Silifke

Silifke
Doğasından tarihine, tarihinden turistik bölgelerine kadar olağanüstü bir belde olan, Torosların kıyı eteğinde; yoğurdu şarkılara beste olmuş Mersin’den Silifke’ye uzanalım.

Doğasından tarihine, tarihinden turistik bölgelerine kadar olağanüstü bir belde olan, Torosların kıyı eteğinde; yoğurdu şarkılara beste olmuş Mersin’in Silifke’ye uzanalım. Her ne kadar uluslararası anlamda hak ettiği değeri görmese de Silifke bambaşka bir kent...

Kıyı kesiminde tipik Akdeniz ikliminin hâkim olduğu ilçede yazlar sıcak ve kurak; kışlar ılık ve yağışlıdır. Sahilden iç kesimlere doğru yükseldikçe iklim değişmekte, yazlar serin; kışlar ise soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. Mersin’in en büyük akarsuyu olan, 268 km uzunluğundaki Göksu Irmağı iki kol halinde Geyik Dağları’nın suları ile beslenip Taşeli yaylalarından güneye inerek Mut ilçesi yakınlarında birleşir ve derin vadiler oluşturduktan sonra Silifke şehir merkezinin tam ortasından geçip, taşıdığı alüvyonlarla meydana getirdiği Silifke Ovası’na suları ile hayat vererek Akdeniz'e dökülür.

Silifke, 105 kilometrelik kıyı bandı ile Akdeniz'in en güzel kumlu sahilleri ve kirlenmemiş denize sahiptir. Kıyı ve ovadan 5 kilometre kuzeye doğru 200-300 metre yükseklikteki dalgalı araziden sonra başlayan Toroslar’da yükseklikleri 500 ile 2 bin metre arasında değişen dağlar mevcuttur. Dalgalı arazi kuşağındaki makiliklerde defne, zakkum, melengiç, murt, harnup gibi tipik Akdeniz bitkileri vardır. Makiliklerden sonra başlayan ormanlar 2 bin metre sonra seyrekleşmeye başlar. 2 bin 500 metre sonra yerini çalılıklar ve geniş otlaklara bırakır. Ormanlar Çamdüzü, Gelinsuyu, Alibaba, Kırağıbucağı mevkileri ile Göksu Vadisi boylarında yoğundur. Ağaç türü olarak, baltalık ormanlarda meşe, pırnal, sandal, sakızlık, tespih, gürgen ve pek az da olsa kayın ağacı; koru ormanlarında ise karaçam, kızılçam; yükseklerde akçam, katran, ardıç ve sulak yerlerde köknar yetişmektedir. Göksu Deltası, nesli tehlike altında olan, denizde yaşayıp karada üreyen deniz kaplumbağası Caretta Caretta ve yeşil kaplumbağa Chelonia Mydas’ın en önemli üreme alanlarından biridir. Yine nesli tehlike altında memelilerden Akdeniz keşiş foku (Monachus monachus), aşırı avlanma sonucu sayıları hızla azalan mavi yengeç ve lahoz balığı da (Epinephelus aeneus) bu bölgede yaşar.

Zengin bir bitki ve hayvan varlığına sahip Göksu Deltası, Ortadoğu ve Avrupa’nın en önemli sulak alanlarından biri olarak, 1990 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Koruma Bölgesi ilan edilmiş; 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi gereğince Bakanlar Kurulu Kararı ile Ramsar listesine alınarak uluslararası boyutta koruma altına alınmış; 1996 yılında da Kültür Bakanlığınca 1. Derecede Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir. Göksu Deltası dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kuş bilimcilerin büyük ilgisini çekmektedir.

TAŞUCU

Silifke denince ilk akla gelen yerlerden birisi Taşucu’dur. MÖ. 7’inci yüzyılda Holmi kolonisi tarafından kurulan Taşucu; korsan saldırıları nedeniyle zayıflamaya başladığında, Büyük İskender’in komutanlarından Selefkos Nikator tarafından ele geçirilmiş. Yerel kent halkı ise bugünkü Silifke’nin bulunduğu bölgeye yerleştirilmiş. Taşucu’nun 2 kilometre batısındaki bir tepenin güney yamacında yerli halkın “Manastır” olarak isimlendirdiği Antik Mylai Ören Yeri’nde geç Roma ve erken Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları bulunuyor. Yolcu trafiği açısından Türkiye ile Kıbrıs arasındaki en önemli kapı olan Taşucu, bugün hem modern, hem de küçük bir tatil beldesi olarak öne çıkıyor. Mahallelerinde binlerce yazlık daire ve villaların ön saflarında denize girmenin keyfini çıkarabilirsiniz. 14’üncü yüzyıl Osmanlı yapısı olan Liman Kalesi‘ni görmeden de dönüş yapmayın.

1-157.jpg

NARLIKUYU

Deniz dibinden çıkan tatlı su nedeniyle soğuk ve berrak, ne kadar derin olursa olsun dibini görebildiğiniz turkuaz denizi, buraya özgü leziz kaya koruğu turşusu ve lagos balığı ile ünlü bir koy olarak adlandırabiliriz. Ortaçağ’daki adı Porto Calamie olan Narlıkuyu, antik çağ ve Hıristiyanlık dönemlerinde Cennet ve Cehennem Obrukları’na tapınmaya gelenler için bir deniz kapısı olan hamamıyla bilinse de, kuzeyinde Roma ve Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları, taş kemerler, sarnıçlar ve Cennet Obruğu’nun hemen yanında bir Zeus Tapınağı bulunuyor.

2-141.jpg

SUSANOĞLU

Yay şeklinde geniş ve ince kumlu bir koya sahip Susanoğlu, Mersin’in deniz ve güneş turizminde en gözde bölgesi diyebilirim. Koyun etrafındaki antik kentte iki ayrı nekropol, kilise, hamam ve sarnıç kalıntıları bulunuyor. Tarihte tamamen surlarla çevrili kentin batıdaki ana giriş kapısı üzerinde bulunan yazıtta Flavius Uranius’un bu yöreyi kendi zevkine uygun olarak inşa ettiği yazıyor.

3-119.jpg

TİSAN

Kilikya Afrodisias’ı olarak da bilinen Tisan Koyu, antik Afrodisias yerleşiminin bulunduğu tarihi bir bölgedir. Turkuaz denizi ve yemyeşil doğasıyla dünyanın en güzel 13. koyu seçilen ve bakir bir koy olan Tisan aynı zamanda, Yunan kolonisi olarak kurulmasından dolayı pek çok tarihi kalıntıya da sahiptir. Afrodisias Bölgesi kilise ve kale gibi kalıntıların yanı sıra mozaikleriyle de ünlü cennet bir koydur. Afrodisias Helen dilinde “Aphrodite adanmış” veya “Aphrodite yurdu” anlamına geliyor. Afrodisias Mozaiği ise yarımadanın doğu kıyılarında yer alan ve 6’ncı yüzyıla ait Pantaleon Kilisesi’nin tabanında bulunuyor. Antik yerleşim yerinde bulunan MÖ. 12’inci yüzyıldan kalma diğer kalıntılar ise yarımadanın güneyinde ve ortalarında yer alıyor. Aphrodisias’ın doğusunda bu günkü adıyla Dana Adası olarak bilinen Antik Pithyussa Kenti, Fransalı tüccarların ticaret yeri olarak kullandıkları bir liman kentiymiş. Adada bulunan kalıntılar arasında kilise, mezar ve lahitler mevcuttur.

cennet-cehennem-1.jpg

CENNET CEHENNEM OBRUĞU

Silifke-Narlıkuyu yakınlarında yer alan ve doğal yollarla oluşmuş yani bir yeraltı deresinin kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müze kapsamına alınan; Silifke’nin en heyecan verici yerleri arasındadır. Elips biçimdeki ağız kısmı çapları 250 metre ve 110 metre olup derinliği 70 metredir. Çökük tabanın güney ucunda 200 metre uzunluğunda ve en derin noktası 135 metre olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır. Kilisenin giriş kapısı üzerindeki dört satırlık kitabede, bu kilisenin 5.yy'da Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana'ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonra mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.

cennet-cehennem-2.jpgcennet-cehennem-kilise.jpg

ASTIM MAĞARASI

Dilek Mağarası olarak da bilinen Astım Mağarası; Cennet Çöküğü’ne 300 metre mesafede yer alan, içerisine helezonik demir bir merdivenle inilen ve birbiriyle bağlantılı, uzunluğu 200 metreyi bulan galeriler, dev sarkıt ve dikitlerle süslü bir mağaradır. Nem oranının yazın % 85 kış aylarında ise % 95’e kadar çıktığı mağara içinde, tarih boyunca astımlılara iyi geldiğine inanıldığı için dilek tutuluyor. Oldukça ilginç oluşumların bulunduğu mağarasının ısısı ise 15 dereceyi geçmiyor.

SİLİFKE KALESİ

Silifke'ye hakim, 185m yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan, etrafı kuru hendekle çevrili oval biçimdeki kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunmaktadır. Temel tespitlere göre Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan kale, geçirdiği onarım ve değişiklikler sonucu bugün bir Ortaçağ görünümündedir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname'sinde, XVII. yüzyılda Silifke Kalesi’nin 23 burcu olduğunu, içinde bir cami ve 60 ev bulunduğunu yazmıştır. Ancak, burçların bir kısmı ve kale içi tamamen yıkık durumda olduğundan tam tespiti yapmak mümkün değildir. Halen görülebilen 10 adet burç mevcuttur. Kalenin eteğinde yer alan Tekirambarı Su Sarnıcı ise, Bizans döneminden kalma 46 m uzunluğunda, 23 metre genişliğinde ve 14 metre derinliğinde bir su deposudur. İçerisine helezonik merdivenle inilen sarnıç, Anadolu sarnıç mimarisinde örneği az görülen bir yapıdır. Suyun sızmasını önlemek ve anıtsal bir özellik vermek amacıyla tüm duvarları düzgün kesme taşlarla desteklenmiş, bir de yuvarlak kemerli niş oluşturulmuş.

AYA TEKLA KİLİSESİ

Taşucu yolu üzerinde yer alan ve Meryemlik olarak da adlandırılan Aya Tekla Kilisesi, Hristiyanlığı yaymak için yollara düşen St. Paul’ün vaazlarından etkilenen Aya Tekla’nın 17 yaşından itibaren kendini dine adayarak öldürüleceğini öğrendiğinde kaçıp saklandığı bir mağaradır. Hıristiyanlık inancını yayarken mucizelerle hastaları da iyileştirdiği söylenen Aya Tekla’nın sığındığı mağara kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal sayılarak kiliseye dönüştürülmüş. 6. yüzyılda İmparator Zenon tarafından Aya Tekla’ya ithafen yaptırılan kilise ile hamam, sarnıç, mezarlık ve şehir suru kalıntıları günümüze kadar gelmiş.

aya-tekla-kilisesi.jpg

POİMENİOS HAMAMI VE ÜÇ GÜZELLER

4’üncü yüzyıl Roma dönemine ait olan ve Narlıkuyu Koyu’nun deniz kıyısında yer alan Poimenios Hamamı, Poimenios tarafından yaptırılmış. Cennet obruğu içindeki yeraltı deresinin denize ulaştığı yerdeki tatlı su kaynağından yararlanılarak buraya inşa edildiği düşünülen hamamın yıkanma bölümünün tabanında Üç Güzeller Mozaiği adı verilen yarı tanrıça üç kız kardeş tasvir ediliyor. Üzerinde ise Grekçe, “Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar’ın dürüst yöneticisi Poimenios’tur” yazıyor. Mozaikte Zeus’un kızları olan Aglaia, Euphrosyne ve Thalia çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans ederken görülüyor.

uc-guzeller-mozaigi.jpg

HASAN DURUCAN

[email protected]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.