Mersin'in Aydıncık ilçesindeyiz. Aydıncık eski adı Gilindire olan antik ve şirin bir Akdeniz sahil kasabasıdır.

Buraya gelmeden önce arkadaşlara Aydıncık çevresinde nerenin gezilebileceğini sorduğumuzda bize “Aynalı Göl yani Gilindire Mağarası en önemli yer” olduğu söylenmişti.

Aydıncık deyince 1934 yılında Ermenek'e elektrik getiren Emin Hami Koçaş merhumun Avrupa'dan satın alıp buradan Ermenek’e taşıdığı elektrik santral tribünü aklıma gelirdi hep.

Aydıncık öğretmenevinden sabahleyin çıktıktan sonra 7 - 8 kilometre doğudaki tahmini 200 m rakımlı Gilindire Mağarasının olduğu yükseltiye geldik.

65 yaş üstü olmanın avantajları olarak bütün müzelerde, ören yerlerinde, tabiat parklarında olduğu gibi burada da ücretsiz içeriye alındık.

Tabiat Parkı adı verilen alana girdikten sonra buradaki levhada; aşağısının çok nemli olduğu, yanımıza su almamız, müzmin hastalığı astımı olanların girmemesi gerektiği, gibi uyarılar yazıyordu. Hatta görevlilerden birisi aileme “amcaya dikkat edin çok yorulabilir” uyarısını bile yapmıştı.

Ayrıca tanıtım levhasında mağarayı anlatan her cümlenin sonu “mükemmel muhteşem olağanüstü” kelimeleri ile bitiyordu.

Mağara deyince hep aklımızda eğilerek yamularak yürüyüşe geçeceğimiz bir yer gelirdi. Ama Aynalı Göl Mağarası baştan ayağa hem yükseklik hem genişlik bakımından olağanüstü bir durum arz ediyordu.

Mağara tepeden aşağıya kadar yaklaşık 400 basamak inile inile ahşap bir merdivenle kat ediliyordu. Merdivenin sağ ve solu yine ahşap korkuluklarla bezenmişti. Her 10 - 20 metre ara ile balkonlar yapılmış buradan ziyaretçilerin olağanüstü manzarayı izlemesi sağlanmıştı.

Bu balkonlarda ziyaretçiler hem resim çektiriyorlar hem seyrediyorlar hem kısa film çekiyorlardı.

Burası Damlataşların milyonlarca yıldır oluşturduğu ve oluşturmaya da devam ettiği harika bir mağaradır.

İplik süğümú kalınlığından tutun da dev minareler gibi dikili taşlar, sütunlar, sarkıtlar ve dikitler esrarengiz şekil ve desenlerle boydan boya yer alıyor, bunların arasından damlama sesleri ve korkulukların üzerini ıslatacak kadar bir nem salgılıyorlardı.

Ahşap merdivenlerden her balkona indikçe hiçbir heykeltıraşın beceremeyeceği ihtişamda su damlalarının oluşturduğu iğne kadardan, kar kristali gibi işlenmiş devasa dikey sarkıt dikit sütunu görseller izleyicileri büyülüyordu.

Oldukça geniş ve yüksek tavan olan mağarada büyük damlataşı oluşumlarının arasında oluşan odalar ise adeta en pahalı perdelerle donanmış gibi insanın gözünü ayıramayacağı bir yapıdaydı.

Bütün basamakları indikten sonra artık deniz seviyesindeydik ve denizin sularıyla damlama sularının oluşturduğu mini göllerle karşılaşıyorduk.

Mağara baştan sona milyonlarca fotoğrafa sığamayacak kadar bollukta bir görsel şölen takdim ediyordu seyircilere.

Gilindire Aynalıgöl Mağarası denize sıfır bir tepenin üstünden başlar fakat bu bildiğiniz gibi daracık bir mağara değil adeta bir boğazı andırır bu boğaz hem enine hem boyuna yaklaşık tepenin boyu kadar denizin dibine denizin hizasına dikine merdivenlerle iniliyor.

Aynalı Göl Mağarasını gezdikten sonra inanın hala etkisinden kurtulamadım ekteki resimleri iyi inceleyin bu olağanüstü sanat eserini yakından görün.

Mağara girişindeki kocaman levhada verilen bilgiler şöyledir:

“Gilindire Mağarası, Aydıncık ilçesinin 7,5 km güneydoğusunda, Sancak Burnu ile Kurtini Deresi arasında yer almaktadır. Giriş ağzı denize bakan mağaranın ulaşımı karadan sağlanmaktadır. Toplam uzunluğu giriş ağzından itibaren 400 m. olan Gilindire Mağarası, yatay olarak gelişmiş bir mağaradır.

Akdeniz'in güzel koylarından birinin hemen kenarında bulunan, Gilindire Mağarası'nın içi her türden damlataş oluşumları ile kaplıdır. Dev boyutlara ulaşan ve görünümleri son derece güzel olan bu damlataşları ana galeriyi çok sayıda salon ve odalara ayırmaktadır. Bunun yanında mağaranın sonunda bulunan büyük göl ve bu gölün kenarında yer alan odacıklar oluşturan sarkıt, dikit, sütun, duvar perde damlataşları ve mağara iğneleri büyüleyici bir ortama dönüştürmüşlerdir.

Mağarada bulunan sarkıt, dikit, sütun gibi oluşumlar tarih boyunca su altında kaldığından, atmosferik değişimlerden etkilenmeden günümüze kadar ulaşmıştır. Su altında kalan oluşumların küresel iklim değişikliği öncesinde oluştuğu bünyelerinde önceki Buzul Çağına ilişkin bütün hidrolojik ve atmosferik verileri saklı tuttuğu anlaşılmıştır. Gilindire Mağarası bu özellikleri ile yaşanmış son iklim değişikliğine ilişkin Doğu Akdeniz 'de bulunan tek kayıt noktasıdır. Bu özellikleri nedeniyle mağara yer bilimciler tarafından eşsiz olarak kabul edilir ve bir laboratuvar niteliğindedir, mağara turizm açısından da değerlendirilebilir olması nedeniyle 2013 yılında Milli Parklar Kanunu kapsamında Gilindire Mağarası Tabiat Anıtı olarak tescil edilmiştir.

Gilindire Mağarası'nın bir diğer özelliği de antik dönemde biliniyor olması, mağarada bulunan tatlı sudan faydalanmak isteyen ve bulunduğu yerdeki küçük limana demirleyen gemilerden kaldığı düşünülen Genç Neolitik Döneme ait seramik buluntuları mağaranın eski dönemlerden kaldığını gösteriyor.

Mağaranın içerisinde yer yer yarasalar yaşamaktadır, mağaranın kenarındaki koylar Akdeniz Fokunun yaşam alanını oluşturmaktadır, gerek bu canlılar gerekse doğanın güzelliği mağaranın önemini ve cazibesini iyice arttırmaktadır.

Gilindire Mağarası iki kirpi avcısı Cafer Uğran ve Kutlay Gülyavuz tarafından 1999 yılında bulunmuştur, aynı zamanda Aydıncık bölgesinin bu çok önemli mirasını keşfetmişlerdir.