İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları: 164 İbrahim Altunel

İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları: 164 İbrahim Altunel
İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları adlı yazı dizimizin bugünkü bölümünde Konya İmam Hatip Okulunun mezunlarından okulun 164 nolu öğrencisi İbrahim Altunel’in İmam Hatip Okullarına bakışını ve o yıllara ait hatıralarının birinci bölümünü paylaşıyoruz.

“İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları” adlı yazı dizimizin bugünkü bölümünde Konya İmam Hatip Okulunun ilk mezunlarından, okulun 164 nolu öğrencisi, İmam Hatip Okulunun ilk sınıf mümessillerinden, Konya Eğitim Enstitüsünün Müdür Yardımcılarından, Eğitim Fakültesinin Dekan Vekillerinden, imamlık, öğretmenlik ve yöneticilik yapan Yardımcı Doçent İbrahim Altunel’in İmam Hatip Okullarına bakışını ve o yıllara ait hatıralarının birinci bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

ÇOCUK BENİM DEĞİL Mİ, GÖNDERMİYORUM!

Seydişehir’in Gevrekli Kasabasında 1937 yılında Şerife Hanımla, Şaban Altunel’in oğlu olarak dünyaya geldim.

O zamanlar köy olan kasabamızda, 1947-48 döneminde İlkokulu bitirdim.

İlkokul sonrası herhangi bir okula gitmek için bir çabaya girdim. Okul sonrası nereye gideriz, ne yaparız diye bir tedirginlik vardı.

Beyşehir’de ortaokul açılmamıştı. Seydişehir’de açılmış diyorlardı.

Okumak için, ya Seydişehir’e yada Konya’ya gitmem gerekiyordu.

İlkokul son sınıftayken Okulu Müdürü Seydişehirli Seyit Ali Barlas, babanı bir çağır görüşmem lazım dedi.

Babama haber verdim. Babam okula gelince, yakın çevrede İvriz Köy Enstitüsü var. Oğlunu ben kendim götüreyim demiş.

Beşinci sınıfta 11-12 öğrenciyiz, Okul Müdürü içlerinden beni tercih etmiş.

O günlerde siyasi propaganda had safhadaydı. Demokrat Partililer ve CHP’liler arasında kıyasıya particilik yapılıyordu.

Köy Enstitülerinin halk arasında sicilinin iyi olmaması okuma yazma bilmeyen babamı da etkilemiş olacak ki, ben çocuğumu bu okula göndermeyi düşünmüyorum diye Okul Müdürüne söylemiş.

Hoca ise babama, biz diyor seni çağırıyoruz, çocuğuna okuma imkanı sağlamaya çalışıyoruz, sen ne yapıyorsun.

Bu ikaz üzerine babam, çocuk benim değil mi diyor, göndermiyorum.

İmam olan, hatip olan bir okula göndereceğim.

O yıllarda böyle bir okul yok, varsa da bilen yok, rahmetli babamın sanki içine doğmuş gibi konuşmuş.

Eve geldiğinde, oğlum dedi, ben seni İvriz’e göndermek istemiyorum.

Peki baba dedim, imam olan, vaiz olan, hatip olan bir okul olsaydı gönderir miydin?

Hay hay dedi, hem de koşa koşa…

Köyde Hafız Mehmet derler bir Hoca vardı. 1.85 boylarındaydı. Hafız Hoca derlerdi.

Hafız Mehmet Polat…

İmam Hatip Okulu açılıncaya kadar, Hafız Hocada, İlmihal bilgileri, Kuranı Kerim ve hafızlık okudum.

ibrahim-altunel.jpg

BAZEN ODANIN ORTASINDA UYUMUŞ OLURDUK

Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle birlikte ezan bugünkü şekliyle okunmaya başlandı. Maarif Bakanı olan rahmetli Tevfik İleri’nin gayretleriyle Konya’da dahil olmak üzere yedi vilayette 1951-52 döneminde İmam Hatip Okulu açıldı.

Konya’ya geldim. Kayıt işlemlerini kendim takip ettim. yalnız ev tutarken, babam yanımızdaydı.

Bugünkü Meram Kaymakamlığının hemen iç kısmında Tatarlar Mahallesinde babam bize bir ev tuttu.

Gevrekli’den de arkadaşım olan rahmetli Ahmet Özkan’la birlikte aynı evde kaldık. Tam yedi sene bu arkadaşlığımız devam etti.

Benim numaram 164, Ahmet Özkan’ın 165’ti.

İkimizde hiç kalmadan, 1957-58 Haziran döneminde İmam hatip Okulundan mezun olduk.

Evimiz küçük bir odaydı.

Medrese odası gibi bir oda.

Ev sahipleri de Gevrekli köyündendi. Önümüzde kitabımızı koyacak bir rahle bile yoktu. Uzun oturur, öyle çalışırdık.

Odanın ortasında ya bir hasır yada bir kilim vardı.

Ev sahibinin hanımı Necibe Teyze, saat gece on bir gibi gelir bize bakardı.

Bazen odanın ortasında uyumuş olurduk.

Bazen de, pencereye vurur, elektrik fazla yakmayalım, zamanında uyuyalım diye, bize annelik vazifesi yapardı, rahmetli.

eski-polis-okulu-ilk-imam-hatip-okulu-binasi.jpg

PATATES YEMEĞİ BİLE YAPARDIM

Yemek yapmasını biliyordum. Patates yemeği bile yapardım. Haftanın birkaç günü Gevrekliden yenecek bir şeyler gelir, bizde onları yenilir-içilir hale getirirdik.

Un gelirdi. Şerafettin Camiinin önünde bir fırın vardı. biz o unu oraya verir, ekmek olarak geri alırdık.

Sabah Muhacir Pazarından çıkar, Alaeddin tepesi yolundan devam ederek, Şerafettin Camiinin önündeki fırına gelirdik. 20 kilo un verdiğimizde, fırıncı ekmek pişirme karşılığında bu unun beş kilosunu alır, geriye kalan unu da ekmek yapardı.

Biz akşama doğru okuldan çıktığımızda fırıncının yaptığı 20-25 ekmeği alır evimize giderdik.

Ev kirası olarak beş lira veriyorduk. Paramız olmadığı için, yakacak odunumuz bile haftanın muayyen günlerinde Gevrekli’den gelirdi.

Rahmetli Ahmet Özkan’la aramızda iş bölümü vardı. Ben yemek yapardım. O bulaşıkları yıkardı.

img-2228.jpg

ŞUNUN HESABINI BİR GÖRÜVER

Polis Okulunda okuduğumuz ilk yıl 1-D sınıfındaydık. Yani çatı arasında. Birlikte kaldığımız Ahmet Özkan arkadaşım aynı zamanda hafızdı.

Rahmetli olduğunda, cenazesini Gevrekli’ye getirdiler. Çocuklarını okutmuştu. Oğlu Ankara Üniversitesinde, kızı Gazi Üniversitesinde Profesör olarak görev yapıyorlar.

Biz ikinci kattaki sınıfın dışında aşağıdan yukarıya doğru uzanan minare merdiveni gibi bir merdivenle çatı arasındaki sınıfa çıkardık.

Bizim boyumuz küçük olduğu için, arka sıralarda otururduk.

Boyu uzun arkadaşlarımız sınıfta başlarını eğmeden oturamazlardı. Oturup kalmaları çok zordu.

Hocalarımız sınıf mümessili sen ol dediler.

İlk yıl sınıf mümessilliği yaptım.

Arkadaşlarımızdan birisi yaramazlık yaptı. Dersin yapılmasını engellemeye kalktı. Onunla birlikte Müdür Ali Rıza Uğurlu’nun yanına indim.

Müdürün yanında yaşı 40-45 civarında olan Okul Katibi de vardı.

Durumu Ali Rıza Uğurlu’ya anlattım.

Dersi engelleyen bir arkadaşımızdı.

Ali Rıza Uğurlu, beni dinledikten sonra, Katibe döndü:

-Şunun hesabını bir görüver dedi.

Katip, arkadaşa bir iki tane yapıştırdı.

Sonra yukarıya sınıfa çıktık.

TEKNİK ÜNİVERSİTEYE GİDELİM Mİ?

Okul zaten geç açılmıştı. İki karne aldık. Aynı sınıfta Halit Güler, Durmuş Pınarcık ve Muammer Önal’la birlikteydik.

Muammer’in babası Hatip’ti.

Muammer daha sonraki yıllarda Murakıplık yaptı.

Muammer benim arkamdaki sırada otururdu.

Bir gün arkamdan elindeki kurşun kalemle sırtıma sertçe dokundu.

İbrahim dedi, senin de Matematiğin iyi, benim de...

Teknik Üniversiteye gidelim mi?

Oysa, diplomamız hiçbir yüksek okula başvurmaya yetmiyordu.

Elimizde Lise diploması olması şarttı.

Liseydi bitirmediğimiz için Muammer’in bu düşüncesi bir hayal olarak kaldı.

Çok sonra iki diplomam oldu.

İstanbul Taşkasap’ta özel bir Lise vardı.

Mustafa Uyar ve Mehmet Kabakçı ile birlikte o özel liseyi dışarıdan bitirerek lise diploması aldık.

İstanbul’u bilmezdim. Mustafa Uyar bana mektup yazdı.

Ben dedi, İstanbul’da görev aldım, evimde var.

Kalktım İstanbul’a gittim.

Daha sonra bende İstanbul’da görev aldım.

Müftülüklerimize birer dilekçe vererek, Mustafa ile becayiş yaptık.

HACIVEYİSZADE HOCAM BENİM VELİMDİ

Hocalarımızın üzerimizde hakları çoktu. Hocalarımız bize hem Konya’yı, hem dünyayı tanıttılar.

Ben okula kaydolduğumda velim yoktu. Benim velim Hacıveyiszade Hocamdı.

Biraz da çekinerek, sormuştum;

Hocam benim velim olur musunuz?

Hay hay yavrum, hay hay kuzum dedi.

Biz Muhacir Pazarı ile okul arasında gider-gelir hiç devamsızlık yapmazdık.

Ancak tatil olduğunda, memleket hasretiyle bir gün önceden gider, bir günde sonra gelirdik.

Öyle olunca da, devamsızlık belgesi imzalatmamız gerekirdi.

Yine böyle bir tatil dönüşünde, bir gün geç geldim.

Devamsızlık belgesini Hocama imzalatmam lazım. Hocamı üzmek istemiyorum. Mahcubiyetim haddinden fazla…

Bu düşünceler içerisinde, Hocamın yanına vardım, durumu anlattım.

Tuzsuz dedi, niye devam etmedin.

Sonra gönlümü almak için;

-Tatlıya tuz konmaz, sana onun için tuzsuz dedim dedi. Yoksa senin tadın tuzun yerinde…

Hocamız dersten çıktığında, öğretmenler odasına gitmezdi. Sigara içilir, dedikodular yapılır düşüncesiyle itibar etmezdi öğretmenler odasına.

Bayan bir hademe vardı. Emine hanım.

Kızım Emine Hanım, bana bir kahve yap derdi. Kahvesini içtikten sonra, seccademi seriver kızım derdi.

Namazını kılardı. Hocamız baş tacımızdı.

ONUN DÜNYASINDA KÜSLÜK DİYE BİR ŞEY YOKTU

Hacıveyiszade Hocamız kasaba kasaba , köy köy İmam Hatip Okulu için yardım toplamıştı. O yıllarda İmam Hatip Okuluna devletin fazla bir katkısı yoktu.

Bir sebeple Devlet Hastanesine gitmiştim.

Orada şöyle bir yazı gördüm. Devlet Hastanesine yaptığı katkılardan dolayı Hacıveyiszade Hocamıza teşekkür edilmişti.

Daha bizim bilmediğimiz kimbilir nerelere yardımcı olmuştu.

Hocam adeta bir Sulh Hakimiydi. Onun dünyasında küslük diye bir şey yoktu. Herkesi barıştırır, bir araya getirirdi.

Son sınıfa geldiğimizde arkadaşlarımız birbirimize yardımcı olma noktasında adeta seferberlik ilan etmişlerdi.

Ahmet Baltacı ve Mehmet Ali Uz bu konuda dikkat çeken, eli kalem tutan, ve tesirli konuşan arkadaşlarımızdı.

İmam Hatipliler olarak, dışarıdan Lise bitirme hakkı da dahil olmak üzere bu arkadaşlarımızın gayretleri ve önderlikleri oldu.

Ben normal Liseden de mezun olmuşlardandım. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü tutturmuştum.

(EROL SUNAT)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.