Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

Gül

Gül

 Bir gülü düşün gülüm.  Gül sevgi gibi, sevilen insan gibidir.  Güzelliğiyle kokusuyla kendine çeker, ama tutmaya çalıştığın zaman dikenlerini eline batırıverir. Oysa sevdiğin insana biraz daha dikkatli davranman gerekir.  Unutma ki gülün güzelliğini, canlılığını, kokusunu koruyan dikenleridir.  O dikenler sensin, senin benliğin, düşüncelerin, çevrende çizdiğin sınırlarındır. Eğer sen nadide bir gülsen, kokun varsa, rengin varsa, güzelliğin varsa, dikenlerinle bu güzelliğini koru.  Her el, her göz ve her hoyrat bakış seni soldurmasın.  Sen bir gül isen, dikenlerine sahip çık ve benliğini koru.

Şu ana kadar sevmek dedik, sevda dedik, nasıl olmalı, nasıl yaşanmalı dedik, acaba biz bunları yaşamak için ne kadar çaba sarf ediyoruz. Ne yapmamız gerektiğini biliyor muyuz?  Yola, başının sonunun ne olduğunu bilerek mi, yoksa bilmeden mi çıkıyor, bir oyun gibi veya bir yarış gibi sonunu mu bekliyoruz.

Bir sevgi, bir aşk yaşanıyorsa ve acı çekiyorsan, bu normaldir. Aslında sevgi acı vermez. Çünkü sevgi acı çekmenin başlangıcı değil, mutluluğa atılan ilk adımın başlangıcıdır. Ama bu hep böyle acıyla başlamıştır. Hiç bir zaman atılan ilk adımlar başarılı olmamış, bunun sonucunda da acı hissedilmiştir. Bunun nedeni de, çok seven ve sevmeyen, belki de çok seven ve sevdiğini sanıp sevgisini veremeyendir. Hiç bir zaman bu değişmemiş, sevenle sevilen bu duyguyu aynı oran da paylaşamamıştır. Bir taraf sürekli kaçmış, yada istemem ama yan cebime koy der gibi hareket etmiş, diğer tarafta belki hiç bir şeye aldırış etmezcesine sevmiş, sevdiği insanın da aynı coşkuyu beraber yaşamasını istemiş olmasından kaynaklanan acı olmuştur. Tabi ki bununda yanlış olduğunu kabul etmek gerekir. Sevgi karşılıklı olunca daha güzel olursa da, gül örneğinde olduğu gibi, gül beni sevmiyor diye gülü sevmekten vazgeçemediğin de, o insanı da beni sevmiyor diye sevmekten vazgeçemezsin. Ve çok seven insanın, böyle zamanlarda çektiği acı, yediği en güzel, en tatlı meyve gibi olmaktadır.

Olgunlaşmamış bir sevgi, ham yediğin meyve gibidir. Hiç bir tat ve zevk alamazsın.

Hiç hamur yemeyi denedin mi. Çok saçma değil mi, çiğ hamuru yemek. Ama her gün yediğimiz pastaların, çöreklerin ve yediğimiz ekmeğin ilk hali o hamurdur. Ve bu hamur ısıtılıp pişirildiği zaman, o güzel yiyecekler de ortaya çıkıyor. İşte sevdiğin insana karşı duyduğun sevdanı yaşarken, acı ve keder de olsa, ruhun da pişirip olgunlaşmasını sağlamalısın ki, yaşamaya çalıştığın duygunun bir anlamı olsun ve sevginin gerçek güzelliğini anlayasın. Eğer o sevdayı yüreğin de pişirip olgunlaştıramıyorsan, yaşadığın sevdan da bir eksiklik var demektir. Bu eksikliği gideremediğin müddetçe de, bu sevdadan hiç bir şey anlayamayacağın da kesindir. Ve yaşadığını sandığın her şey de, senin için sonuçsuz kalacak demektir.

Eğer gerçekten sevdiğin insana karşı beslediğin duyguların da samimi değilsen, ona karşı isteksiz ve duyarsız davranıyorsan, ondan hemen uzaklaş, uzaklaş ki ona zarar vermeyesin. Çünkü ne istediğini bilmeyen bir insanın hayatta hiç bir amacı yoktur. Bunun zararı kendisine olduğu kadar başkasına, daha doğrusu sevdiğini zannettiği isteksiz davrandığı insana daha fazla zarar verir.  Ve böyle kararsız ve umarsız davranacağına, git bir köşe başında oturup, gelip geçenlerden sevgi dilenerek yaşa, ondan daha iyi. Hiç olmazsa kimseye ve sevgiye zarar vermemiş olur, başkalarının mutluluğunu çalmamış olursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR