İskilipli Atıf Hoca’yı neden idam ettiler?
İskilipli Atıf Hoca'nın idam edilmesiyle ilgili tartışmalarla ilgili tarihçi Mustafa Armağan, Yeni Şafak'taki köşesine önemli bilgiler verdi. İşte Mustafa Armağan'ın o yazısı:
7 Mart 1925'ten itibaren bir yıl görev yapan Ankara İstiklal mahkemesinin iş yoğunluğunu Prof. Ergün Aybars'ın verdiği rakamlar yeterince göstermekte:
Bakılan dava sayısı: 256.
Yargılanan sanık sayısı: 1.669.
Mahkûm edilenlerin sayısı: 669.
Verilen toplam hapis cezası: 3.000 küsur yıl.
İdam cezası: 128.
Sürgün cezası: 50.
Müebbet kürek ve sürgün cezası: 7. (İstiklal Mahkemeleri, Milliyet: 1997, s. 419.)
Ankara İstiklal Mahkemesi'nin mesaisinin ana meşgalesini irtica ve şapkaya muhalefet oluşturmuştu. İskilipli Atıf Hoca'yı idama götüren dava gibi.
İşin garibi, bugün asker ve polisler dışında sivil olarak hemen hiç kimsenin giymediği ülkemizde 25 Kasım 1925 tarihinde çıkarılan “Şapka İktisası Hakkında Kanun" hâlâ yürürlüktedir ve Anayasa'mızın güvencesi altındadır.
Beş altı yıl önce Avrupa Birliği müzakereleri için ülkemize gelen yetkililer bu kanunu görünce, hele de Anayasa'nın güvencesi altına alındığı söylenince hayretler içerisinde 'Şapka kanununa neden ihtiyaç duydunuz ki?' diye safça sormuşlardı. Bizimkilerin ne cevap verdiklerini bilmiyorum; verdilerse şapka uğruna bu milletin binlerce yıl hapis yattığını, yüzlerce vatandaşın kellesini kaybettiğini eminim söylemek akıllarına gelmemiştir.
Bunlar yaşandı bu ülkede. Hem de öyle böyle değil, altı üstü bir şapka için idam sehpalarında nice alimler sallandırıldı (bu arada belirtelim ki, 'sallandırma' tabiri halkın etrafında çokça gördüğü darağaçlarını salıncağa benzetmesinden doğmuştur).
İşte şapkanın ana vatanı olan Avrupa medeniyetinden delegeleri bile hayrete düşüren kanunumuzun nasıl uygulandığına dair bazı misaller:
SUS! BİZİ ÇİLEDEN ÇIKARMA!
Yer: Ankara İstiklal Mahkemesi. Tarih: 26 Ocak 1926. Başkan: Kel Ali (Çetinkaya), Üyeler: Kılıç Ali ve Reşit Galip. Yargılanan: İskilipli Atıf Hoca.
Arada “Kılıç Ali Bey" ve “Kel Ali Bey" de lafa girip sanığı suçlayıp payladıkları için S rumuzuyla soruları soran kişinin Aydın mebusu Reşit Galip olduğu anlaşılmaktadır.
İskilipli Atıf Hoca, bundan önce Giresun'da yargılanıp beraat etmiştir ama mahkeme yakasını bırakmamıştır. Yine de gayet emin bir şekilde cevaplandırır soruları. Araya Kel ve Kılıç Ali'ler de girer. Mesele, Şapka Kanunu'ndan 1,5 yıl önce bastırmış olduğu kitabın nerelere gönderildiğidir. Hepsini teker teker açıklar. Şahitleri getirin der Atıf Hoca, gerekirse getiririz cevabını alır. Getirin, söylesin, cezama razıyım, der. Oralı olmazlar. Hatta beraat ettiği Giresun davasında sanki hüküm giymiş gibi davranırlar. Gizli bir gayesi olduğunu iddia ederler. Her şeyim ortada, der, hesap veremeyeceği hiçbir şeyi olmadığını söyler gayet emin bir şekilde.
Bir şeyler çıkarmaya azimlidir mahkeme heyeti. Nitekim Reşit Galip şöyle çıkışır Atıf Hoca'ya:
“Sen en karanlık günlerde Teali-i İslamcılık yap, Mustafa Sabri'nin yanında yer al da, sonra karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir."
Bunun üzerine Atıf Hoca öldürücü darbesini indirir: “Bunun belgesini size gösterdim." der. Reşit Galip kızar: “Ne belgesi?" Atıf Hoca gayet sakin “Mustafa Sabri ile bu beyanname meselesini görüşseydim tekzip etmezdim." der. Suçlandığı beyannameyi imzalamadığı gibi Mustafa Sabri'ye açıkça muhalefet ettiğine dair resmî bir tekzip belgesi de sunmuştur mahkemeye. Onu hatırlatır. Mahkeme, belgeyi dikkate almak istememiştir besbelli.
Reşit Galip köşeye sıkışmıştır. Kızgın bir tonda “Belgeyi göster." diye hırçınlaşır.
Merhum Atıf Hoca o vakur tavrını hiç bozmadan sözlerine devam eder:
“Belgeyi arz ediyorum. 'Vakit' gazetesinin 1034. nüshasında tekzipnamem duruyor. Şimdi bu durup dururken bendenize belge sormak bilmem nasıl olur?"
Bu darbeyi hazmedemeyen Andımız'ın mucidi, Atıf Hoca'nın tekzip metnini kendisini kurtarmak için yayımladığını söylemek zorunda kalır. Hoca, “Öyle olsaydı onlarla beraber olurdum." der, yollarının ayrıldığından bahseder.
Demek ki, tekzip metni kuvvetli bir belgedir.
İşte Reşit Galip'in evlere şenlik cevabı:
“Sus! Bizi çileden çıkarma! Biz budala olmalıyız ki, bu sözlere inanalım. Bol bol atıyorsun. Çıkarın!" (Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926, İşaret: 1993, s. 109-115.)
İşte İstiklal Mahkemeleri'nin adalet anlayışının Yassıada'dakinden hiçbir farkı olmadığını gösteren çarpıcı bir örnek. Hatta Yassıada'daki adalet anlayışının kaynağının İstiklal Mahkemeleri'nden miras kaldığını bile söyleyebiliriz.
BİZ TÜRK MİLLETİNİ BÖYLE GÖRMEK İSTİYORUZ!
Bugünden bakınca o zaman millet koyunmuş da, kimse sesini çıkarmamış zannediyoruz ya, bu dahi büyük bir yanılgı. Daha şapka inkılabı yapılmadan önce yazdığı kitaptan yargılanan İskilipli'nin hangi muamelelere maruz kaldığını gördük. İsterseniz bazı Anadolu şehirlerindeki itirazları ve uğradıkları akıbeti de görmeye çalışalım:
26 Kasım 1925: Erzurum'da halk çarşıyı kapatıp Vali'nin evinin önünde “Biz gâvur memur istemiyoruz" diye protesto etmişlerdi şapkayı. Derhal sıkıyönetim ilan edildi. 80 kişi tutuklu.
30 Kasım: Maraş'ta hükümet binası önünde toplanan halk “Şapka istemeyiz" diye bağırdı. Erzurum'daki şapka protestocularından 6'sı idam edildi. (Hapis cezalarını zikretmiyoruz.) Sivas'ta 1 idam var.
7 Aralık: Erzurum'da 4 idam daha.
15 Aralık: Rize'de 8 idam ve ağır hapis cezaları.
18 Ocak 1926: Maraş'ta 5 idam ve hapisler.
4 Şubat: İskilipli Atıf ve Ali Rıza Hoca idam edildiler.
Suçları görünüşte şapkaya itiraz etmekti ve altı üstü bir başlığa itiraz etmenin en büyük suç sayıldığı dönemlerdi. Mason üstadı olup uzun süre içişleri bakanlığı da yapmış olan Şükrü Kaya bunu Şapka Kanunu çıkarken Meclis'teki bir konuşmasında ayan beyan belirtmiş zaten:
“Millet, bağımsızlığını 6.-7. yüzyılların (Asr-ı Saadet'i kastediyor) köhne fikirlerine bağlayamaz. Biz vicdanlarda milliyet aşkını uyandırmak istiyoruz. Milli kıyafet ancak müzelerde bulunur. (…) Biz Türk milletini böyle görmek istiyoruz."
ZULMEN İDAM EDİLEN İSKİLİPLİ ATIF HOCA
Resul Tosun da Star gazetesindeki köşesinde İskilipli Atıf Hoca'nın idamını köşesine taşıyan bir başka isim oldu. İşte Tosun'un o yazısı:
Cumhuriyetin fabrika ayarları milletin değerleriyle barışık olan 1924 anayasasıdır.
Tek parti döneminde cumhuriyetin fabrika ayarları bozulmuş ve CHP'nin ilkeleri cumhuriyetin fabrika ayarları olarak millete dayatılmıştır.
Millet, değerleriyle barışık olmayan CHP ilkeleri ve politikalarını tasvip etmemiş ve ilk serbest seçimde muhalefete mahkum etmiş, 70 senedir de bu tepkisini devam ettirmektedir.
Milletin bu tepkisi, CHP'nin sadece değerlerine karşı savaş açmış olması değildir. Aynı zamanda CHP'nin milletin değerlerine aykırı uygulamalarını kabul ettirmek için çok sert sindirme yollarına başvurmuş olmasıdır.
Kimilerini hapsetmiş, kimilerini sürmüş, kimilerini takibe almış kimilerini de hukuksuz yargılamalarla idam ettirmiştir.
Milli Mücedele'nin kahramanı Kazım Karabekir ipten dönmüş 1936 yılına kadar karakola imza vererek ancak hayatta kalabilmiştir. Çünkü kurduğu parti kısa sürede kabul görmüş milyonlar akın edince CHP korkmuş ve hem partiyi kapatmış hem de liderlerini tarassut altına almıştır. Gerekçe tabi ki irtica.
İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif bile irtica gerekçesiyle sürekli polis takibine tutulmuştur
İskilipli Atıf hoca ise en ağır muameleyi görmüş ve asılarak idam edilmiştir.
İdam gerekçeleri tamamıyla çakmadır, uydurmadır ve hukuken iler tutar tarafı yoktur.
Atıf hoca milli mücadeleyi destekler. Başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti'nin ilk açıklaması İzmir işgalini kınayan açıklamadır.
İngilizlerin bu cemiyetin adını kullanarak uçaktan bildiri dağıtması iddiasına, bunun bir İngiliz oyunu olduğunu söylemiş ve Kuvay-ı Milliye aleyhtarlığını reddetmiştir.
İstanbul'un milli mücadele aleyhine yayınladığı fetvaya karşı çıkmış 1034 sayılı Vakit gazetesinde bir tekzip yayınlayarak o fetvanın Şeyhulislam'a zorla yazdırıldığını o fetvaya karşı olduklarını milli mücadeleyi desteklediklerini ve bu mücadelenin bir cihat olduğunu ilan etmiştir.
Ama CHP sultasının amacı hukuk değil, uygulamalarını kabul ettirmek için tüm muhalifleri sindirmektir, gözdağı vermektir.
Bu iddiaların asılsız olduğunu kendileri de biliyordu. Öyle anlaşılıyor ki idam cezası 25 Kasım 1925 tarihli Şapka İktisası (giyinmesi) Kanununa muhalefetten verilmiş. Atıf hoca bu kanun çıkmadan bir buçuk sene önce 'Frenk Mukallitliği ve Şapka' isimli bir kitapçık yayınlamıştı.
Evet, bu kitap şapkayı tasvip etmiyordu ama kanundan bir buçuk sene önce çıkmıştı. 'Kanunların makabline şamil olmayacağı' evrensel bir hukuk kuralı iken şapka kanununa muhalefetten de yargılanmıştır.
Savcı konumundaki Necip Ali bu sebepten olmalı ki 5 yıl hapis istemiş ama hâkim Kel Ali salben (asılarak) idamına karar vermiş ve 4 Şubat 1926 tarihinde meclisin önünde idam edilmiştir.
Bu idam tıpkı Adnan Menderes'in idamı gibi haksız ve zulmen yapılmış bir idamdır Dolayısıyla birilerinin, dönemin en önemli alimlerinden ve kanaat önderlerinden olan Atıf hocayı irtica ile yaftalayıp idamını savunması hakikate aykırıdır. Tarihi çarpıtmaktır.
Vefatının yıldönümünde kabrini ziyaret edip dua edenlere saldırılması tek parti dönemindeki milletin değerlerine saldıran zihniyetin tezahüründen ibarettir.
O dönemde muhalif olan herkesi bir şekilde susturmak CHP'nin başvurduğu bir yöntemdi.
O sebeple Kazım Karabekirler, Mehmet Akifler, Nazım Hikmetler ve Atıf hocalar CHP mezaliminden kurtulamamışlardır.
CHP'nin ve bugün o düşünceyi savunanların anlayamadığı şey şudur ki, bu millet esnafıyla; çiftçisiyle tekkesiyle medresesiyle halkıyla ve aydınıyla milli mücadeleye canını dişine takarak destek vermiştir.
Ancak CHP cumhuriyetin fabrika ayarlarını koyan 1924 anayasasının ayarlarını bozup; başta dini, kültürü ve tarihi olmak üzere milletin moral değerleriyle mücadele etmeye başlayınca millet CHP'ye muhalefet etmiştir.
İlk serbest seçimlerin sonucu da bu muhalefeti gayet güzel anlatmaktadır.
Bugün CHP'nin yüzde 20'lerde dolaşıyor olmasının en bariz sebebi o devrin zihniyetini ve baskılarını hâlâ savunuyor olmalarıdır.
Atıf hocadan özür dileyecekleri yerde ona sahip çıkanları kınayarak değişmediklerini ilan ediyorlar.
Allah İskilipli Atıf Hocaya rahmet eylesin mekânı cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
İdama hayır demeliyiz... Yoksa her devirde haklı sandığımız bir çok idam cezası gerçekleşir... Atıf Hoca gibi.... Siz şapkadır problem dersiniz... Karşı cenah hayır der; Atıf Hoca milli mücadeleye karşıydı... Kuvayı milliyeyi eşkiya olarak niteliyordu. İslam teali cemiyeti başkan yardımcısıydı...İngiliz mandası taraftarıydı yani haindi der...
Yanıtla (0) (0)Ne baş örtüsü islamdır ne şapka kafirliktir... Her ikisi de insanları kışkırtmak için kullanılan sembollerdir... Bırakın artık... İsteyen istediğini giysin... İlla hakim zümrenin inancına keyfine kalmasın..