M. Mustafa Özdemir

M. Mustafa Özdemir

‘Yedili Masa’nın hikayesi

‘Yedili Masa’nın hikayesi

Aslında 6+1 olarak kuruldular. İnkar ettiler, “Yok biz sadece 6’yız” dediler. Onlarca toplantı yaptılar. Süreç boyunca ortaya bir şey koymayan masa, yemek menüsünden, çatal bıçağa, oturma düzenine kadar siyasi magazin konusu oldu. Sayın Fatih Erbakan’ın deyişiyle toplanıp yiyip içip dağıldılar.

***

O kadar toplantı sonunda ülkenin ekonomi, iç ve dış politikasına dair somut tek bir proje ortaya koyamadılar! Ne diyeceklerdi; boğaza tüp geçit, İstanbul’a 4. köprü, hastane, duble yol, hızlı tren hatları, İHA, SİHA, tank, top uçak, yerli otomobil yapacağız mı? AK Parti bunları yaparken hepsine, alayına karşı çıktılar. Dün icraat makamında olanlar da masaya oturunca onlar da CHP’lileşti ve onlar da yıkım siyasetini dillendirmeye başladı.

***

Bu arada seçimler millete de bir şey söylemeleri gerekiyordu. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” diye bir şey ortaya koydular. Klasik parlamenter sistemden farkı neydi? Yasamayı mı, yargıyı mı, yürütmeyi mi güçlendirdiler? Neresinden alıp neresine verdiler, neresini güçlendirdiler? Kendileri de dahil kimse bir şey anlamadı! Şimdi de yavaş yavaş "bu sistem de çok kötü değilmiş, eksikleri düzeltilirse"nin altyapısını oluşturmaya başladılar. Çünkü onların derdi sistem değil iktidar!

"Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”den çıka çıka, FETÖ’cülerin, HDP/PKK/KCK’lıların, Selahaddin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın salıverileceği, kayyumların kaldırılacağı, dağdaki PKK’lıları, Pensilvanya’daki FETÖ’cüleri umutlandıran vaatler çıktı. Masanın 7'liye dönüşmesi sonrası Abdullah Öcalan'a özgürlük, özerklik söylemleri ayyuka çıktı.

***

Süreçte en çok merak edilen konu “Adayın kim olacağı?” konusu oldu. Türkiye akşam bununla yattı, sabah bununla kalktı. Rüyalarımıza girdi. “Açıklamayız, açıklarsak yıpratırlar” dendi. Sonra çıkara çıkara 9 seçim kaybetmiş, 10 da olabilir hakkını yemeyelim, Kemal Kılıçdaroğlu’nu “yıpranmadık” aday olarak açıkladılar. Misyonundan sonra "Masanın Vizyonu"nu da herkes gördü.

***

Aday belirleme sürecinde kavgalar, ayak oyunları, entrikalar, satranç hamlelerini aratmayacak girişimleri gördük. Kavga öyle boyutlara geldi, birbirlerine öyle hakaretler ettiler ki; ne adamlıklarını bıraktılar, ne geri zekalılıklarını. Birbirlerine iltifat ederken sevinirken bile “eşek” benzetmesi yaptıklarını görünce "Masanın Seviyesi"ni herkes gördü.

Tabii nihayetinde büyük restleşme yaşandı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına başından beri kazanamaz diyerek (bence de haklı) karşı çıkan Sayın Akşener, masayı terk etti. Bugüne kadar CHP’de kurultaylarda karşısına kim çıkmışsa kapı dışına koymasıyla nam salan Bay Kemal, Akşener’e de kapıyı göstermekten hiç imtina etmedi! Ne de olsa masanın sahibiydi. Arkasında kapı gibi 4 parti vardı.

***

“Bu masa; kumar masası, noter masası, ihtiras masası” diyerek masadan kalkan o güne kadar masanın ağır ablası, asenası görüntüsü veren Akşener, Yavuz Ağıralioğlu’nun deyişiyle 3 günde 30 yıllık küfür ve hakaretle tam anlamıyla linç edildikten sonra, masaya döndürülüp koltuğuna tekrar oturtuldu. Siyasette dün karşı saflarda olanlar bugün bir arada, bugün aynı saflarda olanlar yarın karşı saflarda olabiliyor. Çoğu zaman beğenmesek de eleştirsek de durum böyle bu yönüyle siyaset dış politikaya çok benzer. Bu noktada bir sıkıntı yok ancak 36 saatte böylesine 360 derece değişiklikler oluyorsa orada durmak ve bir bakmak lazım.

365 gün 6 saat Kılıçdaroğlu ile olmaz deyip 36 saat sonra masaya dönerek “Evet adayımız Kılıçdaroğlu” diyorsanız bir şeyler olmuş demektir. Zaten Akşener de sorunları çöpe değil buzdolabına kaldırdığını söyleyerek bunu açıkça ifade etti. 15 Mayıs sabahı buzdolabının kapısı, Pandora'nın kutusu açılacak, içinden neler çıkacak herkes görecek.

***

Açıkça ve net şekilde gördük ki; Sayın Akşener’e Kılıçdaroğlu hazmettirildi. Ama hazmettirilmesi gereken bir şey daha vardı o da masanın altındaki HDP. Artık masanın altından çıkarma vakti gelmişti ve Sayın Akşener’in bunu da kabul etmesi, hazmetmesi gerekiyordu. Akşener'in onu da nasıl hazmettiğini “Kılıçdaroğlu HDP Kılıçdaroğlu görüşebilir ama masaya gelemez” deyişinden anladık.

Pardon! Kılıçdaroğlu, senin de adayın, İYİ Parti’nin de adayı değil mi? Birlikte başaracağız deyip yan yana fotoğraflarınızı koyduğunuz Kılıçdaroğlu HDP ile görüşünce siz görüşmemiş mi oluyorsunuz?

Sayın Akşener'in yaptığı Türkçesi; “Benim adayım, partimizin adayı, başbakanlığını yapacağım Cumhurbaşkanım Kılıçdaroğlu, HDP ile görüşebilir, anlaşabilir, çünkü Erdoğan’ı devirmek için oylarına ihtiyacımız var ama aynı karede gözükürsek partimizden tepki çekiyoruz"dan başkası değildi.

***

Nihayetinde kavganın en büyük kaybedeni, masanın büyük patronu Kılıçdaroğlu’nun “ülkücü damarı tuttu” diyerek karizmasını yerle bir ettiği sayın Akşener oldu. Masa kurulduğundan beri olmaz dediği Kılıçdaroğlu’nu kabullenmek zorunda bırakılışı, adeta yerle bir olan karizması, hazımsız hazmedişinin ağrısı ve birikmişliğinin, Meclise kutularla kurşun getirip yerlere saçarak öfkesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çıkarmaya çalışacak boyutlara geldiğini gördü Türkiye. Üzücü bir tablo Milletin Meclisi kurşunlu mesajlara da maalesef şahit oldu. Şayet iktidara gelirlerse 15 Mayıs'tan sonra meclis kürsüsünde kaleşnikofları mı göreceğiz?

***

Kurulurken birbirlerine hiç benzemeyen altı siyasi partiyi bir araya getiren nedenlerin; “Kalkınma Düşmanlığı, Erdoğan Düşmanlığı, İhtiras, Üst Aklın Dizaynı” olduğunu söylemiş ve eklemiştik: “Bu masa dağılmaya mahkumdur.” Masa kimseyi yanıltmadı! Süreçte bunların hepsinin doğru olduğunu gördük. Ve masa fiilen dağıldı aslında. Birileri araya girdi, masayı birleştiler. Birleştiler derken parçaları üst üste, hani üff desen yıkılacak şekilde, öylece koyuverdiler.Seçimi kazanamadıklarında 15 Mayıs’ta neler neler olacak hep birlikte göreceğiz. İlk başta karşı çıktıkları, inkar ettikleri “6+1” de somutlaştı ve gelinen nokta itibariyle masa '7’liye dönüştü. Zaten masanın mutabakat masanın metni ile HDP’nin seçim bildirgesi birebir örtüşüyor.

***

Yüzyılın seçimi zorlu geçecek bunu kabul edelim. Kolay değil; Pandemi, o bitti derken Ekonomik Tedarik krizi, tam bitti derken Ukrayna Savaşı, o da bitti derken Deprem Felaketi. Hepsinin bir bedeli ve maliyeti oldu ama tüm bu süreçlerin hepsinden yaralar sarılarak çıkıldı. Ülke; ekonomisiyle kurumlarıyla dimdik ayakta kaldı. Gerçekten dünyanın en büyük deprem felaketlerinden birini yaşadık, yüreğimiz yandı, ama şunu da görelim; ordusuyla, tüm kurumlarıyla, tüm sivil toplum örgütleriyle dünyanın en büyük maddi ve manevi seferberliğine iktidar milletle birlikte imza attı.

Yaşadığımız acıların faturasının büyük olması maalesef hep 100-150 yıllık geri kalmışlığın bedeli.

***

İktidarın tüm enerjisini deprem faciasının yaralarını sarma çabasında vermiş olmasından da kaynaklı, TV kanallarında, hem iç hem dış medyada, sosyal medyada, “Erdoğan’ın kaybedeceği” yönünde bir hava ve algı oluşturulmuş durumda.

20 yıldır bu milletin oyuyla seçilmemiş gibi, Sayın Cumhurbaşkanına saldırıyorlar ki ve ona veren milyonlarca seçmeni öylesine yok sayıyorlar ki inanılmaz boyutlarda. The Economist, Wall Street Journal, Bloomberg, Washington Post, Financial Times, Der Spiegel, Cemil Bayık (PKK), Mustafa Karasu (PKK), hepsi de masaya umudunu bağlamış 15 Mayıs sabahı “Erdoğan’sız Türkiye”nin hayalini kuruyorlar.

Biz bu havayı Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi Olayları sonrasında da gördük. Algıları birileri oluşturur Millet yıkar. Milletimiz yüzyılın seçiminde bir kez daha algıları, operasyonları yıkacak, masaları dağıtacaktır. Sözünü, sosyal medyada orada burada değil, sandıkta söyleyen “sessiz milyonlar”, Büyük Türkiye yürüyüşünü sekteye uğratmayacaktır. İnancımız, temennimiz ve dualarımız böyle.

Tabi herkesin bir hesabı var, Allah’ın da bir hesabı var. Bunu da hiç unutmayalım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Mustafa Özdemir Arşivi
SON YAZILAR