Bir sıkıntınız olduğunda sizi can kulağı ile dinleyecek birini ararsınız ya. Elindeki sihirli değnekle derdinizi çözmesini beklersiniz. Sonra da sanki derdinizi duvara anlatmış gibi olursunuz. İçinizi döktüğünüzle kalırsınız. Ne derler o zaman?

“Derdini Marko Paşa’ya anlat…”

Kimdir bu Marko Paşa, önce onu tanıyalım. Sonra da meramımızı anlatırız.

Marko Paşa Sultan Abdülaziz devrinde yaşamış bir Rum hekimdir. Başarıları ile çok ünlenmiş, yetmemiş vatandaşın dertlerini de dinler olmuş. Bunca insanın derdine derman olmak, dinlemek imkânsız bir hâl alınca kendince bir çözüm yolu bulmuş.

Derdini anlatan hastayı dinledikten sonra sorarmış:

“Anladım ama ne?”

Hasta iyi anlatamadığını düşünür bir daha, bir daha anlatırmış. Marko Paşa da her seferinde tekrar:

“Anladım ama ne?” diye sorarmış.

O günden beri biri derdini anlatacak olsa, diğeri de dinlemek ve çare olmak istemiyorsa:

“Derdini Marko Paşa’ya anlat” der işin içinden çıkarmış.

****

Beyşehir Çevre Yolunda hız motorları fink atıyor. Gaza yüklendiklerinde gecenin bir yarısında yatağımızdan fırlıyoruz. Üstelik evimiz çevre yoluna 100 metre mesafede.

Nalçacı Caddesinde oturduğum zamanlarda da bu motorcular hız denemelerini burada yaparlardı. Trafiğin azaldığı zamanlar vatandaşın uyku vakti. Ama olsun. Motorcular tatmin olacak ya. Vatandaş uyumasa da olur.

O yıllarda UKOME’ye belediyeyi temsilen ben katılıyordum. Bir dinlenme anında Trafik Şube’yi temsil eden ağabeyimize Nalçacı’daki motorların gürültülerini şikayet edecek oldum.

“O eşek sıpaları bizim evin oradan da geçiyorlar” demez mi?

“Özür dilerim ağabey. Ben yanlış yere müracaat ettim galiba” dedim.

Ben meramımı anlattım. Anlaması gerekenler anlasın istedim. Üstelik yatağından fırlayan bir tek ben de değilim. Ben rahatsızlığı, benim gibi rahatsız olan insanların adına dile getiriyorum.

Ama ilgililer:

“O eşek sıpaları bizim oradan da geçiyorlar” diyorlarsa sözümü geri alıyorum.