Hatice Filiz Çelik

Hatice Filiz Çelik

SİZ HANGİ KUŞAKTANSINIZ?

SİZ HANGİ KUŞAKTANSINIZ?

Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.“ Bu sözleri bugün, orta ve üzeri yaşlarını yaşayan kaç kişi, gençler için söylemiştir ya da daha doğrusu  söylememiştir? Evde, okulda, işyerinde bu sözlere maruz kalmayan kaç tane gencimiz vardır? Bu kuşak sorunu, sadece çağımıza ait bir sorun mu?

 Yazımızın başındaki alıntıya dönersek; bu sözleri  M.Ö.350 yılında Aristo söylemiş…Yani tarih gösteriyor ki, her devrin sorunu gibi görünüyor bu kuşak çatışması.

Günümüz teknoloji çağında ise söz konusu çatışma, daha fazla demeyelim ama daha farklı bir boyutta, bir sorunmuş gibi görünüyor veya biz öyle farz ediyoruz. Şu anda büyük bir jenerasyon(nesil) tanımlanması kargaşası yaşanıyor. Bundan kısa süre öncesine kadar bilimsel olarak, 20-30 yılda bir yeni nesil tanımlaması yapılırken günümüzde artık bu yeni nesli tanımlama   aralığı 5-10 yıla kadar düşmüş durumda. Yani her 5 – 10 yılda bir karşımıza bambaşka özellikleri olan, yeni bir paket halinde sunulan yeni bir kuşak tanımlaması çıkıyor.

Evet ama nedir bu yeni kuşak oluşma hızının nedeni;  kolayca cevabını tahmin edebileceğimiz gibi nedeni teknoloji… Çocukluğunu 30 yıl kadar önce yaşayan neslin şu andaki teknolojiye yetişmesi çok zaman almışken, günümüzün gençliği hatta çocukları için teknolojiye ayak uydurması, nefes alması kadar kolay görünüyor.

Günümüzün yetişkinleri yeni kuşağı anlayamamaktan şikayet ederken yeni kuşaklar da  aynı şekilde aslında bizleri  anlayamıyor ve bu konuda hiç de haksız sayılmazlar.

Çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçen gençler (Y veya Ben Nesli olarak adlandırılıyorlar), hayatları boyunca hiç buhran, kıtlık, savaş gibi sıkıntılarla karşılaşmadı. Onlar doğduğu zaman bilgisayarları ve son teknolojiyi hazır buldular. Kendilerinden önceki nesil gibi bunları sonradan hayatlarına, yama gibi eklenmesiyle, öğrenmediler. Her istedikleri aileleri tarafından kendilerine hazır sunuldu, çoğu daha güzel okullarda okudu, zorluklarla mücadele etme becerisine sahip değillerdi, çünkü onlar ne zaman zor duruma düşse ebeveynleri anında  yanı-başlarında belirerek, onların adına  sorunları çözdüler(ki bu ebeveynlere  “helikopter ebeveyn” tanımlaması yapılması bilimsel literatüre geçmiştir. )

Sonuç olarak; bu şartlar altında yetişen genç, toplum içinde daha fazla bireyselleşti ve kendine daha fazla önem verir hale geldi. Zaten seyrettiği her film veya okuduğu her kitap bu fikri ona dayattı. Okullardaki sistemler de artık eskisi kadar onu zorlamaktan uzaklaştı. Bu şartlar altında bencilliğe zorla itildiler. Sonrasında, bu gençler büyüdü ve iş dünyasına adım attılar zamanla. Ve karşılarında devasa bir iş-hiyerarşisi buldular. Patron, müdür, amir tanımlamaları ile karşılaştılar. Özel hayatı hiçe sayarak, kendilerinden önceki nesillerin tartışmasız kabul ederek yaptığı gibi, saatler boyu çalışması ve emir komuta zincirini kabullenmeleri istendi onlardan. Kısacası, kendilerinden önceki nesillerden olan amirleri, onlardan kendilerini değiştirmelerini istedi. Sonuç olarak büyük çatışmalar yaşandı ve iş verimliliğinin ciddi ölçüde düştüğü görüldü. Sorunlar çözülemediği gibi büyümeye devam etti.

Bir yandan da bambaşka, yepyeni bir nesil daha boy göstermeye başladı ki bu kuşağın bireyleri yakın zaman içinde yine iş dünyasında ve hayatın diğer alanlarında boy göstermeye başlayacak.  Alfa veya i (internet) nesli denilen bu kuşak, ise az önce özellikleri sayılan Y-Neslinden sanki tamamen farklı özelliklere sahipmiş gibi görünüyor. Bu kuşak için de yine teknoloji hayatın en önemli parçası ama daha steril bir nesil. Hayattan,  sosyal ilişkilerden hayat şartları gereği uzaklaştırıldılar. Önceki nesil asi ve bencil  olarak bilinirken bu çocuklar aileye daha bağımlılar. Hatta onlarsız bir şey yapmaları mümkün bile olamamaktadır. Arkadaşlıkları sadece sosyal medya ağları içinde gelişmekte, tüm boş vakitlerini internette yeni nesil dizi film kanallarını seyrederek veya cep telefonlarının ve tabletlerin içindeki uygulamalarda geçiriyor. Cep telefonuna sahip olmak bu ergen için vazgeçilmez hayati bir unsur oldu artık. Güvenlik konusunda da takıntılı olan bu çocuklar, hem bugünden hem de gelecekleri açısından korkuyorlar. Genç yaşlarında(bu yaşlarda şimdiye kadar hiç olmadığı kadar) psikolojik sorunlar yaşıyorlar. (Yapılan araştırmalar 2012 yılından sonra bir depresyon patlaması olduğu saptanmıştır ki 2012 yılı akıllı telefonların ve sosyal medya ağlarının ortaya çıktığı döneme rast-gelmektedir.) Manevi değerler de zayıflıyor bu nesilde. İlk etapta bakıldığında bu asi olmayan sakin gençler aslında geleceklerinde sosyal ve iş hayatlarında ciddi adaptasyon sorunu yaşayacağa benziyorlar.

Kesin olan bir şey var ki; yine  yeni doğan çocuklarımız da bambaşka özellikleri ile hayatın içinde belirmeye başlayacaklar. Ve yeni isimleri ile karşımızda olacaklar.

Bu kadar hızlı bir değişim içinde kuşaklar arası çatışmaların önüne nasıl geçilmeli? Bu sorunun yanıtı kolay değil ve hatta tek bir yanıtı olmayabilir. Kesin olan şeyse bizlerin yani eski kuşakların, her yeni gelen kuşağı kendimizce değiştirmeye kalkışmanın hiçbir işe yaramayacağı. Onları değiştirmek yerine anlamaya çalışmak ise yapılacak en akıllıca iş gibi görünüyor. Sürekli olarak yeni nesli kendi zamanı ile karşılaştırıp onlara suçlayıcı bir tavırla yaklaşmak hiçbir sorunun çözümü değildir. Bizim neslimizin zamanında dutluk olan yerlerde bugün devasa alışveriş merkezleri boy gösterirken ve kendinden önceki devirlerin değerlerinden bihaber olan  bu çocuklar, bu  merkezlerin kültürü  içinde büyüyorken,  hâlâ “bizim zamanımızda her şey farklıydı” türü söylemler gayet anlamsız görünüyor.

İş, aile ve sosyal ortamdaki gençlerin bize farklı gelecek davranışlarını eleştirirken önce kendi içimize yönelerek eğitim ve yetiştirme tarzımıza bir bakmamız gerekiyor. Bu konuda gerek ailelerin gerekse öğretmenlerimizin sorumluluğu çok fazladır. Sonuçta bu çocuklar kendi başlarına büyüyerek yetişkinliğe gelmediler. Onları sevdiğimiz ya da eleştirdiğimiz her türlü davranışında bizim katkımız çok ama çok büyüktür.

Kaldı ki  bu çocuklar bizlerden daha yetenekli ve belki daha da zekiler. Doğru yönlendirildikleri takdirde çok büyük işlere imza atmamaları için hiçbir engel yoktur.

Onlar sadece doğru yönlendirilmek istiyor fakat neyi nasıl yapacaklarının yanı sıra neden yapacaklarını da bilmek istiyorlar. Bu yönlendirmeleri yaparken ise, hükümlere ve emirlere göre değil onlara verilecek  ilham ile yapılması ise en önemli koşul gibi görünüyor.

Kuşak çatışmalarının önüne geçilebilmesi için tek gerekli olan şart sadece her iki taraf içinde biraz iç-görü ve anlayış gösterebilmekte yatıyor. Kendini karşı tarafa anlatabilme şansının verilmesi buna mukabil karşı tarafın da etkili dinlenmesi, kısacası doğru iletişim hayatın her alanında olduğu gibi kuşak çatışmasında da en etkili çözüm olacaktır kuşkusuz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Hatice Filiz Çelik Arşivi
SON YAZILAR