Abdurrahman Hakan Pakiş

Abdurrahman Hakan Pakiş

Kulluğun sultanlığı

Bismillah.

Elhamdülillah, vessalâtü vesselâmü alâ Resûlillah.

İnsanoğlu yeryüzüne gönderildiği günden bu yana gücün, kudretin ve hâkimiyetin peşinde koşmuştur. Kimileri tahtlarla, kimileri parayla, kimileri bilgiyle sultan olacağını sanmıştır. Oysa hakikat, şu sözdedir:

“Yüce Allah’a kullukta kusur işlemeyen kimse, herkesin nazarında ne güzel sultandır!”

Bu cümle, insanın özündeki en büyük gerçeği gösterir: Kulluk, zayıflık değil; asıl saltanattır. Çünkü insanın yüceliği, Allah’a [celle celâlühû] yönelmesinde saklıdır. Bir kul, nefsine hâkim olur, Rabbine yönelirse görünürde fakir bile olsa gönlün sultanı olur. Tarihin sayfaları bu gerçeğin tanıklarıyla doludur. Nice krallar, ruhlarının karanlığında esirken; nice dervişler, bir hasır üzerinde oturdukları hâlde sultanlar gibi huzur bulmuşlardır.

Nefsin Esaretinden Kulluğun Hürriyetine

İnsanın en büyük düşmanı dışarıda değil, kendi içindedir. Kibir, öfke, haset, mal hırsı, şehvet… Bunların her biri insanın iç âleminde birer zincir gibidir. Bu zincirler kırılmadan gerçek kulluk yaşanamaz. Oysa ne gariptir ki, insan çoğu zaman bu zincirleri bilezik sanır, süs diye takınır. Hâlbuki kulluğun özü, nefsin boynundaki zinciri kırmaktır.

Mevlâ’sına yönelen bir kul, dünyevî esaretlerden kurtulur. Onun kalbinde insanlar değil, yalnız Allah’ın rızası yer eder. O zaman gönlündeki korkular diner, öfkesi sükûna erer, arzuları hikmete bürünür. İşte bu hâl, bir kulun en büyük sultanlığıdır: kendine hâkim olma sultanlığı.

Kaplanın Üzerindeki Veli

Sâdî-i Şîrâzî, Bostan adlı eserinde ne güzel anlatır:

Bir veli, kaplanın üzerine binmiş, elinde yılanı kamçı edinmiş, heybetle ilerlemektedir.

Bunu gören biri şaşkınlıkla sorar:

“Ey Hak yolunun yolcusu! Ne yaptın da bu vahşi hayvanlar sana boyun eğdi?”

Veli sakince cevap verir:

“Vahşi hayvanlar bana esir olmuşsa bunda şaşacak ne var! Sen Allah’a yakın ol ki, her şey emrine girsin. Yüce Allah seni sevdikten sonra sana kim, ne yapabilir?”

Bu hikâye, insanın dış dünyada değil, iç dünyasında kazandığı bir zaferin sembolüdür. Veli, Allah’a yaklaşarak kendi içindeki vahşeti terbiye etmiştir. İşte o zaman, mahlûkat da onun huzuruna teslim olmuştur. Gerçek kudret işte budur: “Yaratıcısına boyun eğenin, yaratılmışlar üzerinde bir heybet kazanması.”

Kulluğun Gücü

Bir kimse Allah’a [celle celâlühû] kusursuz kulluk etmeye gayret gösterirse, insanlar ona saygı duyar; çünkü onun yüzünde huzurun, sözünde doğruluğun, davranışında hikmetin nuru vardır. Bu nur, mevkiyle, makamla, parayla elde edilebilecek bir şey değildir. Zira Allah’a boyun eğen kimseye, insanlar da kalpten yönelir. Onun hükmü kılıçla değil, gönüller üzerinedir. İşte bu sebeple peygamberler, dervişler ve sâlih kimseler halk arasında sultan gibi anılmıştır.

Modern Dünyada Kulluğun Anlamı

Bugün maalesef insanlık, görünmez putların peşinde koşuyor: şöhret, güç, beğeni, hız... Fakat bütün bu koşuşturma, esasen kalbi yoran bir esaretten ibaret. Modern insan özgür olduğunu sanıyor ama ekranların, arzuların, başkalarının beğenilerinin kölesi. Gerçek özgürlük, dün olduğu gibi bugün de Cenâb-ı Mevlâ’ya kullukta gizli.

* Bir insan, sabah kalktığında Rabbinin rızasını önceleyebiliyorsa, işte o insan hürdür.

* Bir genç, harama el uzatmamak için nefsini tutabiliyorsa, işte o gerçek sultandır.

* Bir çalışan, herkesin eğip büktüğü hakikat karşısında, yalnız Allah rızası için doğruluktan şaşmıyorsa, işte o kişi onurun ve şerefin muhafızıdır.

* Bir kimse, cebindeki fazlalığı infak ederken kalbinde cimriliğin zincirini kırabiliyorsa, malın kölesi değil hakiki sahibi olmuştur, işte o zengin, gönlün hakanıdır.

* Bir anne, bir baba, modern dünyanın tüm baskılarına rağmen, çocuklarını başkalarının beğenisi için değil, Allah’a itaat eden, hayırlı bireyler olarak yetiştirmeye gayret edebiliyorsa, işte o kişi aile saadetinin gerçek mimarıdır.

Hakikî Sultanlık Kalpte Kurulur

Her insanın içinde, yeryüzündeki tüm tahtlardan daha değerli bir taht vardır: kalp tahtı. Bu tahtın boş kalması mümkün değildir; mutlaka bir şey onu doldurur. Kimi bu tahtı, geçici olanın hırsıyla, doymak bilmeyen nefsiyle doldurur; kimi kâğıt parçalarının kudretine inanarak parayla; kimi de rüzgâr gibi esip geçen, gelip geçici alkışların peşinden koşarak şöhretle doldurur. Ne var ki, bu sultanlıkların hepsi, sahibi üzerindeki bir esarete dönüşür. Nefsinin kulu, parasının bekçisi, şöhretinin mahkûmu olur.

Ancak hakikati idrak eden bir kul, tahtını yalnızca Allah’a kullukla doldurur. İşte o zaman, gerçek sultandır o. Çünkü kullukta kemâle eren, artık ne dış dünyaya ne de fani mahlûkata hükmetmeye çalışır. O, en büyük ve en çetin savaş meydanını, yani kendi iç dünyasını fethetmiştir. O, kendine hâkim olmaya yönelmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Hakan Pakiş Arşivi

Kıymetin kıymetini bilmek

03 Aralık 2025 Çarşamba 03:01

Birlik rahmettir, ayrılık ise azap

19 Kasım 2025 Çarşamba 09:53

Hayata bakış açımız

11 Kasım 2025 Salı 10:41

Kurtuluşa çağrı

04 Kasım 2025 Salı 23:31

Büyük günahlardan biri: Zulüm

28 Ekim 2025 Salı 22:10

Kıymet kafada değil akıldadır

21 Ekim 2025 Salı 01:05

Olduğun Gibi Görün

14 Ekim 2025 Salı 11:48

Kiminle Berabersen, O’sun!

07 Ekim 2025 Salı 15:38