Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Selçuklu’da sanat muhteşemdi

Selçuklu’da sanat muhteşemdi

TARİHE YOLCULUK (193)

Selçuklu’da sanat denilince benim aklıma sadelik ve güzellik, yâni İnce Minareli Medrese, Karatay Medresesi, çifte minareli Sâhib Ata Camisi, Kılıçaslan Köşkü ve Kubâdabâd Sarayı geliyor. Osmanlı denilince de ihtişam…

 

Horasan Erenleri’nin Anadolu’da başlatmış oldukları fütuhat hareketinden sonra 1071’de Malazgirt önlerine gelen Alpler, Gazi Alpaslan komutasında Bizans ordusunu tarumar ettikten sonra Anadolu’da İslamlaşma ve Türkleşme daha da hız kazandı.

Anadolu kapılarını Türklere ardına kadar açılması alp-erenler sayesinde olmuştu. Türl-İslâm sanatı da Anadolu’da Selçuklularla birlikte başlayarak başta Konya olmak üzere Sivas ve Kayseri ile diğer Anadolu şehirlerinde büyük bir mimari yapılaşmayla birlikte Selçuklu Sanatı’nın birbirinden güzel nadide eserleri de bir bir ortaya çıkmaya ve gözleri kamaştırmaya başladı.

İpek Yolu üzerindeki kervansaraylar, hanlar, mescidler, medreseler, köşkler, su sarnıçlarıyla mimaride sanatın zirvesine ulaşan Selçukîler, üç asır başlı başına bir medeniyet oluşturdular.

Selçukluların sade ve gösterişten uzak ve gözü tırmalamayan bedii (güzel) eserleri vardır ki kıymeti ve zenginliği birçoklarımızın meçhulüdür. Bu da bizim ayrı bir günahımız olsa gerek.

Selçuklulardan kalma dinî binaların ekserisinde inşaat malzemesinin başlıca esaslarından olarak sırlı ve sırsız tuğla kullanılmıştır. Türkler, Küçük Asya’nın şarkında yaşarlarken buradaki kavi (dayanıklı) tuğla çamurlarına sahip olmuşlardır. Selçuk medeniyeti, bütün Avrupaca bir sanat ve estetik yuvası olarak kabul edilmiştir. Bu yuvada birçok güzide (seçkin) üstatlar yetişmiş, ilim ve irfanın yüksekliğiyle tarih sahifelerine altın yapraklar hediye etmiştir. Selçukilerin sarayları, camileri, medreseleri, türbeleri gerek mimari tarzı gerek tezyin tarzı açısından birer şaheserdir.

Selçuk sanatı, diğer milletlerin sanatı gibi bazı milletlerin sanatı ile karışmış; fakat Selçuk sanatkârları bu bilgilere kendi bildiklerini de ilave ederek eserlerini büyük bir maharet (ustalık) ve zevk ile vücuda getirmişlerdir. Binaların birçoğunda Arap, İran tarzı; Suriye, Ermeni şekilleri; sütunlar, başlıklar görülür ki bunlar sonradan Selçuk sanatına dönüştürülmüş usuldendir. Fakat nebati (bitkisel) müzeyyenat (süslemeler) ve arabesklerin birçoğunda tamamıyla Selçuk sanatını görmek mümkündür. Selçukîler sanatlarının terakki ettirilmesi için diğer memleketlerden sanatkâr getirmeye en büyük fedakârlıklar göstermekten geri kalmadılar. Türkiye Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya ve Sultan Alâeddîn döneminde, Küçük Asya bu sanatkârların abidevi ederleriyle süslenmişti. 1220’li yıllarda Konya bir ilim, irfan, kültür ve sanat şehri olarak nice âlim, mutasavvıf, mütefekkir ve mimarların akınına uğrayarak hem sosyal, hem kültürel, hem ticarî, hem ilmî olmak üzere siyasî açıdan da zirve noktasında zengin ve varlıklı bir şehirdi.

Bilginler, hakîmler, mimarlar, sanatkârlar Selçuk sanatının yegâne pırlantası mesabesinde bulunan Konya’da kendilerini gösteriyorlardı. Sanat âşıkları, burada hiç ümit etmedikleri bir surette karşılanıyor, takdire mazhar oluyorlar, iltifat görüyorlardı. Konya, Selçukîlerin medenî eserleriyle dolarken aynı zamanda yeni yetişenlere muazzam bir sanat kâbesi oluyordu. Bulundukları memleketlerde layıkıyla takdir görüp eser yaratma sahasını bulamayan sanatkârlar, kendiliklerinden birer ikişer bu sanat merkezine akın ediyorlardı. Konya, en parlak ve şerefli zamanlarını dindar Sultan Alâeddin Keykubâd devrinde yaşıyordu.

_dsc0320.jpg

Beyaz kemerli, mozaik örtülü kubbelerin dekorları arasında havuzların sayısız mermer fıskiyelerinde çağlayan billur su seslerinin akislerini dinleyen genç sanatkârlar, ilhamlarını ruhlarının kudretiyle yoğuruyorlardı. Sanat, burada o derce rağbet görmüştü ki sanatkârların işledikleri eserlerin estetik açıdan taşıdıkları mükemmeliyet, ziyaret edenlerin ruhlarında bir derinlik, dile gelmez yüksek duygular uyandırıyordu. Bu medeniyet beldesinin etrafında dinî binalardan başka hamamlar, kervansaraylar inşa ediliyor; halk, bu hamamların temiz sularıyla yıkanıyor, yolcular istirahatlarını temin etmek için kapıları, duvarları oymalı nakışlarla süslü kervansaraylara sığınıyorlardı. Selçukîler, medeniyetleri müddetiyle kıyas edilemeyecek derecede çok bayındır yerler yaptılar. Dinî binalardan ayrı köy inşaatın bazı kısımlarında sümbüllü tuğla tezyinatı kullanmışlardır ki bu çeşit tuğlalara kervansaray, kale, han kapılarında ve burçlarında tesadüf edilmiştir. Buralardaki betimlemelerin çoğunu kartal, karakuş teşkil ederdi; bu da kuvvet ve kudreti gösterirdi. Hükümdar ve vezirler, ileri gelen zatlar çeşmeler, camiler, medreseler, imaretler, makberler (mezarlar) yapar; Selçuk sanatının en güzide eserlerini inşa ettirirlerdi. Araştırılıp incelendiğinde Selçukîlerde dinî noktadan şiir, mûsıkî, nakış, heykeltıraşlık gibi güzel sanatlarla meşgul olmanın memnu olmadığı ortaya çıkar. Ey Konyalılar! Ceddiniz Selçuklular’dan öğreneceğiniz/öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki…

_dsc0342.jpg

Bu güzel beldenin Sekçukîlerden bize miras olarak bırakılan nadide eserleri arasında İnce Minare, Karatay Medresesi, Sahip Ata, Nalıncı Baba Tekkesi’ni hiç merak ettiniz mi? Sivas’taki Gök Medrese gibi eserler vücuda getiren Kelük bin Abdullah ile Kaluyan el-Konevî’nin kimler olduğunu bilir misiniz?

Selçukluların vücuda getirdiği sarayların yanında Konya’daki Kılıçaslan Köşkü de çok mühim bir yer işgal eder. Bu köşk, bugün viranelikten kurtarılma çabası içerisinde günümüz nesillerine; köşkten geriye ne kaldıysa onu gösterme çabası içerisinde bir çalışma yapılmakta. Bu köşkün sanatla yapılmış gayet sağlam konsollarla yaslanan bir balkonu vardı. Balkonun etrafı gayet nadide çinilerle tezyin edilmiş olup mimari tarzı az çok İran mimarisi şeklinde idi. İkinci Kılıçarslan zamanında (551-588) muhteşem bir saray olarak yaptırıldı ve güzel bir de kulesi vardı.

Selçuklu’da sanat denilince benim aklıma sadelik ve güzellik, Osmanlı’da sanat denilince ihtişam geliyor.

 

YARIN: Britanya’nın dersini aldığı üçüncü yer: Kutûl Amâre.

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR