KADINLARIN DERİSİNİ YÜZEN ADAMLARIN EN YAKIŞIKLISI

KADINLARIN DERİSİNİ YÜZEN ADAMLARIN EN YAKIŞIKLISI
Mine Söğüt ve kitabı 'Gergedan' savunduğu fikirler bakımından dikkate dilmesi gereken bir kitap. Yusuf Alpaslan ÖZDEMİR yazdı...

Mine Söğüt’ün son çıkan öykü kitabı Gergedan’ı okuduktan sonra internette de bir gezinti yaptım, daha önce hiçbir kitabını ve metnini tam olarak okumadığım bu yazar hakkında. Yorum ya da değerlendirme yapanların tamamına yakını; ‘mutlaka okuyun, sahip çıkın, süper bir yazar, böylesi az bulunur, cesur yazar’ falan şeklinde fikir beyan ettikleri Mine Söğüt hakkında usulüne uygun bir edebi eleştiri yapabilme imkanı yazık ki çok zor, öncelikle bu yazımın diğer eleştiri ya da değerlendirme yazılarına pek benzemeyeceğini belirtmem gerekiyor.

Kitaptan ve hakkında yazılanlardan sonra genel bir Mine Söğüt profilini şu şekilde çizebilirim: Ermeniler, Yahudiler, eşcinseller, evlenmeyenler, anne olmayanlar, Allah’a inanmayanlar iyidir, bu toplumda ezilmektedirler, düşüncelerini rahatça ifade edememektedirler, bunlar çağlarının yaşadıkları toplumun çok ilerisinde düşünmektedirler ama millet genel olarak cahil ve faşist olduğundan bu değerli insanları ve değerli fikirlerini(!) anla(y)amamakta, yetmiyormuş gibi bu kıymetli insanları rahat bırakmamakta, özgürlüklerini savundurmamaktadırlar. Bu yüzden bu güzel insanlara ve fikirlere(!)  karşı çıkanlar kötü insanlardır, faşisttirler, yazar da(yazar burada Mine Söğüt oluyor) bu faşistlere öfkelidir.

Gergedan’da eşcinseller de sıkıntıdalar, tercihlerini özgürce yaşa(y)mıyorlar, kimse bunları anlamıyor. Söğüt çeşitli söyleşi ve demeçlerinde, Gergedan’da aile kurumunun faydasına inanmadığını özellikle ön plana çıkarmakta. Erkekler genelde anlayışsız, tabir-i caizse kıro, kadınlar hep ezilen, haksızlığa maruz kalan insanlar yazara göre.

&&&

Mine Söğüt’ün 24 Ekim 2018 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısının başlığını da eklememe müsaade edin lütfen; ‘ Elhamdülillah Türk Değiliz’. Öyle ironi, kelime oyunu, edebi sanat varmış gibi düşünmeyin, başlık neyse içerik de o. Milletine, tarihine, değerlerine yabancı hatta bunlardan rahatsızlık duyan bir kalemle karşı karşıyayız.

Tekrar Gergedan(Büyük Küfür Kitabı)a dönelim isterseniz; Kitap, dört bölüme ayrılmış 15 öyküden oluşuyor. İlk bölümdeki öykülerin başlıkları da konuları ve savunulan düşünceleri gereğince anlatıyor: Aile Ölüyor, Ablamın Cesedi, Kadınların Derisini Yüzen Adamların En Yakışıklısı… Başta da değindiğimiz gibi aile kurumu, kadın-erkek ilişkileri, tarihi ve toplumsal sorunlar, evlilik karşıtlığı…  ironi yüklü fantastik soslu öyküler yer alıyor bu bölümde. Kadın hep ezilen, hor görülen, çocuklarınsa elinden bir şeyin gelmediği, erkeğin sultasını sonuna kadar yaşadığı zalim bir yaşantı şekli algısı yürüten öyküler bunlar.

‘Kitaptan aldığımız şu satırlar değerlendirmelerimizi somutlaştıracaktır:

‘Annemi sevmiyorum. Babamı sevmiyorum. Çocuğumu sevmiyorum. Onlar da beni sevmiyorlar. Kutsal aile tapınağında kesilip duran bir kurbanım.’

‘Her şeyden, Allah’tan, devletten, toplumdan ve babamdan ve annemden ve kendimden korktuğum için yapmadığım, yapamadığın şeylerin neticesinde katlandığım bu hayatı kendi hayatım sanmam ve bana böyle bir hayatı reva gördüğüne inandığım Alah’a sığınmam, ondan medet ummam (kitapta ondan şeklinde küçük harfle yazılmış-YAÖ) üstüne üstlük ondan da korkmam neticesinde şuursuzca çevirdiğim işkence gibi bir hayat çemberinde delirmekteyim.’

Gergedan’ın fikri yönünü yeterince izah ettiğimi düşünüyorum. Bol distopya, bol fantastik, bol ironi, bol imge süslü karamsar öyküler postmodern tekniğin pek çok özelliğini bünyesinde barındırıyor. Bunun yanında yerli ve yabancı pek çok yazar ve şaire selam çakıyor. Mesela öykülerin birine Albert Camus ve muazzam kahramanı Gregor Samsa konuk oluyor. Yazar sıkça kullandığı kelime ve cümle tekrarlarıyla, yer yer kafiyeli ve ahenkli sözcük seçimleriyle şiirsel ve özgün bir dil yakalamayı başarıyor. Hızlı ilerleyen, konudan konuya atlayan anlatım tarzına  hakim olabilmek için okuyucunun kitaba odaklanması gerekiyor. Günümüz öykücülerinden farklı bir üslubu ve dili var Söğüt’ün ama savunduğu düşünceler, milletimizin asli değerlerine ve kutsala hadsiz yaklaşımı tüm bu olumlu yönleri bize unutturuyor.

Gözle görülemeyen bir virüsün dahi insanları, kudretli sandığımız devletleri köşe bucak kaçmaya sevk etmesi ve diğer her şeyin yaratıcısı tek ilaha edepsizce yaklaşımı, aile kurumu ve insani/toplumsal ilişkilerdeki fıtrata aykırı durumlara yakınlığıyla Mine Söğüt’ü daha yakından tanımış ve bilmiş oldum. Bir daha okur muyum? Asla…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.