Konya’nın önemli isimleri - Dr. Ahmet Baltacı Hoca

Konya’nın önemli isimleri - Dr. Ahmet Baltacı Hoca
Konya’nın önemli isimleri ve alimlerinin anlatıldığı köşemizde bugün sizleri Dr. Ahmet Baltacı Hoca’nın hikayesiyle baş başa bırakıyoruz.

Diyanette Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği, Bakan Danışmanlığı, Berlin Din Hizmetleri Ataşeliği, İl Müftülüğü, Konya Haseki Selçuklu Eğitim Merkezi Müdürlüğü gibi oldukça önemli görevli görevlerde  bulunan ve Konya İmam Hatip Okulunun ilk mezunlarından olan Dr. Ahmet Baltacı’nın anlattıklarıyla sizleri başbaşa bırakıyoruz.

 

İPLİKÇİ CAMİSİNİN İLK RESMİ İMAMIYIM

Adım Ahmet Baltacı. Çumranın Alışsa yeni adıyla Yenimescit köyünde doğdum. Köyümüz Apa köyünün az ilerisinde bir köydü.

Ben dört yaşındayken babam Konya'ya geldi. Tahsilimin tamamına yakın kısmını Konya'da tamamladım. Yüksek İslam Enstitüsünü İstanbul'da bitirdim.

İlkokuldan sonra Hafızlık yaptım. İmam-Hatip Okulunda okuduğum yıllarda önce Sahip-Ata 'da müezzinlik yaptım. Daha sonra bu göreve Sadreddin Konevi Camiinde devam ettim.

Daha sonrada Demirci Mescidi İmam-Hatibi oldum.

O yıllarda hem çalışıyor hem de okuyordum. 27 Mayıs İhtilalinde askerdim askerden izinli geldiğimde Mart ayıydı.

1960 yılının Mart'ı. Demokrat Partinin son zamanlarıydı.

O zamanlar Taş Eserleri müzesi olan İplikçi Camii, ibadete açıldı. Cami haline geldi. Caminin açılışında oldukça duygulu anlar yaşandı.

Herkesin duygulanarak ağladığı anlar yaşandı.

Konya Müftüsü Abdullah Ulubay beni yanına çağırdı.

-Ahmet dedi ne yapıyorsun?

-Askerim efendim.

-Askerlik izninin bitmesine kaç gün var?

- On yedi...

-Askere gidene kadar bu Camide namazı sen kıldıracaksın

Bu sözden sonra, gayrı resmi olarak İbadete yeni açılan İplikçi Camiinde iznim bitene kadar namaz kıldırdım.

27 Mayıs İhtilalinden kısa bir süre sonra  Haziran 1960 sonunda terhis oldum.

Konya'ya geldiğimde, Müftü Beyi ziyaret ettim, elini öptüm.

-İplikçi'ye dedi kimseyi görevlendirmedim. Git görevine başla...

İplikçi Camisinin resmi olarak ill İmamlığını yapmak bana nasip oldu.

 

ÖĞRETMEN OLMAYI ÇOK ARZU ETTİM, NASİP DEĞİLMİŞ!

Bir yıl kadar İplikçi Camiinde görev yaptıktan sonra imtihana girdim ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü kazandım. Okumak için Konya'dan ayrıldım. Okula başladıktan bir süre sonra Beyoğlu Müftülüğünün açmış olduğu İmam-Hatip imtihanlarını kazanarak  Kazancı Camii İmam-Hatibi olarak göreve yapmaya başladım.

Göreve başladığım Camii Kanuni devrinde, Sokullu Mehmet paşa zamanında sarayda Kazancıbaşılık yapmış bir zat tarafından yaptırılmıştı.

Daha sonra lojmanı olan Selimiye Camiine naklen geçtim. İslam Enstitüsünden mezun olduktan sonra öğretmen olmayı çok arzu ettim.

Ancak nasip değilmiş. Bende diyanette çalıştım. Akseki Müftülüğü yaptım.

Daha sonra Din İşleri Yüksek kuruluna getirildim. Bu görevin bitiminde Eskişehir Müftülüğü yaptım. Eskişehir'deki görevim bittikten sonra, ikinci kez Din İşleri Yüksek kurulunda görevlendirildim.

Bu görevimin bitiminde  Berlin Din Hizmetleri Ateşeliği görevine tayin edildim. 1987 yılında emekli oldum. Ve memleketim olan Konya'ya geldim.

Konya Selçuk Eğitim Merkezinin kuruluşu ile ilgili çalışmalarda bulundum. Bina bittikten sonra bu merkezin yöneticiliğini yaptım. 1999 yılında yaş haddinden emekli oluncaya kadar buradaki hizmetlerime devam ettim. Daha sonrada siyasete girmeyen, dünyevi işlerin peşinde koşmayan amacı eğitimden başka bir şey olmayan Türk Eğitim Vakfının Prof.Dr. Mustafa Uzun Postalcı'dan sonra Başkanlığına getirildim.

 

HİÇ UNUTAMADIĞIM OLAY!

Yıl 1939-40 falandı. Ablam bir hanım hocadan cüz okumaya gidiyordu. 5-6 yaşındaydım.

Ben 1934 doğumluyum. Bulunduğumuz yer avlulu olan bir evdi.

Bizimle birlikte bir kaç çocuk daha vardı.

Ancak onlar ablam ve benden yaşça daha büyüktüler.

Birden kapı açıldı. İçeriye iki bekçi ve bir Polis girdi.

Bizden büyük çocuklar, avlu duvarını aşıp, gözden kayboldular.

Ablam, ben ve bizim yaşlarda birkaç küçük çocuk ortada kalakalmıştık.

Bizi Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Emniyet Müdürlüğü o zamanlar vilayetin girişindeydi. Bizi o girişteki kuytu köşeye kapattılar.

Kuşluk vaktinden ikindi ezanları sonrasına kadar orada kaldık.

Babamın gelmesini ve imza verip bizi kurtarmasını bekledik. Bu olayı hiç unutamam.

 

DİN GÖREVLİLERİNİ YURT DIŞINA GÖNDERME BAŞARISI TAYYAR ALTIKULAÇ’A AİTTİR!

Yurt dışına Almanya'ya ilk kez giden din görevlisi benimle birlikte rahmetli Demirhan Ünlü'ydü. Diyanet adına ilk giden biz olduk. Almanya'ya gittiğimizde şunu gördük; İşçilerimizin maddi durumları çok iyiydi. Almanların iş gücüne ihtiyacı olduğu bir dönemdi.

1968 yılı göz önüne alındığında Alman Hükümetleri işçilerimize çok değer veriyorlardı. İşçilerimiz mescit istese Alman Hükümeti mescit yapıyordu.

Yeşil pasaportlu bir din görevlisi yoktu. Ancak Din görevlilerinden hiç kimse o zamana kadar oraya gitmemişti. Ehliyetli hiç kimse yoktu. İşçilerimiz kendi aralarından biraz okumuş olanları namaz kıldırmak için görevlendiriyorlardı.

Oysa Yunanistan hükümeti Almanya'ya işçi gönderirken, anlaşmaya bir madde koydurmuştu.

Gönderilen doksan dokuz işçinin yüzüncüsü Papaz olacak ve bu papazın maaşını da Alman hükümeti karşılayacaktı.

Bu uygulamayı tespit ettikten sonra, randevu isteyip Dışişlerine gittik.

Durumu anlattık.

Yetkili ise bize oldukça ilginç bir cevap verdi;

-Biz dedi laik bir devletiz. Diyanet bizi yurt dışında temsil edemez. Bu laikliğe aykırıdır

Diyanetin yurt dışına din görevlisi gönderme konusu 13. Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç döneminde aşıldı. O tarihlerde bende Din İşleri Yüksek Kurulunda ikinci kez görevli olarak bulunuyordum. Din görevlilerinin yurt dışına gönderilmesinin bütün başarısı Tayyar beye aittir.

Tayyar beyin Kenan Evren’le arası çok iyiydi.

Tayyar Bey bu meseleyi seksenli yılların başlarında çözdü. Dışarıdan resmi kadrolar tahsis edildi. Bugün binlerce arkadaşımız Dünyanın her tarafında görev yapıyorlar. Bu  başarı Tayyar Beyi başarısıdır.

 

İNSANLAR DİNİNİ NASIL ÖĞRENECEK?

İkinci kez Din İşleri Yüksek Kuruluna getirildiğimde, üzerinde çalıştığımız kanun 633 sayılı kanundu.

O güne kadar Diyanetin bir yönetmeliği yoktu.

Vaizlerin, müezzinlerin, Cami görevlilerinin yönetmeliğini hazırladık.

Ku’ran okutma konusu çıktı.

Namaz kıldıran imam, cemaatini de yetiştirmeli, Kur’an okumasını bilmeyene öğretmeli diye maddeler koyduk. Milli Eğitimin imzası lazımdı.

Milli Eğitim yetkilileri olmaz dediler.

Din Görevlileri eğitim yapamaz, Kur’an okutamaz, okutursak biz okuturuz,

Kur’an kursu açarsak biz açarız dediler.

Bu konuda bir hayli mücadele verildi.

Akşehir’li bir Talim Terbiye Başkanı ve Rıza Kardaş diye bir Kurul üyesi vardı.

Din hürriyeti diyorsunuz. Nasıl öğrenecek, İnsanlar dinini nasıl öğrenecek dedik. Hele yaşı geçmişse kimden öğrenecek, Kuran kursuna gidemeyecekse ne yapacak?

Bu mücadeleler uzun süre devam etti. Elhamdülillah bu maddelerin hepsi zaman içerisinde geçti. Yaz Kur’an kursları, o günlerin neticesidir.

 

İNŞALLAH YAPTIĞIM HİZMETLER HAK KATINDA MAKBUL HİZMETLER OLMUŞTUR!

Din işleri Yüksek Kurulunda çalışırken, bir  yayın konusu vardı. O zamanlar bir Döner Sermayemiz var. O dönemde Saadettin Erbil diye bir emekli Paşa Diyanet İşleri Başkan Yardımcı olmuştu. Onun kendine ait kitapları vardı hepsini bastırmış.

Birde Yusuf Ziya Yörükhan diye teşkilatın fazla sevmediği biri vardı. Onunda “ Müslümanlık” diye  Diyanetçe itibar edilmeyen bir çok hataları olan bir kitabı vardı.

O kitapta döner sermaye tarafından basılmış ve döner sermayenin bütün parası bitmişti. Basılan kitaplar il ve ilçe müftülüklerine gönderilmiş, bir tanesi bile satılmamış, boykot edilmişti.

Böyle olunca da Döner Sermaye dönmüyor, adeta betonlaşmış bir şekilde kalmıştı.

Döner sermaye uzun çalışmalardan sonra elhamdülillah çalışır hale getirildi. İlk iş olarak Buhari’nin Tecrid-i Sarih’ini bastırma kararı aldık.

Bu eserin ilk üç cildi Naim Babanzade üzerindeydi. Ve telifi alınmamıştı. 4.cildinden itibaren bütün haklar Diyanete aitti. Cihad Baban’la görüşüp o üç cildin telifini alarak Diyanete kazandırdık.

1954 yılıydı. İftihara geçen öğrencileri Ankara’ya götürdüler. Orada tecridi sorduk. Üçüncü cildi hiçbir yerde yoktu. 3. cildi çok yakında basılacak dediler. Tecridin üçüncü cildini Diyanet Yayınlarından basmak bize nasip oldu.

Diyanet Gazetesi 5.sayıya kadar çıkmış, ondan sonra devam etmemişti. Onu da devam ettirdik. Ve düzenli olarak çıkarmaya başladık. Eskişehir Müftüsüyken , Eskişehir Müftülük binasını yaptırmakta bana nasip oldu. Emekli olduktan sonra Selçuk Üniversitesi içerisinde yaptırılan Kampus Camiinin yapımında Prof. Uzunpostalcı’yla birlikte çalıştım. Eğitim Merkezinde çalışmalar yaptım. İnşallah bu hizmetler Cenab-ı Hak katında makbul hizmetler olmuştur.

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.