Ali Korhan Bülbül
Eğitim ve meslek: Statü ve rol arasında bölünme meselesi
Eğitim, bireyin davranışlarını olumlu ve istenilen yönde geliştirme ve dönüştürme sürecidir. Doğumdan ölüme kadar devam eden bu süreç, bireyin potansiyelini keşfetmesine, yeteneklerini geliştirmesine ve hayatta kalma becerilerini artırmasına olanak tanır.
Meslek ise, bireyin potansiyel ve yeteneklerine uygun bir alanda kendini geliştirerek uzmanlaştığı, genellikle geçimini sağladığı faaliyettir.
Bu iki kavram birbiriyle doğrudan ve dolaylı bir ilişki içindedir. Eğitim, bir yandan bireyin kendi yeteneklerini tanımasını ve geliştirmesini sağlarken, diğer yandan da meslek sahibi olmasının temelini oluşturur. Birey, ilgi ve
yeteneklerine uygun bir alanda aldığı eğitimle hem kişisel gelişimini destekler hem de mesleki donanım kazanarak o alanda uzmanlaşır. Bu sayede eğitim, meslek edinmenin en önemli basamağı haline gelir.
Ancak bireyin aldığı eğitim ile yaptığı meslek arasında zaman zaman bir uyumsuzluk yaşanabilir. Bu durum, çoğunlukla bireyin yaşadığı toplumun gelişmişlik düzeyiyle ilişkilidir. Eğer bir toplum, eğitim ile meslek arasındaki temel farkı kavrayamamışsa, bu uyumsuzluk kaçınılmaz olur. Böyle bir durumda ortaya çıkan sorun ise genellikle statü ile rol arasındaki çatışmada kendini gösterir.
1-Eğitim ve Meslek Arasındaki Uçurum: Rol ve Statü Bölünmesi
Günümüz toplumlarında eğitim ile meslek arasındaki bağ gittikçe zayıflıyor. Her birey, aldığı eğitimle hayalini kurduğu mesleği yapmak ister. Ancak ne yazık ki bu ideal tablo, çoğu zaman gerçeğe dönüşmüyor. Eğitim sistemiyle iş piyasası arasındaki uyumsuzluk, bireylerde “rol ve statü bölünmesi” olarak adlandırılan bir duruma yol açıyor. Bu durum, sadece bireylerin değil, toplumun da sağlıklı işleyişini tehdit eden bir sorun haline geliyor.
Peki, nedir bu rol ve statü bölünmesi?
Toplumsal yapıda "rol", bir bireyin üstlendiği görev ve sorumlulukları ifade eder. "Statü" ise bireyin toplum gözündeki konumunu, itibarını belirler.
Eğitim sürecinde birey, belli bir role hazırlanır; öğretmenlik, mühendislik, doktorluk gibi… Ancak mezun olduktan sonra karşılaştığı iş piyasası, ona bu rolü vermez. Ya hiç iş bulamaz ya da kendi alanıyla ilgisiz bir işe yönelmek zorunda kalır. Böylece aldığı eğitimle yapmak zorunda kaldığı iş arasında bir ayrım oluşur. Bu da bireyin eğitimle kazandığı “rol” ile toplumdaki “statüsü” arasında çelişkiye neden olur.
Bu bölünmenin sonucunda bireylerde tatminsizlik, hayal kırıklığı ve kimlik bunalımı gibi duygular gelişir. Çünkü birey, kendini tanımladığı mesleği icra edemez. Öğretmenlik eğitimi alan biri markette kasiyerlik yaparken, mühendislik eğitimi alan biri çağrı merkezinde çalışmak zorunda kalabilir. Elbette bu işler de kıymetlidir, ancak
mesele liyakatin yerini bulmaması ve bireyin mesleki kimliğinin gelişememesidir.
Bu sorunun arkasında birçok neden vardır: Eğitim sisteminin plansızlığı, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayamaması, mesleklerin itibarsızlaştırılması ve ekonomik şartlar. Ayrıca, toplumda sadece bazı mesleklerin “statü” ile eşleştirilmesi de sorunu derinleştiriyor. Bireylerin mesleki tercihlerinde toplumsal algılar, ekonomik beklentiler ve statü kaygıları ön plana çıkıyor. Sonuç olarak birey, eğitimini aldığı mesleğe değil, statü getiren işe yöneliyor veya mecbur kalıyor.
Çözüm ise bütüncül bir yaklaşımdan geçiyor. Eğitim politikaları, iş dünyasının ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirilmeli.
Gençlere sadece diploma değil, mesleki yeterlilik kazandırılmalı. Ayrıca, her mesleğin saygın olduğu bir toplumsal bilinç geliştirilmelidir. Ancak o zaman, bireyin eğitimiyle mesleği, rolüyle statüsü örtüşebilir.
Unutmayalım ki, bireyin kendini gerçekleştirmesi ancak rol ve statü uyumuyla mümkündür. Aksi hâlde yetişmiş bireyler sistemde kaybolur, toplum potansiyelini yitirir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.