SESSİZCE GİTTİLER

SESSİZCE GİTTİLER
Muhammet Çelik, yazısında şehitlerimizi ve fedakar emniyet kuvvetlerimizi yazdı

Kiminin umutları yarım kaldı. Kiminin yaşanmamış günleri… Ya geride kalanlar? Onların elinde ise fotoğraf kareleri…         

            Birer birer gittiler, sessizce gittiler. Bir ana ağladı, bir baba haykırdı, onlar ise sessizce gittiler… Oysa yaşanmamış günler vardı uzakta.Lakin onlar o kadar sevdiler ki bu vatanı. Memleket sevdası öyle bir sevdaydı ki... Dağı, taşı, toprağı sarar insan bağrına. Edirne’den Kars’a her yanı birdir vatanın. Sarılmak isteyene ana kucağı gibi şefkatlidir bu kutsal topraklar…

Vatan aşkıyla bir oldu gönüller. Çocuklar, eşler evde; onlar ise görevde. Aziz millet rahat uyusun diye kan kırmızı bayrağı beklediler. Yeri geldi ağustos sıcaklarında ter döktüler, yeri geldi donarak şehit oldular. Polisim de askerim de birdi, Onlar bizdik; onlar bizim evlatlarımız, babamız, abimiz canımız. Çok uzakta değildiler, ‘eledim eledim höllük eledim’ türküsünü dinleyince sol yanımıza bir sızı girerdi ya, işte tam da ordaydılar.

Hani komutanı evin önünde karşılayan bir şehit babası vardı. Yüzünde yılların yorgunluğunu taşıyan, onurlu, soylu bir baba. Kalakaldı öylece kapının önünde. Konuşamadı;  o konuşmasa da gözleri anlatıyordu her şeyi. Hani bir anne vardı lastik ayakkabılarıyla al sancaklı bayrağa koşan.Şehidimizin tabutuna sarılan bir çocuk vardı hani, son kez babasına sesleniyordu, yaşlı gözlerle fotoğrafını öpüp kokluyordu…Asker babasını kapının önünde bekleyen pırıl pırıl çocuklar vardı hani. Dimdik duran çocuklarına hem ana hem baba olan Anadolumun elleri öpülesi anaları vardı hani ve her daim var olacak…

            Pekala bizler neresindeydik hayatın? Onlar gözlerini kırpmadan canlarını feda ederken vatanı uğruna, bizler sahip çıkabildik mi emanet ettikleri cennet vatana? Ya da yaşayan askerimize, polisimize gerekenleri yapıyor muyuz? Ve ben bunları yazarken bir detay hatırlıyorum: Bir üniversiteli gencin polisime, rahatımız, huzurumuz, birlik beraberliğimiz için gecesini gündüzüne katan polisime söylediği sözler aklıma geliyor, kulağımda çınlıyor, iliklerime kadar derin bir keder, bir hüzün, derin bir acı işliyor… Nasıl yani diye soruyorum kendime, o polisler birer buğday tanesi bir avuç toprakta dahi filizlenir umutları… Toprağı da, ağacı da, insanı da en iyi tanıyandır onlar.

Sen hiç karşılıksız sevdin mi, ölüme yürüyebildin mi hiç? Lösemili bir çocuğun hayalini gerçekleştirebildin mi, mesela onu ekip aracında siren sesleriyle eğlendirebildin mi, belki de hiç unutamayacağı bir hatıra bıraktın mı yüreğinde, dokunabildin mi kalbine? Üniversite sınavına geç kalan bir genci sınavına yetiştirerek tarifsiz bir mutluluk yaşatabildin  mi? Bir hastayı ya da yürüyemeyen bir yaşlıyı hastaneden evine bırakabildin mi? Alevlerin içine tereddüt etmeden atılıp bir hayat kurtarabildin mi? Yağmurlu bir günde sahipsiz, çaresiz bir sokak çocuğuna montunu verdin mi? Engelli bir vatandaşın gözlerinden polisi tanıyabildin mi? Evet keşke sen de görebilseydin, tanıyabilseydin, anlayabilseydin, polisime bağıran, ağza alınmayacak sözler söyleyen genç bayan!..

            Sessizce gittiler, evet sessizce gittiler…Teker teker, gözlerini kırpmadan, arkalarına bakmadan gittiler….Bir ana gecekondu önünde yıkıldı, işte o an bin ana yüreğinden vuruldu.Bir çocuk son kez seslendi babasına yaşlı gözlerle baktı tabutuna ve bir çocuk o gün uyuyamadı…Bin gözyaşı bin hasret yağmuru kaldı geride kalanlara…Onlar ise sessizce gittiler, sessizce… (MUHAMMET ÇELİK)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum