Mükremin Kızılca
Papaz aleksan kızı elena
Adını Sudirhemindeki en büyük kilise olan Aya Elena’dan alıyordu. Kilise, ilk Hristiyan Bizans imparatoru Konstantin'in annesi Helena (Aya Elena) tarafından Michael Archangelos adına M.S 327'de Kudüs’e hacca giderken inşa ettirilmiştir. Kilise etrafı yüce dağlar ve eskimiş kayalarla çevrili olan vadideki insanları çanla Allah'a çağırıyordu. 800 yıl sonra vadiye gelen yeni insanların inançları farklıydı. Bu insanlar Aya Elena kilisesinin yapımından yaklaşık 300 sene sonra Hz İsa'nın müjdelediği son peygamber Hz Muhammed Mustafa’nın tebliğ ettiği İslam dininin mensubu Müslümanlardı. Artık Sudirhemi vadisinin köhne yamaçlarındaki devrilmek üzere olan kayalarına ezan sesleri de yankılanacaktı. O kayalarda Hristiyan ruhbanları rahatlıkla münzevi bir hayat yaşayabilecekleri mini kiliseler yapmışlar Allah'a ibadet ediyorlardı. Önceleri vadinin bir tarafında Hristiyanlar bir tarafında Müslümanlar yerleşmişti ancak sonraları birbirleriyle kaynaşa kaynaşa ayrı bir mahalle olmaktan çıkmışlardı. Ortasından akan coşkun bir dere ile oluşan devasa vadinin kilise ve şapellerinde pazar günleri çanlar çalarken Müslümanların ezan-ı Muhammedî’si de günde beş defa Müslümanları mescitlere davet ederdi. Elena her pazar günü Aya Elena kilisesinin bu çanını duyar duymaz annesinin eline yapışır kiliseye giderdi.
***
Yıl 1914
Sille’de Rum harfleriyle Türkçe yazıp konuşan Ortodoks Karaman Türkleri ile Müslüman Türkler karışık bir biçimde yaşıyorlardı. Müslümanlar camilerine, Hristiyanlar da kiliselerine giderler, herkes birbirine saygıyla yaklaşırdı. Ramazan ayı geldiğinde sokakta hiçbir gayrimüslimin yiyip içtiği görülmezdi. 13. yüzyılın ilk çeyreğinde Selçuklu İmparatorluğu sultanı, Sultan Alaeddin Keykubad Sillede yaşayan gayrimüslim Ortodoks Karaman Türklerine ayrı alfabe konusunda serbestlik tanmış, huzur içinde yaşamaları için ferman yayımlamıştı. Ortodoks Karaman Türklerinin yazıtları Rumca gibi görünse de okununca herkesin allayabildiği bir Türkçe olduğu ortaya çıkardı. Birbirleriyle kız alıp vermeler ve her türlü sosyal ilişkiler mükemmeldi. Kız alıp vermede Müslüman tarafı onlardan kız alıyor ama Müslüman olmadıkça kız vermiyorlardı. Bu, Allah'ın cc Kur'an'da kadınlara hitaben: “İnançsız erkeklerle, iman etmedikçe nikâhlanmayın.” (2/221) emrine uygun olarak yapılan bir işlemdi. Papaz Aleksan ile Sunullah oğlu İbrahim çok yakın dostlardı. Papaz Aleksan’ın bir sarraf dükkânı vardı. Rumca yazar ama Türkçe konuşurdu, Hristiyan’dı. İbrahim ise bir testi ocağı işletirdi. Yan yana çalışırlar, gerektiğinde aynı müşteriyi paylaşırlardı. Papaz Aleksan’ın Elena adında güzel bir kızı vardı. Evlenme çağına gelmişti. İbrahim'in de Osman adında bir oğlu vardı. Osman da babasına yardım eder her işi beraber görürlerdi. Osman da bekârdı. Elena her gün babasının yemeğini getirir, boş kapları geri götürürdü. Osman ve Elena birbirlerini seviyorlardı. Zaten bu Sille’de Osman Elena’dan başka kız, Elena da Osman’dan başka genç görmezdi. Durumu aileleri de fark edince İbrahim, Papaz Aleksan’ın evine ailecek Elena’yı istemeye gitti. Elena ve Osman’ın nişanları yapıldı ve 6 ay sonraya düğün günü de bağlandı. 1915 yılının ilkbaharında Elena ile Osman evlendi. Elena'nın annesi 1909 yılında vefat etmişti. Papaz Aleksan’ın bütün işlerini kızı Elena görürdü. Artık Osman’la evli olarak hem Osman’ın ve babasının hem kendi babasının öğlen yemeklerini her gün titizlikle dükkâna getirirdi.
1. Dünya savaşı çıkmış bütün dünya kan revan içindeydi. Ağır ağır, Osmanlı'dan tek tek ayrılan Avrupa devletlerinin yanında ülke içindeki azınlıklar da memleketi huzursuz etmeye başlamıştı. Yunanistan, Türkiye'deki Rum gurupları Türkiye aleyhine kışkırtıyor, onları isyana teşvik ediyordu. Konya’da bile bir Yunan konsolosu vardı. Ancak Sille’deki Rum olarak bilinen Ortodoks Türkleri, hiçbir zaman Konya'da bulunan Yunanistan konsoloslarının telkinlerine kulak asmadılar. Osman'la Elena’nın bir buçuk yıl sonra nur topu gibi bir evlatları dünyaya geldi. Adını Aslan koydular, çocuk oğlandı. 1. Dünya savaşı bitmiş, arkasından Kurtuluş Savaşı başlamıştı. Artık Yunanlılarla Türkler batı cephesinde gırtlak gırtlağa savaşıyorlardı. Bu savaşlarda Anadolu'da bulunan Rumların büyük bir kısmı İstanbul'da bulunanların ise tamamı Yunanistan’ı destekledi. Ancak Sille’deki Karaman Ortodoks Türkleri hiçbir zaman tebaası oldukları devlete ihanet etmediler. Sonuçta Yunanlılar büyük taarruzdan sonra Anadolu'dan atılınca geride kalanlarla bir hesaplaşma başladı. Bu hesaplaşma Lozan Antlaşması’nda mübadele maddesi ile somutlaştı.
***
1990'lı yıllarda 80'lerinde gösteren son derece nazik ve kibar bir hanımefendiydi.
Beni Sille’ye taşıyan müşterilerden bir hanım “Binnaz teyzeye de uğrayacakmışsın.” deyince onun evini ve sokağını aramaya başlamıştım. Bir yaz günüydü. Aya Elena Kilisesi’nin ziyaretçisinin çokluğu turizm mevsimi olduğunu gösteriyordu. Bu günlerde kilisenin etrafı insan kaynıyordu. İçinde her türlü giyim eşyası ve manifatura tarzı metrelik eşyanın da yer aldığı, dükkânı andıran arabamı ana caddenin sağ tarafındaki boşluğa yanaştırdım. Buradaki mevcut müşteriler alışverişlerini yaptıktan sonra en son müşteriye “Binnaz Teyze’nin evi neresi?” diye sordum. Müşterim de bana hemen yanı başında birkaç kadınla oturan teyzeyi göstererek, “İşte bu hanım.” diye işaret etti. Aramızda 10 metre kadar bir mesafe vardı. “Binnaz Teyze hayırlı günler ben aylıkçıyım, Bir ihtiyacınız varsa buyurun.” dedim. Binnaz teyze yanındaki kadınlarla beraber kalkarak tezgâhıma gelip
“Hoş geldin guzum.” diyerek teşrifatta bulundu.
Ben de “Buyurun Binnaz abla bir ihtiyacınız varsa açık hesap alabilir, taksit taksit ödeyebilirsiniz” dedim. Tam bu sırada yanındaki yabancı olduğunu sandığım kadınlardan birisi biraz Grekçe lehçe ile “Ha işte Elena da geldi” dedi.
***
1923 sonunda imzalanan mübadele yasasıyla İstanbul ve Batı Trakya hariç tutulmak şartıyla, Yunanistan’daki Müslümanlar Türkiye'ye, Türkiye'deki Hristiyanlar Yunanistan'a gönderileceklerdi. Elena ile Osman’ın Aslan’dan sonra Dursun ve Gülnaz adında iki çocukları daha oldu. 1923'te Yunanistan - Türkiye nüfus mübadelesi yasası neticesi olarak Sille’deki Ortodoks Karaman Türklerinin de Hristiyan olduklarından dolayı Yunanistan'a gidecekleri ve hazırlıkların yapılması talimatı verilmişti. O zamanlar özellikle Ortodoks Karamanlı Türklerden Müslüman olanlar Türkiye'de kalıyorlardı. Ne yazıktır ki Sille’deki Ortodoks Karamanlı Hristiyan Türklerin kahir ekseriyeti İslamiyet’i seçmediler ve Yunanistan'a mübadele yasasıyla gönderildiler. Mübadele sırasında Müslüman olduğunu iddia edenlerden de “Bu iman muvazaalı.” deyip kabul edilmedi.
Sille’de son güne kadar ağlaşarak vedalaşmalar yapıldı. Müslümanlar günlerce, yedi yüz yıldır birlikte yaşadıkları komşularına yemekler verdiler. Haklarını tasfiye ettiler, ödeştiler. Hristiyan Türklerin mezarlıkları günlerce dolup taştı. Herkes geçmişleriyle de vedalaşıyordu.
Elena ve babası Papaz Aleksan da Müslüman oldular. Ama son anda yapılan bu açıklamaları kabul edilmedi ve Sille’deki bütün Hristiyan Ortodoks Karaman Türkleriyle beraber mübadeleye tabi tutuldular.
Osman’ın, ailenin dağılmaması için mübadil olma başvurusu da kabul edilmedi. Ailede günlerdir hüzün hâkimdi. Ama yasalara boyun eğmekten başka ne yapabilirlerdi ki?
Aralarında anlaşarak Aslan annesi Elena ile mübadele kervanına katılırken, kızları Gülnaz Sille’de babası Osman ile kaldı. Dursun adlı oğulları küçük yaşta vefat etmişti. Elena, oğlu Aslan ve babası Papaz Aleksan ile beraber Yunanistan'a gitmek üzere kara trene binmek için Konya İstasyonuna geldi.
Tren hareket ederken Elena arkasına döndü, Osman’a baktı: “Aslan’ı iyi büyüt,” dedi, “Bir gün belki geri gelir.” Bu sırada her ikisinin de yanaklarından tuzlu su damlaları süzülüyordu.
Yunanistan, Türkiye'den giden mübadilleri Yunanca bilmedikleri için bir türlü kabullenememişti. Türkiye Hristiyan’sınız diye, Yunanistan da Türk’sünüz diye dışlıyordu onları.
Papaz Aleksan Kızı Elena yerleştirildikleri bölgenin havasına suyuna bir türlü alışamadı. Ayrılık, hasret ve kederin verdiği sıkıntılarla çok geçmeden öldü.
Elena, güzel memleketleri Silleyi terk etmemenin yolu olan, yüz yıllarca yanı başlarındaki Müslümanlığı atalarının neden kabul etmediklerine hayıflanıyordu. Hem Müslümanlar da Hz İsa’ya inanıyor değiller miydi? Müslümanlığın eksiği yok fazlası vardı. Hâlbuki atalarımız Akmanastır'a gelen Mevlana'yı dinlememişler miydi? Mevlana hazretleri onlara “her şey gibi dinler de bir gelişim içerisindedir en son hali İslam’dır” diye anlatmamış mıydı? Hristiyan dünyanın en görkemli mabetlerinden Aziz Khariton Kilisesi / Akmanastırın içine bir de mescit inşa ettirerek İslamiyet’i anlatmamış mıydı? Yoksa atalarımız “ne olursa ol yine gel” çağrısını yanlış mı anlamışlardı?
Aslan 1938 yılında evlendi ve 1943 yılında bir kızı oldu. Adını kısa süre önce vefat eden annesinin adı olan Elena koydular.
Aslan, kızı Elena'ya hep Silleyi anlatırdı, dedesi Osman’ı anlatırdı. Türklerin ne kadar iyi komşu olduklarından bahsederdi.
Elena, babasının her akşam yatarken ninni olarak anlattığı Sille’de kalan halası Gülnaz ve çocukken ölen amcası Dursun’un hikâyeleriyle uyurdu.
Aslan, bir de sık sık Elena’ya halası Gülnaz ile hep beraber olan, o zamanlar altı yedi yaşlarındaki komşu kızı Binnaz’dan söz ederdi.
İşte bugün, 55 yaşlarında bir kadın Elena. Bir turist kafilesiyle Yunanistan’dan Türkiye’nin Konya ilinde yer alan ata yurdu Sille’ye gelmiş, halası Gülnaz ile çocukluk arkadaşı Binnaz’ı aramaktadır.
***
Binnaz teyze Elena’yı dinledikten sonra ağlayarak boyun boyuna dakikalarca kaldılar. Elena halasının çocukluk arkadaşıyla çok kısa bir araştırmadan sonra karşılaşması onu çok duygulandırdı.
Binnaz Teyze, Elena’nın Gülnaz halasını sorduğunda ne diyeceğini planlıyordu kafasında. Elena sorunca onu doğruca mezarlığa götürdü.
Durdukları mezar taşının iç kısmında: Gülnaz Karaman D.1918 Ö. 1988 yazıyordu.
Elena uzun süre taşın başında sessizce durdu. Rüzgâr, Sille’nin taş evlerinden geçmişi taşıyor, saçlarına vuruyordu.
Elena artık Gülnaz halasının çocuklarını aramaya başlayacaktı ama tur şirketinin buradaki zamanı dolmuş, toplanmaları yönünde anonsu duyuluyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.