 doğumluyum. Ancak nüfus kağıdında 1338 yani 1922 olarak yazılı.

Babam Sıtkı Sayar babasını görmemiş. Babasını 2 yaşında kaybetmiş. Kardeşi 1 yaşında. Anneleri o genç yaşında iki yavruyu büyütmek için bir daha hiç evlenmemiş.

Üzerlerine tir tir titreyerek en iyi ustaların yanına vermiş.

Konya’da ismi sayılır Sıtkı Usta ismiyle nam almış. Babamın Konya’daki eserleri arasında Mimar Muzaffer Beyle birlikte yaptığı Gazi Lisesi, Ziraat Bankası, Mimar Falih Beyle birlikte yaptığı Postane Binası, İstanbullu Ermeni bir ustanın nezaretinde yaptığı bugünkü Yapı Kredi Bankası var.

Yapı Kredi Bankasının binası Konya’nın eski eşraflarından Hacı Mehmet Rüştü biraderler tarafından yaptırılıyor.

O zamanlar hafta sonu Perşembe öğleden sonra başlıyor. Cuma tatil, Cumartesi hafta başı.

Ermeni usta, her perşembe günü babamın haftalığını bir zarfın içinde babama takdim eder, babamda olduğu gibi o zarfı ustasına verirmiş. Çalışma sistemi Hıdırellezde başlayıp, Kasım ayında sona ererdi. Kasıma kadar alınan ücretleri de hep ustasına verir.

Babam inşaat dışında, yaptığı işlerden kazandığı parayı da ustasına verince, Ermeni Usta; takdir ettiğim parayı niye ustana veriyorsun deyince bizim sistemimiz bu diyor.

Babam daha sonra Kayseri Mensucat Fabrikasını ve Ereğli Mensucat Fabrikalarını yaptı. İnşaat işlerini bıraktı. 1934-35’te Nalburiye dükkanı açtı.

whatsapp-image-2022-05-15-at-16-04-06.jpeg

OKURSAN ELİMDEN GİDERSİN

İlkokula Altınçeşme İlkokulunda başladım. Üç sınıflı bir okuldu. Okula 1927-28’de başladım.hatta biz okula devam ederken eski yazıda vardı. bizi yeni yazıyla başlattılar. Öğretmenimiz Süleyman Beydi.

Siz hesabı, hendeseyi öğrenin, öteki dersleri öğrenmeseniz de olur. Yıl sonunda bakarlar ki bu çocuğun hesabı hendesesi iyi, diğer derslerden de geçirirler derdi.

O sene birinci sınıfta kaldım. Üç senelik okulu dört senede bitirdim.

Ondan sonra Akif Paşa İlkokuluna gittim. Akif Paşa Okulu İstanbul Caddesi üzerinde aşağı yukarı Şerefşirin Mahallesine girecek sokağın köşesindeydi.

4. sınıfta Hocayla kavga ettim.

Babam işi gücü dolayısıyla benimle ilgilenemiyordu.

Hocaya ver benim nüfus kağıdımı dedim. Ben bu okulda okumayacağım. O sene 4. Sınıfta kaldım.

Aldım nüfus kağıdımı 19 Mayıs İlkokuluna geldim. 19 Mayıs İlkokulu Cezaevinin karşısında bir yerdeydi. Maarif yurduna yakındı. Daha sonra yeri değişti. Şimdiki bulunduğu yere yapıldı.

O okulda da Hocayla kavga ettim. Kendime has bir çalışma sistemim vardı. İtiraz edince, öğretmen otur yerine deyince bende tahammül edemiyordum. Beş senelik ilkokulu sekiz senede tamamladım.

Ortaokul birinci sınıfa başlamıştım. Adı sonradan Karma Ortaokulu olan Konya Ortaokuluna girdim. 1’den 2.sınıfa direkt olarak geçtim.

Okul Müdürümüz Rıfkı Baydur’du. 2. sınıfta da iyiydim.

Babam okulu bırak dedi. Ben babamı hiç görmedim. Okursan elimden gidersin.

Baba dedim bari ortaokulu bitireyim.

Yok dedi.

Ağladım. Ancak atanın sözüne uyulur ve saygı gösterilirdi. Babam beni çok severdi. Bende onu çok severdim.

1935-36 yılında okulu bıraktım. Başladım dükkanda çalışmaya.

Mesleği sevdim.

Her gün, değişik insanlarla karşılaşıyordum. Her gün değişik pazarlar açılıyordu. Her gün değişik malzemeler satılıyordu.

Mesleği o kadar sevdim ki, Pazar günleri dahi dükkanda un eleği çakardım.

Çaktığım eleklerin un koyduktan sonra tellerinin fırtmaması için o kadar gerdirerek çakardım ki, çok sağlam olurdu.

O zaman Konya’da her evde elek bulunması lazım.

Baklavalık un için ayrı, böreklik için ayrı, tandır ekmeği için ayrı elekler yapılırdı.

Bilhassa çerçiler dükkana gelir, ne kadar elek çaktıysam sıraya dizilirler hepsini alırlardı.

Çünkü mesleği sevdim.

Bütün gençlere tavsiyem şu; paradan evvel mesleği sevin.

Mesleği sevdikten sonra zaten başarırsınız. Başarılı kimseye de herkes talip olur.

Herkesin talip olduğu yerde kaç para isterse verirler.

Parayı ne olur sevmeyin gençler, ne olur mesleği sevin, hep nasihatim bu.

SEN BURADA BOYA SATSANA

Benjamin Düsiyafes adında bir Hollanda yahudisi elinde çanta ile dükkana girdi. Dükkanı şöyle bir dolaştıktan sonra;

-Sen dedi burada boya satsana.

-Boyayı kim alacak?

-Sen bir dene..

-Yolla bakalım dedim.

İstanbul’dan bana boya yolladı. Önüme şöyle bir katalog açtı. O renkler öyle bir hoşuma gitti ki. Rengarenk ışıl ışıl bir katalog.

Boyacılıkta kullanılan ne kadar malzeme varsa hepsinden bulundurmaya başladım.

Boya, zımpara, ıspatula…

Boya isteyen alçı da istiyor. 50 gram çivit ver diyor. O zamanlar yağlıboya yok. Alacaklar iki kilo kireç, içine çivit yada sarı boya atıp duvarlarını boyayacaklar.

50 gram çivit isteyene hiç üşenmeden yerimden kalkar, güzel bir paket yapar verirdim. Bazı ahbaplar şöyle derlerdi ; 50 gram çivite de kalkılır mı?

Adam ister 50 gram, ister iki kilo alsın, müşteriye hizmetim ve davranış şeklim hiç değişmedi.

Bana böyle söyleyenler, müşteri beklerken, benim müşterilerim benden malzeme almak için sıraya girerlerdi.

whatsapp-image-2022-05-15-at-16-04-05.jpeg

FUAR BİLETİ

Sene 1937-38 İzmir Fuarı açılışında Ticaret Bakanlığı ile Sanayi Bakanlığı Devlet Demiryolları ile bir görüşme yaparak Türkiye’de bulunan Tüccarları İzmir Fuarına nasıl getiririz diye bir Fuar bileti hazırlamışlar.

Babam bunu duymuş. Seni dedi İzmir’e gönderiyorum.

Ben nasıl gideyim deyince de, alışırsın dedi.

Devlet Demiryollarından yedi yada sekiz liraya bir Fuar bileti aldı.

Fuar biletinin özelliği şuydu; hangi vilayetten gelinirse gelsin, elinde fuar bileti olanın uğrayacağı ilk şehir İzmir olacaktı. Hiçbir istasyonda inmek yoktu. O biletle İzmir’e gidilecek, Fuardaki Devlet Demiryolları reyonunda vize ettirilecekti. Ondan sonra 15 gün aynı biletle trenin gittiği her yer dolaşılabilecekti.

24 saatte Konya’dan İzmir-Basmane’ye geldim. Fuarı sordum. Devlet Demiryolları reyonunu bulup biletimi vize ettirdim.

Münasip bir otel bularak otele girdim. Altı yataklı bir oda gösterdiler. Yattım. Sabah bir kalktım ki, odadaki bütün yataklar dolmuş, benim gibi İzmir’e değişik yerlerden gelen arkadaşlar vardı.

Babam bana bir boya listesi verip, uygun bir boyacı bulursan boya al demişti. Birde para verdi. Annem bana bir kuşak dikti. Parayı da o kuşağın içine koymuştum.

Boyacı arıyorum, tesadüfen Hisar Camii, Şeritçiler sokakta Durmuş Yaşar Kaptanoğlu diye bir levha gördüm. Baktım içeride boyalar var.

İçeri girdim. İri yapılı beyaz gömlekli bir adam.

Elini öptüm. Ben dedim Konya’dan geliyorum. Boya satarız. Babam bana bir liste verdi, deyip listeyi çıkardım. Elimdeki listeyi aldı, o listede olanları bir kağıda yazdı.

Babam bana para da vermişti dedim, kuşağımın içinde 600 yada yedi yüz lira vardı. Hiçbir şeyin fiyatını sormadan, parayı Durmuş Yaşar Kaptanoğluna verdim. Elini öptüm, dışarıya çıktım.

Bir süre sonra boyası, kireci, üstübeci içinde 2 vagon malzeme geldi. At arabalarıyla çek babam çek.

Bu olaydan sonra İstanbullu Yahudi’den mal almaktan vazgeçtik.

1954 yılına kadar ithal boya sattık.

Aynı yıl İnşaat Boyası Fabrikası kurdular, bayileri bendim.

İki sene sonra Sanayi Boyaları Fabrikası kurdular, bayileri yine bendim.

O tarihten iki sene sonra Mobilya Vernikleri Fabrikası kurdular, bayileri bendim.

Matbaa Mürekkepleri Fabrikası kurdular.

Dediler ki, Halil İbrahim Sayar bizim distribütörümüzdür.

72 yıldan beri Durmuş Yaşar Oğullarıyla beraber çalışıyoruz.

Oğulları Selçuk Yaşar ve Selman Yaşar’la da birlikte çalıştık.

Yaşar Babanın İzmir Karşıyaka’da bir İtalyan’dan aldığı büyük bir şatosu vardı. İzmir’e ne zaman gitsem beni akşam yemeğine götürürdü.

Ben oturmadan sofraya oturmaz, yemeğe kaşığımı uzatmadan, kaşığını uzatmazdı.

Zaman içinde baba oğul gibi olduk.

MÜNASİP BİR BİNA BUL, İMAM HATİBİ AÇALIM

Sene 1950. Demokrat parti iktidara geldi. 1946 yılında Parti kurulduğunda Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü Konya’ya gelmişlerdi. Konya’da onları Avukat ve aynı zamanda Alim olan Eyüp Sabri Hayırlıoğlu karşılamış, sahip çıkmış Köprübaşına giderken orada Fenni Fırın’ın sağ tarafında yer alan şimdiki Katlı Otoparkın bulunduğu yerin az ilerisinde yer alan sokağın içerisinde yer alan mescidin karşısında tarihi bir evi vardı. Eyüp Sabri o evi Demokrat Parti kurulsun diye partiye tahsis etti.

Eyüp Sabri’nin Konya’da tarihi bir evi daha vardı.

Hayat Apartmanı.

Demokrat Parti iktidara geldiğinde, Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’nu Diyanet İşleri Başkanlığına getirdi.

Babamı da çok severdi.

Babamı telefonla aramış, Hacı Sıtkı demiş, yedi yerde İmam Hatip Okulu açacağız. Münasip bir bina bulursan ilk defa Konya’ya açalım.

Babam o kadar çok sevindi ki…

O günün hatırı sayılır esnaflarını topladı. Bunların başında Konya’nın ileri gelenlerinden Kasım Kaymak geliyordu. Namaz çıkışı esnaflar bizim Nalburiye dükkanında toplandılar.

Bizim dükkanda Hafız Yetiştirme ve İlerletme Derneğinin kuruluş amaçlı ilk toplantısı başlamıştı.

Kasım Kaymak maddi varlığı ile Konya’nın maddi ağasıydı. Konya’da otel falan yoktu. Kasım Kaymak’ın misafirhanesi vardı. O misafirhanede aşçılar ve hademeler hazır bulunurdu. Konya’ya dışarıdan gelen önemli misafirler burada ağırlanırlardı.

Hacı Veyiszade Hocam o günlerde Piripaşa camisini kıldırırdı. Piripaşa Camiine Selimiye caddesinde Taşçılar arasından girilirdi. Osmanlı mimarisi bir cami.

Hoca efendi, İmam Hatip Okulunun açılacağını öğrenince koşarak bizim dükkana geldi.

Demek babam, İmam Hatip açılacak öyle mi?

Sıralar koyacağız.

Çocuklar o sıralarda Kuran okuyacak öyle mi?

Başladı ağlamaya…

(Erol Sunat)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.